NEDEN SANDIĞA GİDİLMELİDİR?

İlker Kılıç

Londra Mektubu

Avrupa Birliği Parlamenter Seçimleri ve AB vatandaşı Kıbrıslı Türkler

 

KKTC de siyasi erk Kıbrıslı Türklere liderlik yapamıyor.
AB sürecinde parlamento ilk kez 1952 yılında oluştu.  Parlamenterlerin doğrudan vatandaşlar tarafından seçimi 1979 yılında başladı ve her beş yılda bir tekrarlanmaktadır.  2004 yılında fiilen bölünmüş olarak AB üyesi olan Kıbrıs Cumhuriyetinde AB Parlamenter (ABP) seçimleri 2004, 2009 ve 2014 yıllarında gerçekleşti. 2004 ve 2009 seçimleri sadece adanın güneyinde ve Kıbrıslı Rum vatandaşların katılımı ile yapıldı. Kıbrıs Cumhuriyeti ve dolayısıyla Avrupa Birliği vatandaşı olan Kıbrıslı Türklerin bu seçimlere katılma hakkı  2013 yılında Avrupa Birliği tarafından verildi ve 2014 yılındaki seçime, seçme ve seçilme hakkıyla, katılma imkanları doğdu. Kıbrıs Sorunundan kaynaklanan nedenlerden dolayı  Kıbrıslı Türklerin o seçime katılmaları siyasi erk tarafından tasvip görmemiş ve teşvik edilmemişti.  Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından gerekli hazırlıkların da tamamlanmadığı ortamda, halkın kendi girişimiyle, çok cüzi de olsa (2000 kadar) bir katılım gerçekleşti.  Prensipte maksat hasıl oldu denebilir.  Beş yıl sonra ABP seçimi tekrar gündemde ve KC vatandaşları tekrar sandığa çağrılıyor.

‘Neden Sandığa Gidilmelidir’, 4 Mayıs 2014 tarihli Kıbrıs Postasında manşetten yayınlanan yazımın başlığı idi. Bu günkü yazımın başlığı da aynıdır.

Bunun ana sebebi,  sandığa gitmenin özünde siyasi partiler, adaylar ve adayların kökenleri ile alakalı olmaktan öte  Kıbrıslı Türklerin toplumsal varlığıyla sıkı sıkıya ilintili olmasıdır. 2014 yılında gerçekleşen seçime Kıbrıslı Türklerden oluşan bir Yasemin Hareketi katılmadığı gibi,  AKEL listesinde de,  profesör Niyazi Kızılyürek veya herhangi bir Kıbrıslı Türk aday yoktu.  Ama, yazıda Kıbrıslı Türklerin seçime katılmaları ve siyasi erkin de halkın sandığa gitmesini teşvik etmesi çağrısı yapılmaktaydı. Bu çağrının ana gerekçelerini yazının bu bölümünde dört ana başlıkta özetlemeye çalışalım.

1.   KKTC olgusu içerisinde Kıbrıslı Türklerin Toplumsal varlığını teyit eden ve görünür kılan herhangi bir yasa, vatandaş listesi veya seçmen kütüğü yoktur;  Sadece KKTC vatandaşlığı vardır. KKTC vatandaşlığı ise bir toplumsal varlık olarak uluslararası toplum ve hukuk tarafından tanınmamaktadır. (Bizim kendi kendimiz tanımamız veya sadece TC tarafından tanınır görünmemiz veya ister tanısınlar ister tanımasınlar umursamazlığı yeterli ve gerçekçi bir siyaset olamaz).  Bu nedenle Kıbrıs Cumhuriyeti (KC) vatandaşı olan ve vatandaş olma hakkına sahip olan Kıbrıslı Türklerin Toplumsal varlığını teyit etmek ve görünür kılmak için AB’nin verdiği fırsat yakalanmalı ve sandığa gidilmelidir.

KKTC de siyasi elitin takip ettiği siyaseti Kıbrıs Cumhuriyetine tanınan 6 parlamenterden ikisinin, çözümsüzlük ortamında da, Kıbrıslı Türkler tarafından seçilmesidir. Olmayacak duaya amin der gibi Kıbrıs Cumhuriyetinin bu isteğe evet dediğini farz etsek bile KC bu hakkı ancak KC ve AB vatandaşı olan Kıbrıslı Türklerin oy kullanması şartı ile kabul edebilir. AB vatandaşı olmayanların AB seçiminde oy kullanmasına istese de izin veremez, yasalara aykırıdır. Bu siyasetin daha da kötü yanı, seçimin KKTC sınırları içerisinde KKTC seçmen kütüğü çerçevesinde yapılması AB vatandaşı olanlar ile AB vatandaşı olmayanlar arasında bir ayrıcalığı değil ayırımcılığı göz önüne çıkaracaktır çünkü iki ayrı seçmen kütüğü hazırlamak zorunda kalınacaktır ve KC veya AB gözlemi gerekecektir. Dolayısıyla KKTC’nin kendi talep ettiği şeyi uygulamaktan bizzat aciz olması ve AB vatandaşı Kıbrıslı Türklerin AB seçimine katılımını teşvik etmemesi hem anti-demokratik hem de adil olmayan bir tavır olacaktır.

