Okurlarımız bildiklerini paylaşmaya devam ediyor..

Sevgül Uludağ

“Savaşta mevziye gitmemek için gerekçe arayan bir Kıbrıslıtürk, savaştan sonra bazı rahibelere tecavüz ettiydi…”

 

Bir okurumuz şu bilgileri paylaşmak istediğini söyledi:

“Savaş sırasında mevziye gitmemek için gerekçe arayan bir Kıbrıslıtürk vardı – hasbel kader aynı köyde bulunuyorduk. Bu arkadaş, mevziye gitmemek için binbir dereden su getiriyor, çok korkuyor, gidip saklanıyordu… Köyün savunmasında tüm diğer gençler rol alırken, bu Kıbrıslıtürk buna katılmamıştı.

Fakat savaş biter bitmez, ilk işi bölgede ganimete ve tecavüzlere girişmek oldu.

…… Manastırı’nda bazı rahibeler bulunmaktaydı. Bu rahibeler bildiğiniz gibi yeminli insanlardılar ve kendi dinleri gereği ölünceye kadar bakire kalmaya yemin etmişlerdi. Köyümüze yakın olan ….. Manastırı’ndan bu rahibeler, babamla iyi geçinirlerdi, birbirlerini tanırlar, her zaman sohbet ederlerdi…

Savaştan sonra o sözünü ettiğim Kıbrıslıtürk’ün tecavüz ettiği bu rahibeler bunu babama anlattılar. “Biz o kadar sene kendimizi her şeyden sakındık ve ….. bize tecavüz etti” diye anlattılar. Çok üzgündüler…

Rahibelere tecavüz eden bu adamın sonu nasıl oldu dersanız, onu da anlatayım…

Bu adam seneler sonra AIDS’ten öldü… Seneler sonra çeşitli huvardalıkları esnasında AIDS’e yakalanıp hastalandı… AIDS olduğu öğrenilince, hiç kimse yanına gitmez oldu… Yapayalnız, inileye inileye öldü gitti… Köydeki herkes “İlahi adalet varsa, işte bak, cezasını buldu, rahibelere tecavüz ettiydi bu adam” diye arkasından konuştular.

Keşke bütün bunlar yaşanmasaydı…”

 


 

***  POLİTİS gazetesi, “Kıbrıs: Cezalandırılmamış Suçlar Dosyası”nı yayınlamayı sürdürüyor…

 

“Her iki taraf da suçluları kovuşturmak istemedi…”

 

Lefkoşa, 3 Ağustos 2018 (T.A.K.): Politis “Kıbrıs: Cezalandırılmamış Suçlar” dosyasının bugünkü bölümünde Kıbrıs’taki tarafların her ikisinin de, 1963-74 döneminde işlenen suçları ‘aklama’ yoluna gittiğini öne sürdü.

Haberi “İki Toplumlu Suç Aklama… Uluslararası Af Örgütü’nün 1996’dan Kovuşturma Önerisi… Glafkos Retçi, Denktaş Tereddütlü” başlığıyla aktaran gazete, Uluslararası Af Örgütü’nün 1996’da, Kıbrıs’ta 1963-74 döneminde yalnızca ‘kaybolan” değil ‘keyfi ve maksatlı olarak öldürülen’ kişilerin de araştırılması için bir komite kurulmasını ve kovuşturma yapılmasını önerdiğini yazdı.

Zamanın Kayıp Şahıslar Komitesi (KŞK) üyeleri arasında yapılan yazışmaları kaynak gösteren gazeteye göre, Kıbrıslıtürk üye Rüstem Tatar, Komite’nin üçüncü üyesine gönderdiği bir yazıda Af Örgütü’nün BM’ye yaptığı Kıbrıs kayıplarının öldürülmesinde sorumlu olanların saptanması, bulunması, yargılanması ve suçları sabit görülenlerinin cezalandırılması için bir araştırma komitesi kurulması önerisini resmen reddedenin Kıbrıslırum tarafı olduğunu belirtti.

“Af Örgütü’nün önerisi Rum tarafınca kabul edilemezdi” vurgusunu yapan gazete, “Başkan Anastasiadis’in 19 Temmuz 2018’de söylediği üzere Kıbrıs Rum tarafı, Türkiye’den kayıp akıbetlerinin belirlenmesi yükümlülüğünü yerine getirmesini talep ederek bugüne kadar ‘ölüm davası’nı reddetti” diye yazdı. Gazete Kıbrıs Türk tarafının da, kendi sorumluluklarından kaçmak için 1990’lı yıllarda, faillerin bulunmasının intikam faaliyetlerini tetikleyeceği iddiasında bulunduğunu savundu.

