Pembe Düşler

Derya Beyatlı

Alarmı kapatıp biraz daha uyumalı, bir beş dakika daha, sadece beş dakika, beş... Ne çabuk geçiyor zaman, özellikle sabahları, gözlerimi açmaya çalışırken, zorla. Zamklanmış gibi gözlerim, açılmıyor. Akşamları daha erken yatmalı, yatmalı da nasıl? Sofrayı kaldırıp, mutfağı toplayana kadar saat 11 oluyor zaten, oğlanla da her akşam ayrı kavga, televizyonun önünden kaldırabilene aşk olsun.

Saat 7:30 olmuş bile, oğlanı uyandırmalı artık. Kahvaltı yaptırtmasam mı yoksa? Annemlerde yapar nasılsa, biraz daha uyusun çocuğum, bugün bayram. Ben mi? Ben yapmasam da olur, işyerinde birşeyler atıştırırım, zengin olur bayram kahvaltıları, otelde.

Adım Pembe, bayram tatilinizi geçirdiğiniz otelin çalışanlarından biriyim. Şu bir isteğiniz veya şikayetiniz yoksa, varlığını bile fark etmediğiniz, asla teşekkür etmediğiniz çalışanlardan sadece biri.

Çok çalışıyorsunuz siz, biliyorum. Çok kazanıyorsunuz, onu da biliyorum. Paranızla sürekli tokatlıyorsunuz zira beni. Gece gündüz çalıştınız, tatili hak ettiniz biliyorum, söylemiştiniz. Bugün bayram, çoluk çocuk dinlenecek, eğleneceksiniz.

Benim de bir oğlum var biliyor musunuz? Ben de çok çalışıyorum, sizin tatil yaptığınız otelde, umursuyor musunuz hiç? Bugün bayram, ben yine çalışıyorum, dün gibi, geçen gün, geçen hafta gibi. Bir aydır, tek bir gün dinlenmedim, ben her gün, günde 10 saat çalışıyorum.

Ah o eski bayramlar diye başlıyorsunuz anlatmaya, ben eskiden de çalışıyordum bayramda, şimdi yine çalışıyorum, çok çalışıyorum. Değişen birşey göremiyorum.

Tabii efendim, peki efendim, afedersiniz efendim, daha dikkatli olurum efendim...

Dalmışım, çayı adamın üzerine döküyordum neredeyse. Aklım oğlanda, yeniden uyumuş mudur, kahvaltı yapmış mıdır? Herkes annemlerde toplanmaya başlamıştır şimdi, benim yokluğumu çok hissettirmeseler keşke, ‘annen nerede?’ diye sorup durmasalar çocuğa habire.

Bir de Şef’ten azar yiyeceğim üstüne. Günlük taciz dozunu da artırır şimdi, fırsat bu fırsat. ‘Bir kere versem, susarmış efendi, bana çok iyi davranırmış sonra.’ Bak sen! Düşüncesi bile midemi bulandırıyor. Ben biliyorum, taciz bunun adı, Ayşe ablam söylemişti. ‘Yasak böyle şeyler, susma konuş, patrona anlat, polise git, gazeteye konuş, sakın, sakın sineye çekme’ demişti! Kendi gidecekti benim adıma da, zor durdurdum, yalvar yakar. 

Patron ile konuşmayı kaç kez denedim, diyemedim ki. ‘Sen ne sanıyorsun, böyle küçük şeyler, her işyerinde olur, erkek o, canı çekecek elbet, sen de pek bir nazlıymışsın...’ deyip duruyor Patron. Doğru mudur acaba? Her işyerinde bu oluyor mudur? Her kadın sürekli tacize uğruyor, akşamları gizli gizli ağlıyor, kimselere söyleyemiyor mudur? Bütün dünya gerçekten bu kadar acımasız mıdır?

Polise gitsem, bir işe yarar mı acaba, bana inanırlar mı? İnkar eder o terbiyesiz, biliyorum. İşten atılır, ortada kalakalır mıyım acaba? KORKUYORUM.

Dayanamıyorum artık, bu koşullarda çalışmaya dayanamıyorum. Sendikadan bahsetti Ayşe ablam, toplu iş sözleşmesi dedi, işçi hakları dedi. Yalnız değilsin, olmamalısın, bu doğru değil dedi. Özel sektörde sendikaya gerek yok demiş birileri, onlara ateş püskürdü durdu geçen gün. Sendikalı olsam, böyle olmazmış, sendikam bana sahip çıkarmış. Sendikalı olmak güvenceymiş hem Devlet’te, hem Özel’de, hem de Belediye’de, öyle dedi.

Benim adı Pembe, tatil yaptığınız otelde çalışıyorum, haftanın her günü. Siz çok çalıştınız, dinlenin, ailenizle eğlenin diye, ben bayram günü yine çalışıyorum, oğlum ailemde. Düşlerimde dinleniyorum çalıştığım otelde.


27 Eylül 2015
Ankara