O Kavşakta On Binlerce Olabilseydik

Cenk Mutluyakalı

Yavru külliye açıldı.
Ne mimarını tanıyoruz ne de mühendisini. Projesi desen, meçhul. Ama işte, tüm ihtişamıyla bu "hediye" getirildi ve tam bir alt yönetim anıtı gibi yerleştirildi yurdumuza.

O yüzden "yerleşke" diyorlar, belki de… Kendi kendini ele veren bir ironi gibi duruyor orada.

İki dev poster astılar: Biri Erdoğan, diğeri Tatar.
Bu nasıl bir kibir, nasıl bir böbürlenme!

Dr. Fazıl Küçük unutuldu.
Rauf Raif Denktaş unutuldu.

Tepkiler gelince, alelacele Atatürk’ün iki köşesine iliştirildi Denktaş’la Küçük…

Taşıma kalabalık böylece yeni bir yabancılaşmanın tanıklığını yaptı.

Dua, marş, nutuk eşliğinde: “Hayırlar feth ola…"

***
"Keşke ismi değişse" diye güne başlayıp, "Olmaz öyle şey" diye günü batıranların tuhaflığıyla, ilkesizliğin, tutarsızlığın, "innik-minnik" devlet oyunlarının ortasında yeni bir plato kuruldu.

Ve elbette unutulmadı:
En temel demokratik haklarını kullanarak "İrade Bizde" diyenlerin tutuklandığı bir despotluk sergilendi. Yine telef edildi demokrasi…

Çünkü iradesizlik, baskıyla saklanıyordu.

***
Son günlerde içimi kıpırdatan bazı diyaloglar yaşadım.

”Geçit Yok” eylemi akşamı…
Bir market kasiyeri…
Yıllar önce Türkiye’den gelmiş, adaya yerleşmiş.
"Çalışmasaydım, ben de eylemde olacaktım" dedi.
Samimiydi.
Erdoğan’ı da buradaki itaatkârlarını da eleştirdi.
"Memleketimizden ellerini çeksinler" dedi.

Eylemde karşılaştığım yaşlı bir milliyetçi:
"İlk kez eyleme geldim, beni de sokağa indirdiler. Yeter artık! Ne bu ülkeye saygıları var, ne mücadeleye…"

Yıllardır tanıdığım "ulusalcı" bir esnaf…
Küfretti, öfkesini saklamadı.
"Hepsinden kurtulacağız! Gidecekler ve bu ülke rahat bir nefes alacak!" dedi.

Erdoğan’ın politikalarını desteklemek, artık Türkiye’yle uyumlu siyaset anlamına gelmiyor.
Ters tepiyor sokakta bu görüntü.

Bir tavır var:
"Erdoğan, Türkiye değildir."

Kıbrıs’ın yaşam değerlerine, söz hakkına, geleceğine yapılan müdahaleler daha çok insanı rahatsız ediyor.

Bakalım…
Seçimler bir kırılma noktası olabilir.

***
Ama asıl kırıldığım yer şu:
O kavşakta binlerce, on binlerce olabilseydik…
"İrade bizde" pankartını hep birlikte tutabilseydik…
"Tutuklayın şunları" emri verilemeyecek kadar çok olsaydık…
Kararlı, cesur, dayanışmacı…
Bir gün önce değil, tam da gününde…
İşte o zaman bir başka olurdu Kıbrıslı Türklerin yurt kavgası…