Okullar ne zaman ayrıştı?

Cenk Mutluyakalı

Oto tamircisi bir babanın oğluydum ve başbakanın kızıyla aynı sınıfta okudum…

Okullarda bugünkü eşitsizliği anlatırken böyle bir örnek verdi Tufan hoca. Ben de kendi okul yıllarıma döndüm.

Sıramı 11 yıl paylaştığım arkadaşımın babası dülgerdi. Meşhur “Arap Ali”nin torunuydu. Ben memur çocuğuydum. En yakın arkadaşımız dövizcinin oğluydu. Müteahhit çocuğu da vardı sınıfta, balıkçının kızı da. Kiminin anne babası mağazacıydı, kimininki kahveci. Fırıncının oğlu da vardı, Bellapais’in gözde restoranını işleten ailenin çocuğu da. Bir başka arkadaşımızın babası belediyede işçiydi, bir diğeri anahtarcı... 

Herkesin ailesi birbirini tanırdı ayrıca. Tek farklılık, “koleji kazanan” birkaç arkadaşımız olurdu. Onlara özenirdik, çünkü daha zekiydiler ya da daha çalışkan; daha zengin değillerdi.

Sınıfımızda Türkiyeli öğrenci de çok azdı; ilkokuldan lise sona kadar en fazla iki. Biri komutanın kızıydı, diğeri banka müdürünün oğlu.

***

Bugün öyle mi?

Artık okullar ayrıştı. Hem sınıfsal olarak, hem etnik köken üzerinden. Aynı sokakta yaşayan çocuklar bile aynı okulda buluşmaz oldu. 

Eğitimde fırsat eşitliği, yani herkesin ailesinin gelirine, kökenine, engeline, diline bakılmaksızın aynı kalitede eğitim alabilme hakkı – tamamen ortadan kalktı.

Kamu okulları grevlerin, yokluğun, yetersizliğin, fukaralığın merkezine dönüştü. Eğitim kalitesi konuşulmaz hale geldi. Adanın güneyinde devlet okullarından mezun çocuklar akıcı İngilizce konuşurken, kuzeyde kolej mezunlarının bile bu seviyeyi yakalaması zorlaştı.

Ana dili farklı olan çocukların durumu tam bir facia. Engelliler ise hâlâ “işe yaramaz” gibi görülüyor, dışlanıyor.

Altyapı, konfor, materyal, araç-gereç… Her alanda eşitsizlik büyüdü. Bir olulda tuvalet kağıdı bulamazken çocuklar, bir diğerinde hijyen poşetleri elektronik çalışıyor.

Ama eşitsizliği dert eden çok az.

***

Tatil döneminde gördüm; siyasetçiler eğitim için değil, seçim için koşturdular. Belgeler dağıttılar, arsa, tabanca ruhsatı, kiralık araç izni… Partizan istihdamlarla yeni ayrıcılıkları körüklediler. Belediyelerin ya da iş insanlarının yaptırdığı okul binalarıyla böbürlendiler.

Eğitimdeki uçurum derinleştikçe derinleşti. Bir toplum, çocuklarına iyi eğitim aldırabilmek için bankaya iki kefille borçlanıyorsa, evini ipotek ediyorsa, aynı sokakta büyüyen çocuklar birbirine yabancılaşıyorsa… Daha ne konuşalım ki?