Geçtiğimiz 21 Kasım Çarşamba günü, ülkemize önemli hizmetler vermiş olan bir büyüğümüzü daha kaybetmiş olmanın haberi düşmüştü basına. Mehmet Eşref Vaiz... böylesi insanlarımızla bir zamanlar röportaj yapmanın, bunu hem görsel hem de yazınsal belgelemenin önemi, böylesi insanlarımızın bu hayattan göç ettiklerinde, daha bir anlaşılır, daha bir anlam taşımaktadır. Mehmet Eşref beyle, Mayıs 2008’in ilk haftasında, BRT-TV2de o dönemlerde yapım ve sunuculuğunu üstlendiğim Kum Saati programımız için bir çekim gerçekleştirmiştik. Anlatıklarını hem izleyiciyle hem de röportaj çözümünü gerçekleştirerek gazetede de yayınlamıştım. Aradan yaklaşık dört buçuk yıl geçti. Ve bugün, söz konusu röportajın bazıl bölümlerini, Mehmet Eşref beyin anısına sizlerle yeniden paylaşmak istiyorum.
6 Şubat 1916’da Tuzla kasabasında doğan Mehmet Eşref Vaiz, ilkokulu Larnaka’nın Tuzla kasabasında, daha sonra Larnaka’nın İskele bölgesindedunuz. Ve ilkokul yılları...
Rüştiye; yani ortaokulu ve ardından da eğitimini tamamlayacağı Amerikan Akdemi’ye kayıt oldu. 5 yıllık bir zaman dillimi içerisinde buradan 1935 yılında mezun olan Mehmet Eşref bey, zamanın en ünlü tüccarlarından olan Ahmet Kenan ve Oğulları müesesinde işe girerek, orada 2 sene kadar çalıştıktan sonra komiserlikte açılan bir münhale başvurarak, burada da bir buçuk sene kadar çalıştı. Ve Kooperatif Merkez Bankası’ndaki görevine geliyoruz...
S: 1938 yılına geldiğimizde, Kooperatif Merkez Bankası kuruluyor, Türkler ve Rumlardan oluşan bir kuruluştu, 2 kişi vardı üst düzey yöneticisi olarak. Bir müdür bir de yardımcısı. Siz de bir Türk olarak Rum müdürün yardımcısı olarak göreve başladınız...
C: Evet... Bankaya alınan iki personelden biri Rum biri de Türktü. Rum arkadaş müdür olarak tayin oldu ben de muhasip olarak tayin oldum. Yaklaşık 2 buçuk seneden sonra Rum müdür askere alınınca bu kez ben müdüre vekaleten bu görevi yapmaya başladım. 1945 yılında ise asaleten bu göreve atandım. 1960 yılına kadar bu görevim devam etti.
S: Kıbrıs’ta koperatifçilik ne zaman başlamıştı?
C: Kıbrıs’ta ilk kooperatif kanunu 1914 yılında geçmiştir. 1914-1925 yılları arasında kurulan kooperatifler hiçbir gelişme kaydetmemişlerdi. 1925 yılında Kıbrıs sömürge hükümetiyle Osmanlı Bankası’nın iştirakıyle Ziraat Bankası kurulmuştur. Bu bankanın amacı kooperatifler vasıtasıyla çifçilere mal ipoteği karşılığında uzun vadeli kredi sağlamaktı. Faizciler ağır borçlu oldukları için Ziraat Bankası’nda kredi almak gayesiyle kooperatifler süratle kurulmaktaydı. Çünkü bu krediler ancak kooperatifler kanalıyla veriliyordu Ziraat Bankası tarafından.
S: Doğal olarak bu kredilerden yararlanabilmek için ülkemizdeki kooperatif kuruluşlarını da kamçılamış oldu değil mi?
C: Evet doğal olarak böyle oldu. Kooperatifti bunlar da aslında ama modern kooperatif değillerdi. Yani kooperatif prensipleriyle çalışan kooperatifler değillerdi. Dolayısıyla kooperatifler Ziraat Bankası’nın ajanlığını yapmaktan öteye geçmiyorlardı. Ziraat bankası krediyi kooperatifler vasıtasıyla veriyor, kooperatifler de mal ipoteği karşılığında ihtiyaçlılara dağıtıyor ve tahsilatını yapıp Ziraat Bankası’na
S: 1945 ve ‘50’li yıllara baktığımızda sizin bir Kıbrıslı Türk olarak bu göreve atanmanız özellikle Rumlar tarafından nasıl karşılanmıştı?
