Ne kadar cehalet, o kadar bilmişlik (!)

Cenk Mutluyakalı

Çocukken tuvaletine bakar öyle anlardık, bir mekanın güzelliğini...
Temizse eğer özenli, çağdaş, medeni, ileri bir yerdi.
Yoksa...
“Kalkınız kaçalım” denirdi...

***

Kentler için medeniyetin ölçüsünün “kaldırımlar” olduğu söylenir.
“Kaldırım var mı yok mu” değil.
Asıl ölçü kaldırım yüksekliğidir.
Bir de kaldırım kenarlarına yerleştirilen engeller.
O engeller ne kadar çoksa, o toplum bir o kadar özensiz, sorumsuz, cahil, çağdışıdır.
Kaldırım boyuyla birlikte “cehalet” de yükselir...

***

Çok övünür belediye başkanlarımız, “körler için özel taşlar döşedik” diye.
Ne olmuş yani?
Bu ülkede “kaldırım yapmak” demek, araçlara park yeri yapmaktır...
Üstelik de diplomayla, parayla, pulla ilgisi yoktur cehaletin...
Bir bakınız, en zengin mahallelerde, en pespaye sonuçlar görürsünüz.

***

Yürüyorum gece, villalar mahallesinde!
Kaldırımlar muntazam!
O yüz bin sterlinleri harcayıp da cicili bicili, bahçeli ışıldaklı evler yapan teyzeler amcalar, kaldırımları da nüfusuna geçirmiş.
Paraları var, görgüleri yok.

Tümünün üzerinde dizi dizi araçlar!

***

Polis gitse, bu araçları çekse, suçlu kim olacak bilir misiniz?
Mutlaka polis!
Belediye gitse, zabıta yazsa, yine aynı olacak...
“Böyle belediyecilik olmaz” diye akıl verecek hepsi...
Cehalet büyük ama bilmişlik çok!

***

Bir bakınız kaldırımlara, ya araçlar çıkmasın diye “mayın tarlası”na dönüşüyor kenarları ya da yüksekliği öylesine artıyor ki, yola inerken neredeyse ayağınız kırılacak.

***

Bu kadar görgüsüzlük, bu kadar cehalet ve bu kadar çok bilmişlik...
En pahalı evler, arabalar içinde olabildiğince yüzsüzlük!
Hani insan şöyle bir bakınca kente, yakın çevresine dönüyor ve  “kalkınız kaçalım” diyor!


‘Eşcinselliğe’ direnç

Adanın güneyinde “Cock” adlı tiyatro oyunu, bir kasaba tarafından reddedildi.
Bunun sebebi, afişte öpüşen iki erkeğin görüntüsü ve oyundaki “eşcinsel” teması oldu.
Kuzeyde farkındalık için yapılan “Kamil abi, ben lezbiyenim” ya da “Mediha deyze, ben geyim” yazılı billboardlara yönelik saldırıları da hatırlayınız.
Kıbrıs’ta toplumlar çoğunlukla “muhafazakâr” yani “gerici”dir!
Böyle olmasa “federal bir çözüm” çoktan başarılırdı.
Ancak meseleye salt tepkisel yaklaşmak da bazen kolaycılıktır.
Çünkü bu alanda farkındalık sahibi pek çok insan dahi, cinsel yönelim ya da tercihlerdeki farklılıkları “kendi ailesi” dışında kabullenir.
“Senin oğlan” ya da “senin kız” sorusunda kilitlenir kalır.
O nedenle daha fazla bilince, eğitime, farkındalığa ihtiyacı vardır.
Bunun için de “cesur” siyasete!


Ofsayt mı dediniz?

İlk kez bir kadın hakem izledim.
Sabriye Atikoğlu’nu kutlarım.
Böylece bir tabu daha yıkıldı, toplumsal cinsiyet eşitliği yolunda yeni bir farkındalık yaratıldı.
Üstelik Sabriye, tribünlere taraf görev yaptı.
Genelde “küfre karşı” kadın hakemleri tribünlerden uzak tutarlar.
Bu kez öyle olmadı.

***

Erkek milleti çoğunlukla futbolun içine doğar.
O nedenledir ki, dört yanı deniz adada yüzmeyi bilmese de ofsayt kuralını bilir.
“Çift vuruş”un nasıl oluştuğunu 7’li yaşlarda öğrenir.
Ve kadınlar, futbolun “erkek egemen” yapısından öylesine bunalır ki, çoğu zaman bu spordan özellikle uzaklaşır.
Öyle ya “geçirmek” üzerine bir dil, “ölmeye” giden bir taraftarlık bilinci, “koyduk mu” diyen bir sevinç gösterisi vardır (!)
Sahaların “erkek egemen” yapısı, “iktidarlar”dan pek de farklı değildir sonuçta...

***

Geçen hafta Doğan - Mağusa maçında kadın yardımcı hakemi görünce şaşırmadım dersem yalan olur.
Bir “acaba” vardı kafamda.
Ve Sabriye hepimizi yanılttı.
Tek bir pozisyonda, hatası vardı, hata vahimdi.
“Taç”tan gelen topa ofsayt bayrağı kaldırdı.
Futbolun içine doğanlar bilir ki “taçtan gelen topu ofsayt sanmak”  denize düşüp de kuru kalmak kadar saçmadır.
Ama bu hata dışında, pek çok pozisyonun üstesinden başarı ile geldi.
Küfürler de “ip” gibi kesildi üstelik.


Notlarım

-Kimileri “fırsat bu fırsat” diyerek dayanışma gecesi düzenliyor.
Seçim bu seçim!

 

-Tsipras: Kıbrıs’ta 43 yıldır işgal var
Erdoğan: O zaman çözelim
...
Yani neymiş.
Varmış (!)

 

-Kıbrıslı Türk toplumunun hallerindeki gerçeklerden biri de üretime dair organize olamamak ve kalite, istikrar, standart umursuzluğu...

 

-Adaylık da adeta özel bir statü!
“Protokol” merağı daha adayken başlıyor !

 

-Seçimden sonra da bekleriz!
Maçlara, özel gecelere, açık pazara, unutulan yollara...

 

-Kasaplar da olmasa, evlerde ‘bumbar’ yapılmayacak, bir damak tadı daha unutulacak.

 

-Bu notları okumak kolay, basit ve keyiflidir.
Evet de...
Lütfen ve lütfen, Gaile’yi okuyunuz!
Yüksek öğrenim pek çoğunuza “para kazandırıyor” olabilir!
Ama böyle gitmez.

 

- Mangallar yansın lütfen.
Ve aileler buluşsun...
Bu ‘muhabbet’tir en önemli zenginliğiniz...