Haberde zamanın Kıbrıslırum Yönetimi Başkanı Glafkos Klerides’in, Uluslararası Af Örgütü’nün ilgili önerisinden birkaç yıl önce, 6 Mart 1996’da BM Genel Sekreteri’ne, Kıbrıslırum kayıplar listesinden 126 kişinin çıkartıldığını bildirdiği kaydedildi..

Kıbrıslırum bakanlar kurulunun bu kararının, listeden çıkarılanların ailelerine 4 yıl sonra, 2000 yılında bildirildiğine dikkat çeken gazete şunları yazdı:

“Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kayıplar listesini uluslararası kabul gören kriterlere uymadan oluşturması, ölülerin Kıbrıslırum toplumu tarafından siyasileştirilmesinin göstergesidir. Bu tavır, Türk askeri tarafından öldürülmedikleri, dahası Lakadamya mezarlığında gömülü oldukları ve gömü yerleri de Kıbrıslırum yetkililer tarafından bilindiği yargı tarafından da onaylanan Hristofis Pasas ve Haralambos Palmas davalarıyla da tescillendi.”

(TAK Ajansı Rumca Haber Bülteni’nden – 3.8.2018)

 


 

***   KAZILARDA SON DURUM… KAZILARDA SON DURUM…

 

Aşırı sıcaklar nedeniyle kazılara bayram sonrasına kadar ara…

 

Kıbrıs’ı etkisi altına alan aşırı sıcak dalgası, Kayıplar Komitesi’nin adamızın kuzeyinde ve güneyinde yürütmekte olduğu kazılara ara verilmesine neden oldu.

Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi’nden edindiğimiz bilgilere göre, kazılara bayram sonrasına kadar ara verildi ancak kazı ekiplerinde bulunan arkeologlarımız gerek ofiste, gerekse laboratuvarda kazı raporları ve diğer işlerini tamamlamak üzere çalışmaya devam ediyorlar.

Yürütülmekte olan tek bir kazı bulunuyor, o da Dikomo’da (Dikmen) askeri bölge içerisindeki kazı.

Bayram sonrasında kazılara kaldığı yerden devam edilecek…

 


 

DEUTSCHE WELLE

 

“Soykırımla yüzleşmeye evet, tazminata hayır…”

 

 

Almanya'yı soykırımla suçlayan Namibyalı yerlilerin temsilcilerinin tazminat talebiyle Almanya'ya açtığı dava New York'ta başlıyor. Bu süreç Almanya'nın sömürgecilik geçmişiyle yüzleşmekte nasıl zorlandığını gösteriyor.

Almanya'nın eski Ekonomik İşbirliği Bakanı Heidemarie Wieczorek-Zeul 2004 yılındaki Namibya ziyareti sırasında "Almanya'nın tarihi, siyasi, etik ve ahlakı sorumluluğunu ve suçunu kabul ettiğini" söylemişti. Bakan bu sözleri İmparatorluk Almanyası askerlerinin yüz yıl önce Alman sömürgeciliğine karşı başlatılan ayaklanmayı kanlı bir şekilde bastırdığı Waterberg'de söylemişti. İleriki yıllarda on binlerce Herero ve Nama Almanlar tarafından öldürülmüş ya da toplama kamplarında can vermişti. Tarihçiler Namibya'daki katliamları 20. Yüzyılın ilk soykırımı olarak tanımlıyor.

Namibyalılar bu sözleri çoktandır bekliyorlardı. Ancak zamanın Sosyal Demokrat-Yeşiller hükümeti çekindiği için Wieczorek-Zeul resmi sıfatını kullanmadan bu sözleri sarf etmişti.

 

Hükümeti geçmişle hesaplaşmayı koalisyon anlaşmasına aldı

Sömürgecilik tarihi uzmanı Henning Melber görevdeki koalisyon hükümetinin programında Alman tarihinin bu kesitiyle yüzleşmek kararlılığının yer almasının önemli bir adım olduğunu söylüyor. Dışişleri Bakanı Heiko Maas Mayıs ayındaki Mali ziyareti sırasında "geçmişten günümüze ve geleceğe köprü kuracaklarını" söylemişti.

Afrika tarihi uzmanı Profesör Jürgen Zimmerer, "sömürgecilik mirasıyla ilgili tartışmaların önem kazandığını ve eski Doğu Almanya ve Nazi dönemi gibi sömürgecilik geçmişiyle de yüzleşmek zorunda olunduğunu" söylüyor. Gelecek yıl Berlin'de açılacak olan etnolojik koleksiyon sergisi aktivistler tarafından eleştiriliyor.