C: Rumlar pek belli etmemekle birlikte hoşlarına pek gitmemişti doğal olarak. Bir Türkün yüksek bir mevkide olması, büyük bir kuruluşun başında olması, genel müdür olarak görev yapması pek hoşlarına gitmiş değildi ama onlar pek belli etmiyorlardı.
1950’li yıllardan sonra kooperatif işlerine siyaset karışmaya başladı. Yani Rumların siyasi emelleri bilindiği gibi Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etmekti. Ve manşetlerinde “kooperatifçilik dairesi bir Türk imparatorluğudur” diye manşet atıyorlardı. Bunun üzerine İngiliz kooperatif komiseri bu hergün gazetede çıkan yazıları görünce yanıma geldi ve dedi ki “Eşref, noluyor bu bankanın içerisinde? Türkler ne kadar kredi alıyor?”... çünkü Türklere fazla kredi veriliyor şeklinde haberler çıkıyordu. “bana lütfen bu konuda bir rapor sunar mısın?” dedi. Ben bütün defterleri karıştırıp, tabii benim yardımcılarım da o zamanlar Rumlardı, Türkler de vardı ama benden sonra gelen Rum yardımcılarım vardı. Ben şahsen bu malumatı toparladım ve bir rapor halinde kooperatif komiserine sundum. Raporu alır almaz yanıma geldi “Eşref ne oluyor?” dedi. “sen bu kadar para veriyorsun Türklere...” mesela bir orantılı olarak değil nüfus dağılımına göre. Türklere verilen toplam kredi, kısa vadelerde hatırladığım kadarıyla, yüzde 30’du. Halbuki bizim nüfus oranımıza göre yüzde 20, yüzde 18 olmalıydı. Ve inkişaf kredilerinde yüzde 50’ye kadar verilmiş dedilerdi. Mevduata gelince, Rumlar zengin oldukları için bankada onların mevduatı Türklere nazaran çok daha fazlaydı. Oran bakımından da Rumlar yüzde 90, Türklerin ise yüzde 10 mevduatı vardı. İngiliz’e dedim ki; “bunda bir acayiplik yoktur. Rumlar daha zengindir, Rumların bankada mevduatı var bu mevduata göre kullanabiliyorlar, Türkler kredi alıyor ama fazi ödemiyorlar mı?” diye sorunca bana “haklısın” diye cevap verdi. Bundan yola çıkarak bizlerin artık Rumlarla birlikte bu işin birlikte yürütemeyeceğimizi anladık. Ben ve birkaç arkadaşmla birlikte öncü olduk bu konuda, bu fikrimizi anlattık ilgili makamlara. Rumlar bu fikrimize karşı çıktılar. Bana dediler ki; “Eşref sen deli mi oldun, büyük bir bankanın başında müdür olarak çalışıyorsun, burdan ayrılıp da fakir bir toplumun bankasına mı geçeceksin?” diye. Bu şekilde beni önlemeye çalışıyorlardı. Biz tabii ki bu fikrimizde devam ettik, bunun üzerine karşımıza birçok engeller çıkardılar. Engellerden bir tanesi de; ayrılmak istiyorsanız birleşik bankada Türk toplumunun borçlarının tümünü ödemeniz lazımdır şeklindeydi. Biz bu parayı nereden bulacaktık. Zaten fakir bir toplumduk, bu parayı bulmamıza neredeyse imkan yoktu. O zamanlar Barclays Bankasıyla işbirliği halindeydik, zaman zaman Barclays Bankası finanse ediyordu Kooperatif Merkez Bankasını. Bankanın genel müdürünü de çok iyi tanıyordum, yakın bir arkadaşımdı. Barclays bankasına bu konuda müracaat etmeyi düşündüm. O zamanlar yarım milyon Kıbrıs lirasına ihtiyacımız vardı. Barclays Bankası müdürüne gittim, dedim böyle böyle bir ihtiyacımız var, “otur konuşalım.” “bir düşüneyim bana bir hafta müsade et” dedi. Bir hafta sonra tekrar gittim müdüre, bana “bak Eşref... samimi