Prangalar o zaman kırılır

Cenk Mutluyakalı

Lübnanlı büyük yazar Halil Cibran, ‘Ermiş’ kitabında, ‘Kıyafetler güzelliğin çoğunu örten ama güzel olmayanı saklayamayandır’ der...

Elbette hayata dair bir metafordur yaptığı.
Kıyafetler, mahremiyet özgürlüğüdür ama aynı zamanda bir prangadır’ diye de noktayı koyar zaten.

----

Bir düşünsenize, sahip olduğumuz sıfatların,  konumların, makamların, içi doldurulmamış büyük lafların, salt başkaları öyle görsün öyle bilsin diye yaşadığımız göstermelik hayatların
ardına nasıl da 'saklanıyoruz’ bazen...
Ya da nasıl da saklıyoruz ayıplarımızı, sığındığımız ‘güç’lerin ışıltılı dolabına...
Öyle sanıyoruz.
Avunuyoruz...
Tüm ‘kılıflar’a rağmen ‘çıplak’ kalıyor kötülükler...
Kötülükler sırıtıyor.
İki yüzlük ya da yüzsüzlük tüm şatafatı ile duruyor ortada, öylece...

----

Bedenini aşmış hırslarını, boyunu geçmiş egolarını, suratını ekşitmiş nefretlerini, kıskançlıklarını ve heveslerini gizleyemiyor insanoğlu...
En süslü kumaşlarla örtemiyor üzerini...

----

Yine Hilal Cibran'la bitirelim, “Kirli eller ruhuma dokunmasın diye, dikenli tellerle çevirdim yüreğimi” diyen...

----

Ne suçu var, iç denizinden uçurduğu mavilerle, telleri aşamayan serçenin...
Yüreğinizi bırakınız açıkta...
Soyununuz...
Yüzünüzdeki, sözünüzdeki, beyninizdeki, kalbinizdeki ‘örtüleri’ kaldırınız aradan...
Siz olunuz en fazla...
Siz..
Güzelliğinizle siz...
Çirkinliğinizle siz...
Riyakarlığınızla siz.
Sevecenliğinizle siz...
Siz...

----

Prangalar işte o zaman kırılır anca...

-------------------------------------

YER

Tamer Öncül’ün ‘YER’i çıktı.
Sisler içinde kayıp düştüğümüz yer”den şiirin gücüyle gülümsedi bize..
Çok güçlü bir ‘mizah’ dili olduğuna inanırım hep, Tamer Öncül’ün...
Şiir kadar mizahi denemelere aşk duysa, Kıbrıs’ın Aziz Nesin’liğine adaydır derim...
‘Şiir’inde de toplumsal duyarlılık, isyan, Kıbrıslı bir hassasiyetle birlikte, içten içe bir yergi, mizah vardır mutlaka...
“Yılan” şiirinde mesela, “Diliniz öldürücü sözcüklerle dikilir birbirinize” diyor...
Beliniz kırılmaz, eğilip bükülmekten...
---
İster siyasete yorumlayınız bu satırları, ister memleketin herhangi bir haline...
---
Oralarda bir ‘yer’de, kendinizi bulacaksınız, memleketi, Tamer Öncül’de...
‘Yer’i öneririm.

-------------------------------------

Bu yüzleşme dediğin...

“Bu yüzleşme dediğin şey, mağdura maruz kaldığı zulmü anlattırıp durmak değil ki! Yüzleşme dediğin şey, senin bu zulme nasıl yol verdiğin ve bu hayatı nasıl yaşadığın... Söyleyin, asıl size ne oldu?”

Bu satırları, Ermeni yazar Hayko Bağdat’la sohbetimizden sonra aktarmıştım, anımsayanlar bilecektir...
Öyle ya, bu ‘yüzleşme’ dediğimizi ‘zulmedenler’in yapması gerekirken, iş yine ‘mağdur’a kalıyor...

