Rica, Minnet, Eziyet!

Cenk Mutluyakalı

Gel, git, takip et, bekle, olmadı…
Yine gel.
Yine git.

"İlgili arkadaş izinde..."
"İlgisiz arkadaş bakamadı..."
"Sistem çöktü..."

Bu çağda, yurttaşa yaşatılan zulmü anlamak, anlatmak zor.

Dijital çağdayız, bilgisayarlar, sistemler, otomasyonlar… Yapay zekâ çocukların oyuncağına dönüşmüş durumda ama devlet hâlâ dosya ve imza arasında kaybolmuş.

***

Her ay yatırımlarınızı günü gününe yaparsınız.
Yıllarca...
Yapmazsanız hemen “gecikme faizi” isterler.

Ruhsat, ehliyet, kimlik, fon, harç, vergi, para…
Sosyal sigorta, ihtiyat sandığı, pul, hizmet resmi...

Devlet alacağını bilir.

Ama iş “karşılık” istemeye geldi mi; bekle, bir tanıdık bul, araya birilerini koy…
Rica, minnet, eziyet!

***

Hele sigortalı yurttaşlara yapılanlar…

İlaç mı alacaksınız? 
Ölümden beter!

Yaşlısınız, hastasınız, yalnızsınız…
Yetmezmiş gibi bir de zorluk üzerine zorluk!

Devlet yurttaşın hizmetindedir” derler ya, hatta kamu görevlisi de hizmetkar!
O nedenle gelecek güvencesi vardır, hayat pahalılığına karşı koruması, bilinen bir mesaisi...

Bizde tam tersi: Yurttaş devletin hizmetinde!

Git, imzalat, mühürlet, onaylat, gel!
Peki kendileri neden yapmıyor bu işlemleri?

İnsanları kapı kapı, daire daire, müdür müdür, bakan bakan gezdirmenin devri yetmedi mi artık?

Vatandaşı kapı kapı dolaştıran, hastasını, yaşlısını, engellisini kuyrukta bekleten sistem, devlet değil, zulümdür!

***

Bir örnek…
Erçin Fevzi mesaj gönderdi — “İsmimi de açık yazabilirsin, bezdim” dedi.

2 Temmuz’da emekliliği için Sigortalar Dairesi’ne başvurmuş.
16 Temmuz’da ilişkisini kesmiş.
Askerlik süresi hesaba katılsın diye 65 bin TL ödemiş.
(Ne tuhaf! Zorla askere alıyorlar, vatan görevi” diyorlar, ama emekliliğe dahil edilebilmesi için üstüne bir de para istiyorlar!)

Kasım ayına giriyoruz.
Ama Erçin Bey hâlâ emekli maaşını alamamış.
Temmuz.
Ağustos.
Eylül.
Ekim.

Defalarca gittim, geldim” diyor.
“EBS sistemi… Personel yok… Uzman eksikliği…”

İyi de, bu yurttaşın suçu mu?

Bir insan üç ay boyunca ne yer, ne içer, nasıl yaşar, kimsenin umurunda değil mi?

***

Bir “devlet” insanına hizmet etmezse, güler yüz göstermez, merhamet hissetmez, hayatını kolaylaştırmazsa ne işe yarar?

Her ay onca maaş, onca kadro, onca kurum…
Müdür, müsteşar, amir, bir dolu...
Neyin karşılığı bunlar?

Hizmet üretmenin mi, yoksa vatandaşa eziyet etmenin mi?