Qua Vadis (Nereye Gidiyoruz)?

Ünal Fındık


Uzun zamandan bu yana Kıbrıslı Türkler “para” ile kurumlarını devretmeye teşfik ediliyor. Bu aslında egemenlik haklarının da devridir. TC hükümetleri uzun zamandan bu yana planlı, programlı biçimde Kıbrıslı Türklerin iradelerini satın almaya çalışıyor.

Bunun başlıca nedeni Kıbrıslı Türklere güvensizliktir.

Türkiye hükümetleri Kıbrıslı Türklere güvenmiyor. Bu güvensizlik aslında 1974’den 1994’e kadar Kıbrıs’ın kuzeyinde iktidar olan Denktaş ve UBP’nin eseridir. Çünkü Denktaş ve UBP bu dönemde verdiği sözlerin hiçbirini tutmamış, hem Rumların bıraktığı ganimeti, hem arsa ve arazileri, hem de Türkiye’den gönderilen yardımları yandaşlarına dağıtmış ve iktidarlarını 20 yıla taşımakta kullanmıştı.

Bu arada gerekli ekonomik dönüşümler yapılmadığı ve kaynakların da çar çur edilmesi nedeniyle KKTC ekonomisi ileri gideceğine geri gitti. Devlet daireleri bilgi, beceri, yetenek, eşitlik ve adalet yerine arka kapıdan yandaşlarla dolduruldu.

Bu durum devlet kurumlarımızı ve KİT’leri de esir aldı. Kurumlarda ve dairelerde iş bilmez, yeteneksiz bir sürü yandaş işe alındı, sonra bunlar terfi ettirildi, arkasından da 1980’li yılların ortalarında “üçlü kararname ile müdür müsteşar atamaları yasası” çıkarılarak bu yandaşlar üst düzey yönetici olarak atanmaya başlandı.

Bütün bunlar ve daha yazılabilecek, söylenebilecek bir sürü şey UBP iktidarlarının bu topluma hediyesidir.

Evet son zamanlarda CTP de çeşitli koalisyonlarla uzun yıllar iktidarda kaldı. Kaldı ama bu durumu değiştirmeyi birtürlü başaramadı. Özellikle üçlü kararname konusunda tutuk davrandı. Yandaş isdihdamında ise tabandan gelen baskılara uzun süre dayanamayarak taviz verdi.

TC tarafı ise bu süreçte hep KKTC’ye para veren, verdiği yardım ve kredilerin doğru kullanılması için plan, program öneren, denetim için TC Yardım Heyeti adı altında bir müşavir ordusu kuran ve güvensizlik geliştiği oranda bu yardım ve kaynakların kullanımını doğrudan bu müşvirler aracılığıyla yapan ve giderek bu ekibi KKTC hükümetlerinin üzerine çıkaran pozisyonda oldu.

Bugün artık birçok konuda bu tablo netleşti. En son TC Gençlik Spor Bakanlığına bağlı bir “Koordinasyon Kurulu” oluşturma ve gençlik ve sporla ilgili bütün yetkileri bu kurula devretme adımı bu gelişmeyi perçinleme adımıdır.

Artık KKTC hükümetlerine gereksinim yoktur. 50 kişilik KKTC Meclisi’ne de ihtiyaç yoktur. Türkiye’deki her bir bakanlık burada birer şube açarsa sorun ortadan kalkar.

Bu gelişmeler karşısında Kıbrıslı Türkler ne düşünüyor. Benim görebildiğim kadarıyla genel yaklaşımı “kap parayı” pozisyonudur.

Eğer bu ülkede önemli bir sendikamızın başkanı “bulacan canım, bulamazsan gidecen canım” demekte ve bu sözlerinden dolayı hoş görülmektedir. Madem bu ülkede turizmci teşvikleri için elçilikteki turizm müşavirine yakın olmaya çalışmakta sakınca görmüyor, madem bu ülkede spor kulüpleri TC Gençlik Spor bakanlığına bağlı koordinasyon kurulunu spor tesisleri için para geleceğinden olumlu buluyor, madem bu ülkede belediyeler kaynak bulabilmek için elçiliğin kapısını aşındırmakta sakınca görmüyor burada biraz durup düşünmek gerekiyor.

Bu ülke gerçekten bağımsız bir ülke midir?

Kıbrıslı Türk toplumu gerçekten Kıbrıs’ın bütününde eşit ortak olarak yer almaya hazır mıdır?

Türkiye gerçekten bütün bu yardım ve kredileri bizim iyiliğimiz, bağımsız devletimizin kökleşmesi ve ileride eşit ortak olacağımız Birleşik Kıbrıs Devleti’nde gerçek eşitliği yakalayabilmemiz için mi yapıyor?

Qua vadis? Nereye gidiyoruz.