PASTA YİYENLER DİNLESİNLER

Onur Olguner

Fransız devrimini en körükleyen cümlelerden birisi “Ekmek yoksa pasta yesinler” cümlesidir.

Burjuvazinin halk ile empati kuramamasını en keskin çıplaklığı ile ortaya koyar.

Bu kadar keskin olmasa da bizde de izleri vardır bu söylemin:

Mesela bir kesim her yıl lüks aracını yenilemeyi düşünürken, bir kesim ülkede toplu taşıma olmadığından işe yürüyerek gitmek zorunda kalır. Toplu taşıma ilk kesim tarafından öncelik olarak görülmez.

Mesela bir kesim evinin havuzunu kaç metrekare yapacağını hesaplarken, sosyal konut yapmayan ülkede bir kesim ailesiyle tek apartman dairesinde 7-8 kişi yaşar.

Mesela bir kesim asgari ücretle geçinmeye çalışırken, bir kesim ayda 75000 TL maaşın üzerine 13’üncü maaşını zevkle harcar.

Mesela evlere kapandığımız pandemi döneminde bir kesim maaşını alıp börek yaparken, bir kesim aniden işsiz kalır ve devletten dalga geçermiş gibi 1500 TL sadaka alır.

Yıllardır bu ülkede bir kesim sosyoekonomik sınıfları karıştırıp kendini ‘halkın içinden’ olarak satmaya çalışıyor.

Bugün fark ettirilmemeye çalışılsa da sosyoekonomik sınıf ayrımının en ağır dışavurumlarından birini yaşıyoruz.

Bir kesim iki katlı villalarında, ikinci yazlık evlerinde “bu ülkede deprem olmaz” diye risk olmadığını söyleyebiliyor. Tabi kendi çocuğuna kiraladığı ev eğer tehlikeli ise uykusu kaçabiliyor.

Başka bir kesim ise iki katlı villalarından Kıbrıs’ta hep iki katlı binalar yapılsın diye asgari ücretliye “siz de pasta yeyin” diyebiliyor.

Ve işin en kötüsü, yıllarca sosyal hiçbir hizmet sunulmayan bu ülkenin orta ve dar gelirli kesiminin ciddi bir kısmı 99 yılı öncesi yapılan bu binalarda deprem olmaması temennisiyle kaderine terk ediliyor.

Villalarında ‘pasta yiyenler’ kendilerini alkışladıkları ideolojik mücadelelerine devam ederken, ekmek bulamayanlar ise bu tehlikeli binalarda kaderlerine terk edilmiş durumdalar.

Biraz mırın kırın edilecek olsalar öncelikle sağ-sol (ilahi) komedyaları ile softa şaşırtması yapılacak, o da tutmazsa Kıbrıs Sorunu ile topluma afyon enjekte edilecektir.

Şimdi eğri oturalım doğru konuşalım, eğer bu ülkede kamudan maaş alıyorsanız (özellikle de göç yasası öncesi kadrolu iseniz) sosyoekonomik olarak orta gelirli sınıfa dahil değilsinizdir. Siz bir üst sınıfta, iyi gelir kazanan sınıfın bir parçasısınız.

Tabi bu sınıfta olmanız ne sizin suçunuzdur, ne de sorundur.

Sorun bu duruma bağlı siyasetin takındığı durumdur.

Ülkemiz siyaseti, gerek sağ olsun gerekse sol, sırtını bu ülkedeki devletten maaş alan veya gelir elde eden kesime dayamış durumdadır.

Sağ işe almalar ile, Sol ise işe alındıktan sonra haklarını savunmak ile devlet çalışanlarına ‘yaranma’ içerisindedir.

Ne halkçı olduğunu savunan sağ, ne de emekçi olduğunu savunan sol özel sektörde çalışan orta ve dar gelirliyi önem sırasında pek üstlerde tutmaz.

Asgari ücret tartışılır ama o asgari ücret ile yaşayabilmeyi sağlayacak toplu taşıma, sosyal konut, sağlık sistemi ile pek ilgilenilmez.

Dedik ya siyaset sırtını üst gelirli kamu maaşı alan kesime dayamıştır. Kamu maaşını yüksek tutunca eve giren para ile toplu taşımaya ihtiyaç duyulmaz, zorda kalınırsa özel hastaneye gidilebilir, zaten ev almak mümkündür.

O yüzden bu ülkede orta ve dar gelirli sosyoekonomik kesim siyasette temsiliyeti olmadığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Eğer bu sınıflar bu temsiliyet eksikliğini hissederse hemen damardan bir kısmına “Türklük ve Milliyetçilik” diğer kısmına ise “Federasyon ve Barış” pompalanacak ve birbirleriyle tutuştukları kavgada yaşadıkları haksızlığı unutacaklardır.

Sağ ve sol komedyalarında dayağı yiyen her zaman alamadığı sosyal hizmetlerden dolayı orta ve dar gelirli sınıflar olacaktır.

Bugün deprem konusunda yaşadığımız tam da budur.

Yıllarca son model lüks araç sürenler toplu taşımanın bizim ülkemizde lüks olduğunu söylemiştir.

Bugün ise havuzlu villalarında oturanlar bizlere oturduğumuz evlerin deprem riskinin olmadığını söylüyor.

Peki biz, damarlarımıza pompalanan bu afyondan kurtulup YETER diyebilecek miyiz?

Yoksa olası ciddi bir deprem sonrası onlar profil resimlerini siyah kurdelelere değiştirip görevlerini tamamlarken biz kendi ülkemizdeki yıkıntılarda sevdiklerimizi mi arayacağız?

Her halükârda unutmayın dostlar, ekmek kavgası verenleri PASTA YİYENLER kurtaramaz.

Ekmek kavgasındakiler bir araya gelip ‘artık yeter, devletten hizmet bekliyoruz’ demeden bu sistem değişmez.

Çünkü bu ülkede pasta asla herkese yetmez!