ORTAK METİN, ORTAK AKIL GEREKTİRİR.

Ferdi Sabit Soyer

Kıbrıs sorununa çözüm bulunması için süren çabalarda şimdi yeni bir konağa geldik. En nihayet bir buçuk yıl önce kopan görüşmeler, liderler düzeyinde yeniden başlayacak. Görüşmelerin başlayacak olmasına dönük, önemli bir çoğunluk doğal olarak seviniyor. Çünkü, aylarca kopan görüşme sürecinin yeniden başlaması için yapılan görüşmeler, görüşmenin kendisinden zor ve kısır sürece girmişti...

Bu nedenle, BM Parametrelerinden ve kesintiye uğramadan evvel, görüşmelerde üzerinde yakınlaşılan konulardan kurtulabilmek için iki tarafın statükocularında umutlar doğmuştu. Sonunuçta, gerek iç kamuoyu, gerekse dış faktör, bu oyuna izin vermedi.

En nihayetinde, ortak metinde uzlaşma sağlandı. Şimdi bazısı, yaptıkları açıklamalarda; rövanşı sonraya çağrışımını da akla getiren; ama esas olarak bu uzlaşmayı değersiz kılmak olan.. Ancak,  bu uzlaşma sağlanmadan evvel, kavramlar üzerinde yarattıkları kaoslarda, şimdi içine düştükleri açmazı da gizlemek maksadı açık olan , “bu bir şey değil, zaten esas görüşmelerde olacak” demektedirler. Madem öyle idi bu kadar aydır, sanki bu uzlaşma metni ile dünyamız kararacakmış gibi geliştirilen o tavırlar, büyük büyük laflar ne idi?

Evet bu uzlaşma metni ile sorun çözülmüyor. Ama sorunun hangi esaslar üzerinde çözüleceği net olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır. Şimdi bu  metinle açıktır ki artık, Federal Devlet,  Kurucu Devlet, siyasi eşitlik gibi temel parametrelere dönük başka anlamlar çıkartamayacaklardır.  1977- 79 Doruk Antlaşmaları, ya da Talat ile Hıristofyas arasında yapılan, 2008, Mayıs ve Temmuz ortak ilke yakınlaşması ve antlaşmalarını da artık kimse lanetleyemeyecek ve bunu göz ardı edemeyeceklerdir..

DIŞ FAKTÖR

Şimdi burada ABD ‘nin bu sürece dönük yapıcı katkısına dönük, demagojik, dar milliyetçi yaklaşımlar yapılmaya başladığını da görmekteyiz. Böylece, bu ortak uzlaşı metnini değersizleştirme çabası var. .
ABD ve Rusya’nın birlikte, Suriye’deki Kimyasal füzeler meselesini büyük bir savaşa dönüşmeden aşılmasına katkı sağladıklarında. Ya da İran’da Nükleer bomba iddiaları ile başlayan ve İran halkının ambargolarla zora itilmesine, ayni zamanda bölgede ciddi  savaş ve gerginlik oluşmasına yol açan sürecin,  ABD’nin de katkısı ile aşılmasına, olayın içinde ABD var diye karşı mı çıkmak gerekirdi?

Türkiye ve Yunanistan da bu süreçte olumlu rol oynadı. Şimdi her iki ülkenin, ayni zamanda bu sorunun mağduru olduğu bilinci içinde, bizim, bu iki ülkenin aralarında Kıbrıs nedeni ile oluşan husumeti aşmaya katkı sağlama yükümlülüğümüz yok mu?

Yani yalnız kendimize dair değil, ayni zamanda Türkiye ve Yunanistan’ın Ege’nin iki yakasında, barış ve dostluk içinde geleceği karşılaması ortamına katkı sağlamak için. Ayni zamanda bölge barışı için ve AB ilkelerinin, demokrasi ve barış adına  Doğu Akdeniz de gelişmesi için bu sürece pozitif katkı koymamız gerekir…

Bu sürece AB’ nin de olumlu katkısı var. Türkiye’ye dönük AB’ de geliştirilen olumsuz havanın şimdilerde aşılması çabası, Kıbrıs’ta çözüm sürecine katkı sağladığını, bu son ortak metin sürecinde yeniden  gördük. Fransa’nın ve Almanya’nın olumlu yaklaşım işaretleri bu yumuşamanın gelişmesine katkı sağlamıştır. Rusya’nın da sürece soğuk ve endişeli bakmadığı çok açıktır. Olumlu katkıları, özellikle BM Güvenlik Konseyinin son girişimlerinde kendini göstermektedir.

Dış faktör açısından bakınca, Kıbrıs gibi stratejik yere dönük olarak ABD, Rusya, İngiltere, AB , Türkiye ile Yunanistan’ın, Annan Planının başlangıcı döneminde olduğu gibi, çözüm yönünde sıcaklıkları, yeniden doğum işaretleri vermektedir. Bundan endişe değil, çözüm için katkı üretmek gerekir.

İÇ FAKTÖR.

Şimdi esas olan iç faktördür. Hem iki toplumun ayrı ayrı içinde, hem her iki toplumun ortaklaşa olarak çözüm ve barışa dönük inisiyatifini geliştirmek gerekmektedir. Kuzeyde, Cumhurbaşkanı Sayın Eroğlu’nu, bu ortak metnin ana ilkeleri doğrultusunda , çözüm ve barış sürecinde, sol kesimler ile  demokratik ve çözümcü orta sağ  destekleyecektir. Ona cesaret vermeyi görev sayacaktır.

Ama onun da unutmaması gerekenler var.. 2002 başında çözüm için görüşmeleri başlatan ve amacının da “ AB raylarında iki Anavatanın çarpışmaması için 2002 Haziran ayın kadar çözümü gerçekleştirmek” olduğunu söyleyen rahmetli Rauf Raif Denktaş’a, o dönemde, çözüm güçleri açık destek beyan etmişti.

Ama daha sonraki süreçte, maalesef olay farklı boyutlarda yaşandığı için, tarihimizin gördüğü en gergin ve en büyük halk hareketleri gelişti. Evet, Sayın Eroğlu’na  bu ortak metinin ana ilkelerine dayalı destek ve katkıyı herkes verecek. Ama onunda bu geçmişi unutmaması gerekir..

Güneyde, AKEL çok büyük sorumluluk gösterdi. Farklı olduğu ve çok eleştirdiği DİSİ ve onun Başkanlık koltuğuna taşıdığı rakibi, Sayın  Anastasiadis’i, bu ana metin doğrultusunda çözüm için desteklediğini açıkladı. Sayın Anastasiadis, siyasi ortaklarının düşmanlığına uğradı. Ama muhalifi  AKEL’ den destek aldı. Bu da yeni ve 2004 ‘te olmayan bir durumdur. Çok önemli ve değerlidir. Sayın Anastasiadis bunun değerini unutmamalıdır. Bu yüzden AKEL’i de kutlamak gerekir. Sayın Anasatsiadis’i de iç siyasi avantajlar yerine,  koalisyonu zora sokan bu adımdan ötürü, çözüm adına kutlamak gerekir.

Evet, şimdi esas görev, Kıbrıs Türk ve Rum iç dinamiğinin çözüm yönünde hareket edecek aklına, cesaretine ve uzlaşma yeteneğine ve kararlılığına kaldı.