Osman Çağdaşoğluları: HP, “SAMİMİYET” ve “VEFA”

Fikir Atölyesi

Osman Çağdaşoğluları

“4’lü koalisyon kuruldu. Temel hedefi; toplumsal dönüşüm ve icraat olarak algıladık. Samimiyetle kurulan bir hükümetin, Başbakanın bile haberi olmadan arkadan dönen dolapları görmek samimiyetin kaybolduğunun göstergesi. Bu kararı alırken, sadece bu konuya odaklanmadık. Belli dönemden beri, yaşadığımız icraatsızlık noktası da parti tabanı tarafından sorgulanıyordu. Ancak bardağı taşıran da son noktaydı. Mevcut hükümet devam ederken, başka bir hükümet modelini görüşmeyi doğru bulmadık. Hiçbir parti ile de görüşmeyi yapmadık. Parti Meclisi, 15 aylık süreci ele aldı. Bundan sonraki süreçle ilgili PM oturup, konuşacak. Şu an bir sonraki adım için yetkili organlar için karar almadık.” 

Bu açıklamaları yapan kim?
Halkın Partisi(HP) Genel Sekreteri Yenal Senin!
İsterseniz açıklamanın ilk cümlesini irdeleyelim…

1- “ 4’lü koalisyon kuruldu. Temel hedefi; toplumsal dönüşüm ve icraat olarak algıladık.”

ALGILADIK” kelimesi çok manidar. Düşünsenize dört parti günlerce görüşüyor, koltuk altında dosyalar parti merkezlerinde toplantılara giriliyor, hummalı onca mesaiden sonra hükümet programı oluşturuluyor ve dörtlü hükümet kuruluyor. Ama hükümet bozulduktan sonra “inandık” değil de “algıladık” diye açıklanıyorsa, yapılan ortaklığa en başından beri “inanmadıkları” ve samimi olmadıkları konusunda düşünceler oluşuyor haliyle vatandaşın aklında…

2- Açıklama; “Başbakanın bile haberi olmadan arkadan dönen dolapları görmek samimiyetin kaybolduğunun göstergesi” diye devam ediyor.

Samimiyetsizlik bu cümlede de kendini ele veriyor. Eğer arazi olayı dışında, ortada başka “dolaplar” dönmüşse, bunlar niye açıklanmıyor? Niye hükümet ya da Başbakan önceden uyarılmıyor? Niye emareler ortaya konmuyor?
Serdar Denktaş görevinden istifa etmiş, dokunulmazlığının kaldırılarak yargılanma talebini dile getirmişken, tam da fırsat varken, neden hukuk süreçlerine başvurma seçeneği değerlendirme gereği duyulmuyor?

Açıklamanın devamını burada daha fazla irdelemeyeceğim.
Zira arazi meselesinin “bardağı taşıran son damlaydı” bahanesi ile ciddiye alınarak değerlendirilecek bir tarafı yok.
Ama bir hususu belirtmeden geçmeyelim.

HP başkanın kahve bile içmeyi düşünmezken, “Özgürgün’ün başında olduğu UBP ile kahve içmem dedim” beyanını neye yormalıyız?

Ya da “Erken seçime gidelim diye bir düşünce içinde değiliz” cümlesini nasıl okumalıyız?

Ve önceki pazartesi akşamı yapılan toplantı sonrası Özersay’ın; “Koalisyon için görüşme talebi gelirse görüşme yönünde karar verilmiştir” açıklamasını acaba nasıl anlamalıyız?
İnsan ister istemez soruyor kendi kendine:
Yoksa yemek önceden pişirilip kurtarıldı mı?


Şimdi yapılan açıklamalar ile birlikte HP Genel Başkanı’nın kısa ve hızlı siyasi serüveni boyuca söylediği ama sonrasında farklı tavırlar içine girdiği önemli noktaları hatırlatmakta fayda var.

* Önce ‘Toparlanıyoruz’un aktif lideri iken “siyasi bir parti kurmak düşüncesi olmadığını” beyan etti. Sonra parti kurdu.

 * “Tek başımıza iktidara gelecek yeterli sayıya ulaşamazsak hükümete girmeyeceğiz” dedi, 4’lü koalisyon hükümetine girdi.

* Cumhurbaşkanlığında Sn. Eroğlu’nun görüşmecisi konumunda sorumluluğu varken görevinden ayrıldı, sonrasında O’nun karşısında aday oldu.

* Yeri geldi “Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerinin gözden geçirilmesi ya da parlamenter sistem yerine Kıbrıs Rum tarafında olduğu gibi bir tür başkanlık sistemi noktasına varabilir” söylemlerinde bulunarak birilerine açık kapı bıraktı.
Sözleri “Bizde ne varsa sizde de olacak” diyen deniz aşırı merkezlere dolaylı mesaj olarak yorumlandı.

* BM güvenlik konseyi kararları ortada dururken, garip bir şekilde “Federasyon dışında farklı şeyler de konuşulabilir, tartışılabilir” diyerek, Türkiye hükümetinin ağzıyla uyumlaştı.

* Kıbrıs türkünün masada uluslararası hukuktan doğan siyasal eşitlik, güç paylaşımı, mülkiyet ve toprak, kaynakların eşit paylaşımı gibi ana başlıklarla ilgili haklarını tehlikeye sokacak, onu uluslararası hukukun dışına itecek, sonu tehlikeli olabilecek açıklamalar dile getirdi.

* Daha kısa bir süre önce “hükümetle ilgili sıkıntı yok” diye beyanda bulundu, çok geçmeden hükümetten çekildi.

* Çaluda, Özgürgün, arazi kıyakları, usulsüz kredi kullanımları, usulsüz vatandaşlıklar ve diğer UBP’ye has usulsüzlükler gibi iddialar, olgular ortada dururken şimdi “UBP ile kahve içebilir” pozisyonuna geldi.
Uzun lafın kısası, gelinen aşamada ufukta UBP – HP hükümeti kurulacak gibi görünüyor.
Bu hükümetin kurulması için Halkın Partisi,  UBP’den cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendisini desteklemesi talebi ve beklentisini dile getirdi mi? Gizli kapaklı konuşup pazarlık yapıldı mı?

Bilemiyoruz.
Belki de HP kendince böyle bir beklenti ve umut taşımaktadır.
Ama şu bir gerçek.
Sayın Eroğlu hala UBP’nin tabanını kontrol eden, sözünün üstüne söz söylenemeyen tartışmasız tek lideridir.
Sanmam ki Özersay’ın vefasızlığını ya da güven vermeyen politikacı imajını unutacaktır.
Eroğlu’nun tavırsız kalacağını düşünmek fazla iyi niyetli bir yaklaşım olmaz mı?

Yazının başlığını “HP, samimiyet ve vefa” koymamın nedeni bu işte…
Siyasi partilerin ve siyasi aktörlerin önümüzdeki süreçte nasıl tavır alacağı konusunda emareler var ama belirgin olarak görülen şu ki; siyasetin önemli değerlerinden “samimiyet” ve “vefa” HP’de erozyona uğradı, bu yeni partimiz de eskiyerek, “kirli siyaset denizinde” dibe çökmeye başladı.
Tıpkı “İÇİLEN KAHVENİN” telvesi gibi…