Harika bir proje, ‘Tekerlek İzleri’...
Proje diyorum çünkü bir ‘oyun’un ötesi...
Bir kere meseleye sadece artık biraz da  ‘ticarileşen’ sosyal sorumluluk  gözlüğünden bakmayalım...
Ortada bir ‘tiyatro oyunu’ var...
Çok güçlü bir ‘sorgulama’ var...
İşbirliği var, dayanışma var...
Kimi anlarda ‘kabare’ tadında, güldüren..
Kimi anlarda gözlerinizin ta içine bakarak, içinizdeki kor kömüre soğuk su dökülmüş gibi titreten sözcükler var, duygu var, ses var, oyunculuk var.

---

Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun neredeyse tüm ekibini de sahnede görmek, ayrıca bir şans...
Kimi ‘öne çıkmış oyunculukları’ ya da hemen size ulaşan enerjileri daha iyi fark ediyorsunuz böylece...

---

Engellilere bireyin, toplumun, bürokrasinin, velhasıl ‘devlet’in yaşattığı zulmü anlatıyor oyun...
Kimi meselelerde kendimizi yenilemişiz, ders almışız, yatırım yapmışız, öğrenmişiz...
Ama sanırım özellikle bürokraside, çok da ileriye gidememiş bu ülke...
74’ten bugüne bu ‘bozuk’ düzenin kahramanlarına izletmek gerekiyor asıl, ‘Tekerlek İzleri’ni...
En ‘tepede’ maaşlarla ‘siyasetten’ torpilli emekli hayatlarında keyif çatmak yerine, ‘utansınlar’ biraz da...

---

‘Kayıp’tan sonra ‘Tekerlek İzleri’nde anladım ki, Erdoğan Kavaz’la çok güçlü bir oyunculuk doğuyor...
Sıcak, estetik ve sizi öykünün içine çeken, etkili bir oyunculuk bu...
Kıbrıs’ın ötesinde yükselebilecek, yol alabilecek, parlayabilecek bir yetenek...

---

Yönetmeninden metin yazarına, oyuncusundan sahne amirine kadar kutlamak gerek.
Ne kadar çok oynanırsa ‘Tekerlek İzleri’, o kadar iyi...
Orkun Bozkurt ve Aysan Özcezarlı’nın kalemine sağlık... Yaşar Ersoy’a ve tüm ekibine teşekkürler...
Kıbrıs Türk Ortopedik Özürlüler Derneği’ne... Ve Mustafa Çelik’e selamlar...

--------------------------------------------

haftanın notcukları

Hasan Gencer dostum, babasını kaybettik sonra şu notu düştü sosyal medyaya….
-Hep geçer diyorlar ya. Sence geçer mi ?
-Geçer elbet efendim; bazısı teğet geçer, bazısı deler geçer, bazısı deşer geçer, bazısı parçalar geçer. Ama mutlaka geçer …
(Oğuz Atay)

“Erkeklik, kadına sahip olmaktan, O'nun kimliğini silip kendine tabi etmekten geçmiyor.” (Aysu Basri’nin yazısından, kadınların kendi soyadını kullanması tartışması üzerine)

Bir haftada iki kez kazanmış, biri Devlet Piyangosu’ndan öteki ‘Kazı Kazan’.. Göz, haset yiyecek adamı... Tüm kazandığı da 55 bin lira... ‘Büyük İkramiye’ kazananlar genelde hiç çıkmaz ortaya... Çetin Gülçiçek çıkmış... Araba tamircisi... Dereler denize akmamış diye...

Yaz mevsimi geldi... Şimdi yine hazırlanın kavgaya: Plajlar halkın mı yoksa paralı mı?

Meşhur ‘Mare Monte’ meselesi örneğin, “halka bedava açtık” diyor işletme!.. ‘Paralı’ mı olacaktı yani? Plajlar kimin ki?

“Varsın paralı olsun da rahat rahat yıkanalım, güneşlenelim, keyfimiz kaçmasın” diyenler de oldukça fazla... İsterseniz ‘yollar’ da paralı olsun, aklımızla sürelim araçlarımızı !..

‘KaKaTeCe’ye bağlayarak yazmıştım, ‘KaKaFoNi’...
Hani memleket hali, şamata, çok ses, gürültü, diye... Bir dostumuz uyardı, “KaKOFONİ’ doğrusu... Tam da FONİYLE yandı ağzımıza... Düzeltelim hemen, kakofoni!.. Yine de, memleket hali...