Özlemek değil bu, başka bir şey!

Cenk Mutluyakalı

Bez bir oyuncağa bakıyor, ağlıyorum.
“Love” yazıyor üzerinde, kardeşine almış, depremden önce…
O korkunç yıkımın ardından enkazdan çıkmış anı olarak.

Hiç tanımadığım o çocuğun gözlerinde kayboluyorum şimdi yeniden...
Bir kentin hatta bir ülkenin sesini, gülüşünü, düşünü yitirdiği o büyük acının üzerinden bir sene geçmiş.
Böylesine ağlıyorsak biz, hâlâ…
O anne babaları, kardeşleri düşünemiyorum dahi…

Tarifsiz ve tanımsız bu sızı dinmiyor…

“Çarşıya çıktık, kardeşime hediyeler aldım, çok sevinecek” dedin, ne kadar mutluydun. O lanet enkazdan bir tek bunu çıkartabildim, kardeşin 1 yıldır yanından ayırmıyor. Beraber uyuyor, seni özlediğinde ona sarılıyor.  Kardeşin neler yaşıyor bir bilsen…”


***

Bir yıldır neler yaşıyor tüm bu insanlar…
Bilemiyoruz gerçekten…
Anladığımızı, hissettiğimizi, duyumsadığımızı sanıyoruz ama…
Mümkün değil…


“Bu sabah tam bir sene geçti kızıma son kez sarılıp havaalanına göndermemizin üstünden… Özlemek değil bu, başka bir şey...”


“İçimdeki sessiz çığlıklar büyüyor, öfkem artıyor, acım zaten hiç azalmıyor. Özlemim ise sonsuz…”


“Yumuşacık saçlarına dokunup sevmek istediğimde, bir git anne, derdi… Büyüdü ya ağır abi oldu… Ben de hadi ordan sen yürü git, ben seni sevmek için doğurdum, derdim… Bir gelse… Uğraşsam yine… Bir git dese… Bu kez asla git demem…”


“İnsan yine sarılmak istiyor evladına, gözlerine bakmak istiyor, ‘üşüme anneceğim, dikkat et kendine, gecikme eve gel, yemek hazır, geç kaldık, iyi geceler’ demek istiyor.
Yolunu gözlemek istiyor…”

***

“Özlemek değil bu, başka bir şey...”
Başka…
Anlatılamaz muhtemelen…
O nedenle anne babaların duygularına sarıldım böyle yıl dönümünde…

Bir yıl geçmiş üzerinden, o çocuklar, hep çocuk kalacaklar ve içimizde olacak, derin bir uçurum her daim…
Hani diyorlar ya…
“Hikayesi anlatılan bir insan yaşamaya devam eder…”
Size söz evlatlar, aileler, eğitimciler, güzel insanlar…
Hep anlatılacak bu hikaye…
Unutulmayacak…
Hep yolu gözlenecek şampiyonların…
Hep…


O akşam uyudunuz siz…
O uykuda kaldınız…

Şubat artık aşkın değil, gülüşün değil, sevincin değil, hüznün adıdır.
Çocukların yitik gözleridir şimdi şubat…
Evlat acısıdır, keskin bir sızıdır, yakarıştır, isyandır, haykırıştır…
Evlerimizden, kentlerimizden, adamızdan büyüktür bu acı…

Şimdi toplu mezara dönüşüyor, bir otel… Evlatlarımızın, öğretmenlerimizin cansız bedenleriyle yüzleşiyoruz birer birer… Dudaklarımız uyuşuyor, kilitleniyor çenelerimiz, hissizleşiyoruz giderek. Birbirimize yaslanacak, dayanacak, ölümlerden doğacak ve ayağa kalkacağız, çaresiz…         

O evlerde hep ateş yanacak, ıslak kalacak hep kül…
O evler, acının adresi olacak...

Yastayız, acılıyız ve öfkeliyiz.

***

Evlatlarımızı koruyup, kollayamadılar…
Güle oynaya gönderdik evlatlarımızı, sevinçle, coşkuyla oysa...
O otelin sahibinin, müteahhidinin, mühendisinin, denetçisinin, lanet olası hepsinin bırakmayalım peşini…

Her kimse o çürük otelin, bu köhnemiş zihniyetin sorumluları bu topluma hesap vermek zorundadır.
Depremi, afeti, acıyı kendilerine siper etme hakları yoktur onların…

***

Şimdi toplu bir karanlık var üzerimize çöken… Göz çukurlarımıza uzanacak çocuklar… Sevineceklerdi oysa… Terleyecekti buğday tenleri, dudakları ıslanacaktı… İlk maçlarına çıkmışlardı henüz… Şimdi hepimiz bir göçüğün altında… Sıkıştık, nefessiz kaldık...

***

Avrupa’nın en görkemli kentlerine gitmeliydi bu çocuklar… Dünyanın en güvenli ülkelerine… İnsan hayatının kutsal olduğu yerlere gitmeliydi… İlime bilime değil kadere ve hurafeye sırtını yaslamış bir geleneğin acılı coğrafyasında insanlar rastgele yaşıyorlar meğerse… O uslanmaz kibir, o ölçüsüz ihtişam, o zehirleyici milliyetçilik yetmiyor şimdi büyük bir enkazın üzerini örtmeye…

***

Ah be güzel çocuklar, saçlarınızı toprağa bırakamayız sizin… Sevmek için o saçlar… Kollarınız sarılmak için… O akşam uyudunuz siz… 6 Şubat akşamı... O uykuda kaldınız… Uyanmanızı bekleyerek nasıl geçecek günler, geceler, sabahlar… Hep aynı yaşta siz… O masum gülüşlerinizle… Siz hep çocuk... 

***
Tek bir çocuk ölse bile bu ülke karanlıktı her zaman…
Büyük bir kalabalık ölür, her evladın ardından…
Şimdi…
Ah...
Şimdi kocaman bir mezarlık buralar…

(8 Şubat 2023)


Unutmayalım, unutturmayalım

“Bilimden nasipsiz şehirleşmedir, rant iştahıdır, denetimsizliktir, önlemsizliktir, cezasızlıktır felaketi felâket yapan.”