Özgür İnsan

Salih Sarpten

“Öğrencinin söz hakkı yok. Müfredat odaklı bir yapımız olduğu için esas söz hakkı müfredatındır. Müfredat ne diyorsa onu yapıyoruz... Sanırım öğrenciler sadece sınıf kaptanını seçiyorlar… Onların seçmesi, karar vermesi gereken unsurları bile biz seçiyoruz. Örneğin “zorunlu seçmeli” diye bir kavram var eğitim sistemimizde. Öğrencilerin kendi ilgi ve istekleri doğrultusunda seçmesi gereken bazı seçimlik dersleri bile, “zorunlu seçmeli” adı altında çeşitli nedenlerle okul idareleri onlar adına seçiyor…”

Yukarıda okuduğunuz ifadeler, benim de içinde bulunduğum bir araştırma grubunun 2012-2013 öğretim yılında, okullarımızda görev yapan okul yöneticisi ve öğretmenlerimizin görüşlerine dayanan eğitim araştırması bulgularından sadece birisidir… Bu araştırma bulgusundan da anlaşılacağı gibi öğrencilerimizin “özgür bireyler” olarak yetiştiğini söylemek imkansız…

Oysa çağdaş eğitim sistemlerinin yükselen değeri özgür bireyler yetiştirmektir.  Çünkü özgürlük; her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumudur. Yani özgür olmanın en temel koşulu düşünebilmektir… Biz de ise eğitim sisteminin öğrencilerin “düşünce becerilerini” geliştirmek bir yana, onlarda var olan düşünce kırıntılarını da köreltir yapıdadır.

Düşünme becerilerinin kullanılmadığı geleneksel eğitim sistemleri öğrenciyi, öğretmene ve sınavda sorulması muhtemel konulara aşırı derecede bağımlı hale getirir. Bu durum da öğrencileri, bilgiye ulaşma yollarından çok ezberlemeye yöneltmekte, öğrencilerin sorgulama ve aklı kullanma güçlerini engellemektedir.  Oysa özgür insanı yetiştirmek isteyen eğitim sistemi; bireylerin düşünce yapılarını geliştirmeyi, diğer kuşakların yaptıklarını yineleyen değil, yeni şeyler yapabilme yeteneği olan insanlar yetiştirmeyi amaçlamalıdır. Bunu gerçekleştirebilmek için de eğitim sisteminde yaratıcılığı ve eleştirel düşünmeyi etkin kılmak gereklidir. Özgür ve eleştirel düşünme yaratıcılığın, dolayısıyla günümüz eğitim anlayışının gereklerinden biridir.

Biyolojik bir varlık olarak hayatına başlayan insanoğlu,  sosyal ve kültürel çevresiyle etkileşerek ikinci boyutu olan toplumsal boyutunu geliştirmektedir. Toplumsal ilerleme ve daha yaşanabilir bir Dünya için bireysel gelişim gereklidir. Bu nedenle bilgiyi kullanıp, yeni şeyler üretebilen bireyler yetiştirmeliyiz. Bunun için de düşünebilen özgür insanı yetiştirmeyi başarmalıyız.

Kıbrıs Türk Toplumu’nu geleceğe taşıyacak eğitim sistemini yeniden yapılandırmaya yönelik olarak, bugünün ihtiyaç ve koşullarına göre eğitimde yaşanması gereken dönüşümlerin tartışılacağı V. Milli Eğitim Şurası haftaya başlayacak. Kanımca bu dönüşümün temelde yanıtlanması gereken temel soru “düşünebilen özgür insanı nasıl yetiştiririz?” olmalıdır.

----------

Buraya Dikkat

Bu Araştırmanın Sonuçlarına Bir Göz Atın

Eğitim bilimcilere göre “günümüzdeki teknolojik gelişmelerin insanlık üzerindeki etkisi, sözlü kültürden yazılı kültüre geçiş kadar önemlidir.” Örneğin, Facebook bir ülke olsaydı, üye sayısı açısından Dünya nüfus sıralamasında Çin ve Hindistan’dan sonra üçüncü sırayı alırdı.

Prof. Dr. Acar Baltaş’a göre “Günümüzde en çok talep gören 10 mesleğin bazılarının, bundan 15 yıl önce ancak adı biliniyordu. Bu durum, çocuklarımızı şu anda var olmayan işlerde çalışmaları, henüz icat edilmemiş teknolojileri kullanmaları ve bilmediğimiz problemleri çözmeleri için eğittiğimiz anlamına geliyor. Sadece 2008 yılında üretilen bilgi miktarının son 5 bin yılda üretilen bilginin toplamından fazla olması, geleneksel eğitim yaklaşımının dışına çıkılması gerektiğinin açık işaretleridir.”

Anne –babalar, çocuklarının saçının teline zarar gelse dünyayı yıkacak kadar üstüne titrerken; “ders çalışmıyor” sıkıntısıyla sergiledikleri davranışlar sonucu onlara verdikleri zararın farkına bile varamıyorlar. Öğrenciler ise sınav sonrası dönemlerinin travmalarını atlatamadıkları gibi, önlerindeki öğrenim hayatında da hayal kırıklığını üzerlerinde taşımaya devam edebiliyor. Sınav odaklı geleneksel eğitim işte böyle bir şey… Tam da bu noktayı bilimsel bir yorum getiren bir araştırma sonucunu sizinle paylaşmak istiyorum.

“Son yıllarda öğrencilerin hayatlarında belirleyici rol oynadığı düşünülen sınavların, gençler arasında çok farklı tablolar elde edildiği sonucuna ulaşıldı: Bir kısmı spor hayatına veya müzik eğitimine ara veriyor, tüm aile sınav kampına giriyor ya da herkes sürekli kaygı ve olumsuzluk topunu birbirine atıyor. Çocukların ve gençlerin bir kısmı, hobilerine zaman ayırdıklarında dahi, zevk alamayıp sürekli bir suçluluk hissediyor, genel bir mutsuzluk ile hayatın zorluğu ve sıkıcılığından dem vuruyor. Çocuğuna iyi bir eğitim ortamı kuramadığı için üzülen aileler, kendinden nefret eden çocuklar ve gençler, huzursuz ve gevşeyemeyen ev ortamları ortaya çıkıyor.”

----------

Anlayana - Gülmece

Yalakalık

Padişah bir saray yaptıracak. Yalaka çavuş durur mu? Hemen talip olmuş saray inşaatına. Tez elden bitirmiş işleri. Teslim edecek. Padişah almış vezirini sarayı gezmeye çıkar.

Yalaka çavuşla çok iyi anlaşamayan vezir, sarayın tuvaletinin olmadığını fark eder ve bu durumu padişaha hissettirmeye uğraşır.  Hemen söze başlar:
- Hünkarım! Sayın ki çişiniz geldi. Nasıl gidereceksiniz? Nereye edeceksiniz?

Yalaka çavuş fırsat verir mi? hemen atılmış söze. Vezire dönerek:
- Sana ne… Koskoca padişah! Sana mı soracak nereye edeceğini? Nereye isterse oraya eder!