2.   Yukarıda bahsettiğimiz Kıbrıs Türk Toplumu uluslararası hukuk ve KC Kuruluş Antlaşmasında Kıbrıs Cumhuriyeti de yasal ortaklık hakkına sahip bir unsurdur. Uluslararası hukukta ve uluslararası toplum nezdinde KKTC olgusunun tanınmamış olması nedeniyle KC vatandaşı olmayan KKTC vatandaşlarının böylesi bir hakkı yoktur. KC ve AB vatandaşı olan Kıbrıslı Türklerin bu hakkı  hem çözüm hem de çözümsüzlük ortamında bakidir. Bu hakkını görünür kılmak için sandığa gitmesi uluslararası zeminde ve özellikle AB içerisinde önemli siyasi bir duruş ve toplumsal bir taleptir.

‘Çözüm olmadan bir şey olmaz’ düşüncesini reddeden ve çözümsüzlük ortamında da yapılabilecek çok şeyler olduğunu iddia eden görüş sahiplerinin, içinde bulunduğumuz çözümsüzlük ortamında, AB vatandaşı Kıbrıslı Türklerin barışa ve çözüme katkı sağlayacak AB seçimine katılımını, ayni anlayışla teşvik etmekten kaçınmaları  izlemek istedikleri siyasetin tutarsızlığını göstermiyor mu? Yoksa yapılabilecek dedikleri  şeyler sadece KKTC için ve KKTC içerisinde mi yapılacak ve Kıbrıs sorununun  BM parametrelerinde çözümüne yönelik şeyleri kapsamıyor mu?  

3.   AB Parlamenter seçimine katılım Kıbrıslı Türklerin insani hakları kapsamına giren AB vatandaşlık hakkı ve görevidir. Bu KKTC olgusu içerisinde bir ayırımcılık değil, bir ayrıcalıktır.

Nasıl ki on binlerce KKTC vatandaşı olan TC vatandaşlarının Türkiye’deki seçimlere aday ve seçmen olarak katılma hakları bir ayrıcalıksa KC ve AB vatandaşı olan Kıbrıslı Türklerin de AB seçimlerine aday ve seçmen olarak katılmaları da onların bir ayrıcalığıdır. KKTC deki siyasi erkin her iki konumda da ayırımcılık yapmadan tavır koyması gerekmektedir. Eğer bu siyasi erk TC vatandaşlarının TC seçimlerine katılımına karşı çıkmıyorsa ve de teşvik ediyorsa KC ve AB vatandaşlarının da AB seçimine katılımına karşı çıkmamalı ve de teşvik etmelidir.

Ayni zamanda KC vatandaşları TC vatandaşlarının ayrıcalık haklarına,  TC vatandaşları da KC vatandaşlarının ayrıcalık haklarına karşılıklı saygı göstermeli ve teşvik etmelidirler. Ayrıcalıklar toplumların da meşru haklardır ve bu hakların kullanımları ayırımcılık değil renkli bir bütünlük sağlayabilir. Bu gibi konularda daha açık zihinli ve yaratıcı olmakta yarar vardır.

4.   AB Parlamentosunda saflar siyasi ideolojiler etrafında oluşur, devletler, milletler ve toplumlar arasında değil. Her siyasi grup 28 ülkeden gelen ve aşa yukarı ayni siyasi vizyonu paylaşan vekillerden oluşur. Kıbrıs’tan gidecek olan vekiller de kendi siyasi duruşlarına uygun parlamenter partiye katılacaklar veya bağımsız kalacaklardır. Rum’u veya Türk’ü temsil edecek diye bir durum yoktur. Kendisini kimler seçmişse onları temsilen parlamento içerisinde yerlerini alacaklardır. Örneğin, Kızılyürek için oy kullanacak olanlar AKEL listesindeki diğer adaylara da oy vermek zorunda kalacaklar ve o listeden kazanan adaylar da, Kıbrıslı Türk veya Rum kendilerini seçen Kıbrıslı Türkleri de temsil etmek zorunluluğunu ve yükümlülüğünü taşıyacaklardır.  O nedenle yığınsal bir katılım temsiliyet açısından daha etkin olacaktır. Gönül arzu ederdi ki siyasi erk de bu konuda daha etkin ve yaratıcı bir siyaset izlemiş olsaydı.