Müzeler ve arşivlerde eski sömürgelerden objelerin yasal mı yoksa kaçak yoldan mı getirildiği araştırılıyor. Berlin'deki Doğa Tarihi Müzesi'nde sergilenen dinozor iskeleti sömürgecilik döneminde bugünkü Tanzanya'dan İmparatorluk merkezine getirilmişti. Tanzanyalı sivil toplum kuruluşları iskeletin iadesini talep ederken, hükümetten böyle bir talep gelmiyor. Tartışmalı araştırma yöntemlerinde kullanılmak üzere müze ve arşivlerde biriktirilen binlerce insan iskeleti de tartışmalara yol açıyor. Bazı müzeler kemikleri iade etmeye hazır olduğunu duyurdu.

Dönemin Kalkınma Bakanı Wieczorek-Zeul 2004 yılında Herero ve Namalara yönelik soykırımdan ötürü özür dilemişti

 

Almanya'nın çaresizliği

Dışarıdan da yoğun baskı geliyor. Herero ve Namaların temsilcileri sömürgecilik dönemindeki soykırımdan dolayı Almanya'dan resmen özür dilemesini istiyorlar. Tanzanyalı gruplar da 1905 – 1907 yılları arasındaki sömürge ordusuyla savaşta ölen 100 ila 250 bin kişi için tazminat talep ediyor. Berlin hükümetine Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'dan da dolaylı baskı geliyor. Macron eski sömürgelerden çalınan tarihi sanat eserlerini beş yıl zarfında sahiplerine iade edeceklerini açıklamıştı. Almanya'da da hükümetten Fransa'dakine benzer bir karar alması talep edilmiyor.

Hamburglu bilim adamı Zimmerer Almanya'nın sömürgecilik mirasının sadece talan edilen sanat eserlerinden ibaret olmadığını ve toprak gaspı ve soykırımın da Almanya'nın sömürgecilik tarihin birer parçası olduğunu söylüyor.

2014 yılından bu yana Almanya hükümeti "özür dileme" konusunu Namibya hükümetiyle görüşüyor. Almanya'daki seçimlerden önce gelmesi gereken "özür" konusunda taraflar anlaşamadı. Koalisyon hükümeti uzlaşmak istendiğini duyururken, Namibya'da hayal kırıklığı artıyor. Sonunda Herero ve Namalar New York'ta Almanya'ya dava açtı. Amaçları Almanya hükümeti ile doğrudan görüşme ve tazminat taleplerini kabul ettirmekti. Mahkeme henüz bu konuda yetkili olup olmadığına karar vermedi. Almanya uzun süre mahkemeye temsilci göndermeyi ret etti. Sonunda davanın geri çevrilmesi için mahkemeye başvurdu. Almanya'nın başvurusunun Salı günü görüşülmesi bekleniyordu.

Dava açılmış olması bile Berlin üzerindeki baskıyı arttırmaya yetti. Uzman Melber "Almanya'nın başlattığı şeyi, Namibya'yı da tatmin edecek şekilde nasıl sonuçlandıracağını bilemediğini" söylüyor.

Aktivistler Almanya'nın Namibya'daki soykırım için resmi olarak özür dilemesini talep diyor

 

Dolaylı yardıma evet, tazminata hayır

Almanya tazminat konusunda yumuşamıyor ve soykırım kavramının kullanılmasının tazminat ödeme zorunluluğu getirmediğini ve yaraları sarmak için siyasi ve ahlaki yükümlülüklerin söz konusu olabileceğini savunuyor. Dışişleri Bakanı Maas Tanzanya ziyareti sırasında "karşılıklı destek ve tazminat talepleri için başka bir yol bulunabileceğini" söylemişti.

Almanya haklı taleplere yol açabilecek bir emsal yaratmak istemiyor. Profesör Melber "Almanya sömürgeci devletlerden sadece biri idi. Sömürgeleştirilenlere duyarlı davranmayan da sadece Almanya değildi. Almanya ile Namibya arasındaki görüşmeler diğer eski sömürgeci ülkelerde endişeyle izleniyor. Almanya'nın diğer sömürgecilere de talepler yöneltilmesine yol açacak bir adım atmasından çekiniliyor” diyor.

Almanya yıllardır dolaylı tazminat ödüyor. Namibya'ya bağımsızlığa kavuştuğundan beri yüksek miktarda kalkınma yardımı yapılıyor. Ayrıca Almanya Herero ve Namaların yaşadıkları bölgeler için de çeşitli projeler hazırlıyor. Ancak bu yaklaşım davacıları memnun etmişe benzemiyor. Önümüzdeki yıllarda diğer eski sömürgelerden de tazminat taleplerinin gelebileceği belirtiliyor. Almanya'nın sömürgecilik tarihiyle yüzleşme süreci yeni başladı. Oldukça uzun süreceği de söylenebilir.

(DEUTSCHE WELLE - Daniel Pelz – 31.7.2018)