Onlar daha çocuktu

Cenk Mutluyakalı

Kimi yaralar hiç iyileşmez.
1963 gibi…
1974 gibi…
Toplumların vücuduna sürülen kesikler vardır.
Bir de bireylerin yüreğini parçalayan pusular…
28 Ocak… 8 Mart… 24 Eylül…

Hani derler ya, zaman ilaçtır…
Sanmam!
İstediği kadar “kabuklaşsın” kaşıdıkça kanar…

***

“… Kıbrıslı bir sanatçı duruyor, Mimar Sinan Üniversitesi sahilinde, ayakta, dimdik...
Damağında bir sızı var, dinmiyor...

Bir fotoğraf var elinde…
O son fotoğrafın yüzünde kurşun, saçlarında barut, gözlerinde ateş...”


***

Bir serginin ardından yazmıştım, bu satırları…
Gözümde yaş!
Aydan Afşaroğlu’nun iki ciltlik yeni kitaplarını okurken, o yaş yine süzüldü çenemin çukuruna, yine yandı yüzüm, yüreğime bir kor çöktü, yeniden…
“Onlar Daha Çocuktu.”

***

Savaştan çıkmış, eğitime gitmişlerdi Türkiye’ye…
Öğrenciydiler henüz…
On sekizli yaşlarda, duru bir gökyüzüydü saçları, yürekleri birer nehir...
Ölüm kim bilir kaç numara büyüktü onlara, kaç beden fazla!

***

1976, 78 yıllarında Türkiye’de faşistlerce öldürülen altı isim Özer Elmas, Mehmet Ömer, Muharrem Özdemir, Mustafa Ertan, Ercan Turgut ve Sadık Cemil’i, yazarın tanımıyla altı artı bir veya yedi eksi bir olarak, ağzının içine sıkılan üç kurşuna rağmen hayata tutunan Ülmen Aygın’ı anlatıyor, 848 sayfa 2 cilt…

Çocukluklarını anlatıyor, ailelerini, gelişimlerini…
Öyle hınç diliyle, çatışmacı bir üslupla değil, olabildiğince yalın, samimi…
Ayanni’den Limasol’a, Gambilli’den Baf’a, Denya’dan Susuz’a, Çamlıca’dan Piskobu’ya Kıbrıs’ı anlatıyor kitap; savaşı, göçmenliği, yokluğu.

Bir dönem romanı tadında akıyor, arda kalanların hatıralarından hayatlar…

***

“Gittik camiye, getirdiler cenazeyi. Babam cenazeyle geldi. Türkiye’den öğrencilerle birlikte getirdiler. Bütün öğrenciler. Ama ne kalabalık öğrenciler…”

Bir kız kardeşin duygularıdır bu…
Özer, eğitim için gittiği karşı kıyıdan, bir tabutta gelir ana yurduna…
Mehmet, Muharrem, Mustafa, Ercan, Sadık gibi…

“Gittim babamın yanına, öptüm babamı… Bak, dedi bana, Bunlar da bizim çocuklarımız…”

***

Bu ülkeyi çocuklarımız için sevmeyi öğrettiler bize…
Çocuklarımıza rağmen kirletenlere yenilmeden…
Nerede bir ‘Kıbrıs’ varsa yerinden kopartmak için içimize koştuklarına direnelim diye…

***

Bir “demokrasi anıtı”nı hak ediyor bu çocuklar, başkentin en güzel yerine…
Gözlerini açacaklar belki o zaman ve bakacaklar gelip geçene…
“Bu yerlerden geçtik biz” diyecekler, “omuzlarda, isyanla…”

“Bunlar da bizim çocuklarımız…”
Omuzlarda taşınacak bir tabut yapmayalım ana yurdumuzu, çocuklarımıza…
Böldürmeyelim!
Öldürmeyelim!

***

“Saçlarında barut var delikanlının...
Kağıttan gemiler bırakıyor sahile...
Damağında bir sızı...”


***

Onlar halen çocukturlar…