Sorunlar derinleştikçe siyasal çözüm arayışları da kısırlaşıyor.Tartışmalar aytışmaya, laf sokuşturmaya ve oldukca kısa ve kestirme cevap arayışlarına bizi yöneltiyor.
Son zamanlarda sorunlar artıkca çıkış yolu için önerilenler de ilginçleşiyor.
“Bize bir Margeret Thacher lazım diyenden tutun, Türkiye Troykamız olsun, teknokrat hükümet, Kurucu Meclis lazım” diyene kadar ulaşan otoriter yönetim arayışı talepleri ortalığa savruluyor.
Bunları destekleyen yan anlayışlarda ortalığa sacılıyor. Siyasi parti karşıtlıklarından tutun da Meclis devreden çıksın diyene ve siyaset yapmayı da günah seviyesine kadar indirgeyen, otoriter yönetim anlayışına temel oluşturan fikirler havada uçuşuyor.
İş dünyasından yükselen “Türkiye troykamız olsun görüşü ile sendikal alanın bir kısmından yükselen Ne Akca ne Akçeniz” sözleri birbirlerinden çok farklı görünmelerine karşı, öz olarak aynidir. Her ikisinde de sorunları kendi dinamizimizle çözme devinimini ekarte etme anlayışı vardır.
Evet, çok önemli yapısal sorunlarımız vardır.Siyasi,demokratik, hukuki, ekonomik bir yeniden yapılanmaya ihtiyaç vardır. Ancak bunu aşma ve yaşama geçirme sürecinde bugün olduğu gibi ne teknokrat hükümet, ne tarihin ve yaşamın mahkum ettiği Margaret Thacher anlayışı, ne Kurucu Meclis, ne de otoriter yönetim arayışlarına değildir ihtiyacımız.
Tüm bu tartışmalarda olmayan bir yan vardır. Demokrasi içinde toplumsal uzlaşmaya dayalı bir yeni siyasi anlayış bu tartışmalarda yoktur. Siz bakmayın ister sağ, isterse sol söylemle yapılan o birlik beraberlik söylemlerine..
Dikkatinizi çekerim en demokrat ve en liberal ile en solcu geçinenlerin her birinden ayrı ayrı yükselen otoriter yönetim anlayışına dayalı görüşlere dönük, ciddi bir itirazda yükselmiyor...
En basitinden ifade etmek gerekirse, iş dünyasından sorunları çözmek için yükselen otoriter yönetim anlayışı, hedef olarak emek dünyasını alıyor.
Emek dünyasından yükselen otoriter yönetim beklentisinde ki anlayış ise iş dünyasına dönük tedbir özelemi ile dolu olmaktadır.
En ilginci de her kesim de Türkiye ile ilişkilerde uygulanan biçimlere tepkili iken, çıkış yolu olarak ta Türkiye’den kendi bakış açısına destek de bekliyor.
İşte bu karmaşada olmayan bir şey vardır. Sorunları aşmak için bilinen, tartışılan, üzerinde anlaşılan bir Toplumsal mutabakat zemini.
İşin en ilginci ise, ister sağ, isterse sol olsun, otoriter yönetim arayışı içine giren kesimler bunun dile getirilmesini çok rahat bir şekilde yaparken, Toplumsal Uzlaşma görüşünün ifade edilmesine de karşı ise hepsi de son derece tepkili olmaktadırlar.
Hemen yaftalar takıyorlar. Eğer sol bakış açısı ise olay, hemen sizi emek düşmanı diye yaftamaları mümkündür. Eğer sağ bakış açısı ile oturdukları temel, sizi hemen kendine yer kapmak isteyen bir koltuk sevdalısı, ya da siyaset meraklısı tanımlaması ile yaftalamaları kaçınılmazdır.
Evet, Toplumsal Uzlaşma zeminin oluşması zordur. Çünkü bunun için önce kendi kurumunuz ve sosyal yapınız içinde bilinen zeminleri tartışmanız gerekir. Bunu tartışmaya başladığınız anda da o güne kadar karşıt olduğunuz dışınızdaki kesimlerde, işte bak gördünüz mü edebiyatı ile kendinin o güne kadar ki konumunu meşrulaştıracak bir faydacılıkla bu işe yaklaşır.
Hali ile bu tartışma içine giren her yöne meram anlatma zorunda kalır. Halbuki ne kolay bir şeydir, hem kendi dışındaki her şeyi suçlamak ve yalnızca kendi doğrusunu ifade etmek, bunun üzerine de otoriter bir yönetim anlayışı ile sorunların çözümünün sihirli değneğinin kendinde olduğunu söylemek.
Toplumsal Uzlaşma zemini aramak son derece zor, ama son derece de önemlidir. Hem dile, hem de görüşe, o temelde şekil vermek gerekir. Ezberleri aşmak ve yeni bir zemin ve temel yaratmak gerekir.
İşte bundan ötürü bu yaşadığımız zamanda bu sorunları aşmanın yolu, otoriter yaklaşımlar üretmek değildir..Başkalarını anlamak, kendi doğrunuz ile başkalarının doğrusunun kesişme noktalarını bulmak.
Bunun için de o anı aşmak için kapsamlı stratejik hedeflerin olması ve bunun üzerinde buluşmanız gerekir. Toplumsal Varoluş ise günümüzün üzerinde uzlaşıp gideceğimiz hedef, o zaman, demokratik hukuk devleti ve sosyal adalet ilkeleri temelinde yürüyeceğiniz yolu tüm paydaşlarla döşemek görev olmalıdır. Bunu işte başarmak için çok ama çok zor olan bu süreci öncelikle benimsemek gerekir. Kolay ve faydacı yollar bizi bir noktaya götürmez.