konuşalım. Bu işte siyasi bir renk vardır. Siz de bileceksiniz ki benim bankamda ne Türk sanayici var ne Türk tüccar var ne de Türklerin bir mevduatı var. Benim iş yaptığım kişilerin tümü de Rumlardır. Eğer ben size bu parayı verirsem, ertesi gün bankamın kapısına kilit vurmam lazım” dedi. Böylece o kapı bize kapandı. Bunun üzerine düşündük, zamanın toplum lideri olan Dr. Küçük’e gittik. Bizlere bu konuda çok yardımcı oldu. Türkiye’ye mektup yazarak bu konuda yardım istedi. Tabii bu yardım gelinceye kadar aradan bir süre geçti. Ve biz Rumlara dedik ki; “biz kesin olarak kooperatiften ayrılıyoruz ve parayı bulmak için de çabalıyoruz.” Bizimle alay etmeye de başladılar. Para ne zaman gelecek, hani geldi mi gelmedi mi diye. Netice itibarıyla bu para İş Bankası kanalıyla, İş Bankası da o zaman yeni kurulmuştu bizde, Türkiye’nin devlet hazinesinden bu para bize gönderildi. Bunun üzerine “tamam paramız hazır” dedik ve bir toplantı yaptık. Ve o zaman da Denktaş bey o günlerde hukuk müşaviri olarak orada yer aldı. Oturduk işte bankada bu kadar borcumuz var, şu kadar alacağımız, mevduatımız var diye hesaplayıp ne kadar vereceğimiz olduğunu çıkardık. Sonra protokolü imza ettik ve bu şekilde ilk adımımızı kendi kooperatifimiz açısından atmış olduk. Bunun üzerine 9 Eylül 1959 tarihinde Kıbrıs Türk Kooperatif Merkez Bankası, kooperatif kanun ve nizamatı tarafından tescil oldu.
S: Bundan sonra Kıbrıs Türk Kooperatif Merkez Bankası yoluna nasıl devam ediyor?
C: 1959 yılında tescil edilen K.T. Kooperatif Merkez Bankası, 21 Kasım 1959’da göreve başladı. İmkanlarımız kısıtlıydı. Buna rağmen banka bu kısıtlı imkanlarıyla çalışmya devam etti. Bu arada kısıtlı olan bu mali imkanlarımızı çoğaltmak için dış finansmana ihtiyaç duyduk. Böylece Türkiye Ziraat Bankası’ndan miktarını şimdi hatırlayamayacağım bir yardım gördük ve daha düzenli olarak görevimize devam ettik. Banka bu arada birçok girişimlerde bulundu. Tüketim kooperatiflerinin ihtiyacı olan gıda maddelerini temin etmek üzere kendi bünyesinde bir levazım şubesi kurdu ve 1962 yılında çifçilere örnek olmak üzere TC Büyük Elçiliğin de tavsiyesi üzerine eğitim-üretim çifliği kurduk. İlk etapta da Hollanda’dan 100 kadar saf kan inek ithal ettik ve çifliğe koyduk. Bu işletme de ilk etapta çok başarılı oldu. Fakat bilindiği üzere ’63 hadiseleri patlak verince bu çiflik ... çifliğinde kurulmuştu, hayvanları ordan kaldırma zaruriyeti oldu ve dolayısıyla o proje de yürümedi, hayvanları satmaya mecbur kaldık.
S: Daha sonra ne gibi projelere imza atıldı?
C: Daha sonra ilk süt fabrikası 1969 yılında tamamıyla bankanın kontrolüne geçti, modern cihazlarla donatıldı ve övünülecek şekilde bugün bu fabrika çalışmalarını sürdürmektedir. Harup fabrikasını faaliyete geçirdik, daha sonra Bimboğa Yem Fabrikasını modern cihazlarla kurduk, Çekoslavakya’dan ithal etmiştik bütün cihazları ve fabrika bugün çok iyi bir şekilde çalışıyor. Keza Zeyko Yağ Fabrikası var, o da bugün çalışmaktadır. Dolayısıyla banka bütün bu sanayi ve ticari kuruluşlarıyla ve kapsamlı bankacılık görevleriyle Türk toplumunun takdir edeceği en önemli kuruluşlarından biridir.