DOĞA BOŞLUK TANIMAZ

Beş yıl önce de ABP seçiminde Kıbrıs Türk toplumuna  yol gösteremeyen, liderlik yapamayan siyasi erkimizin dün olduğu gibi  bugün de yine sessiz, kararsız ve şaşkın durumda AB vatandaşı Kıbrıslı Türkleri yalnız bırakmaktadır. Siyasi yelpazenin neresinde dururlarsa dursunlar  siyasi erk  bir öncekinde olduğu gibi yine bu seçime katılımı teşvik etmediği  gibi açıkça karşı çıkmaktan da çekinmektedir. Bu kararsızlık ve çekingenlik siyasi ortamda bir boşluk (vakum) yaratmaktadır.  Doğa ise boşluk tanımaz.

AKEL ve NİYAZİ KIZILYÜREK

Kıbrıs’ın kuzeyinde yaratılan bu siyasi boşluğu doldurma girişimi önce AKEL den geldi. AKEL 6 kişilik aday listesine bir Kıbrıslı Türkü de dahil etme kararı aldı. Profesör Niyazi Kızılyürek ilk kez bir Kıbrıslı Türk olarak Kıbrıs Cumhuriyetinde faaliyet gösteren ikinci büyük siyasi bir partinin listesinden AB Parlamenter seçimine aday olmuştur. Kıbrıslılığı, karakteri, akademik düzeyi, siyasi duruşu ve tanınmışlığıyla her iki toplumda dış ülkelerde de itibar sahibi olan Kızılyürek’in adaylığı, kazanır veya kazanmaz, hem tarihi bir ilk hem de her iki toplumda ezber bozan siyasi bir hamle oldu.

 2014 de olmadı ama bu sefer,  Barıştan yana federalist Kıbrıslı Türkler arasında kuzeyde de Kızılyürek için ciddi bir seçim kampanyası yürütülür olması bile olayın boyutunun nereden nereye geldiğini göstermektedir.  Kızılyürek’in AKEL karma listesinden aday olması, Kıbrıslı Türklerin yığınsal katılımı ile seçilme şansını gerçekci düzeyde yükseltmektedir.  

Kıbrıslı Türklerden Kızılyürük’e gidecek oylar aynı zamanda diğer AKEL adaylarına da yarayacağından etkisi tüm seçime yaygın olacaktır. Bu nedenle Kıbrıslı Türklerin olası yığınsal etkin katılımı Kıbrıs’taki AB seçimini ciddi boyutta etkileyebilecektir.  Parlamentodaki faşist gruba katılımı varsayılan ELAM’ın kazanma şansını ciddi oranda düşürebilecektir.  Sadece bu kazanım için  Kıbrıslı Türklerin, yelpazenin sağında olanların bile sandığa gitmeleri gerekir.

YASEMİN HAREKETİ

Diğer tarihi bir ilk de  tamamen Kıbrıslı Türk adaylardan oluşan 6 kişilik aday listesiyle seçime katılacak olan Yasemin Hareketi oluşumudur. Seçime katılımın önemi bir yana ilk kez Kıbrıslı Türkler tam bir aday listesiyle seçime girmekte ve (sadece teoride olsa da) Kıbrıs Cumhuriyetine ayrılan 6 sandalyenin tümüne talip çıkmaktadırlar. Bu gruba dahil olan gazeteci  Şener Levent 2014 seçimine bağımsız aday olarak katılmış ve her iki toplumdan hatırı sayılır oy almıştı. Mevcut seçim sisteminde Yasemin hareketinin kendi listesiyle kazanabilmesi için tahminen 20,000 civarında oy alması gerekir ki bu rakam bir önceki seçimde  bir vekil çıkaran DİKO’nun oy sayısına denk olur.

SONUÇ

Yazının başında da belirttiğim gibi konunun esas özü seçilmek değil, yığınsal katılımdır. Gözlerin ve gönüllerin sadece Kuzeye ve Doğuya değil, Güneye ve Batıya da döndürülmesidir. Ona buna yama değil onurlu bir toplum olarak  Avrupa’da görünür olabilmektir. Bu yönde özellikle gelecek nesillerin önünü açmak bu neslin korkmadan, çekinmeden, kuşkuya kapılmadan 26 Mayısta sandığa gitmesiyle başlar ve daha çok kapılar açar.