Ne Güzel Günlerdi

Cenk Mutluyakalı

Uzun zamandır bir etkinlikte, herkesin birbirini böylesine tanıdığına, göz göze gelerek, aynı hafızayı paylaştığına tanıklık etmemiştim.

Sanki bir evin geniş misafir odasında, hep birlikte televizyon izliyorduk.

“Misafir odası” diyorum çünkü artık bu topraklarda çoğu zaman kendimizi misafir gibi hissettiğimiz gerçeğini kim inkâr edebilir?

Girne Belgeseli”ni izledik; çoğu Girne’de doğmuş ya da büyümüş dostlarla birlikte.

Biz hep “Çocukluğumuzun Girne’si bir başkaydı” derdik. 1974’ten sonra Limasol’dan Girne’ye göç eden ailelerin çocuklarıydık. Elbette öyleydi… Ama her kuşak, geçmişine dair aynı güzellemeleri yapmaz mı?

Belgeseli izlerken düşündüm; meğer 1974 öncesinin Girne’si çok daha güzelmiş, çok daha samimi. Denize yaslanmış 5-6 bin nüfuslu bir kasaba… Kimine göre 600, kimine göre bin kadar Kıbrıslı Türk; 4-5 bin Kıbrıslı Rum; İngilizler, Ermeniler, Maronitler… Birlikte yaşam, ortak kültür… Çatışmalara kadar maalesef... Sonrası gerilim, ateş, göç...

Şimdiki binaların yerinde bağlar, tütün ve pamuk tarlaları, sebze-meyve bahçeleri… Şimdiki limanın olduğu yerde harnup ambarları… Deniz panayırları… Kapı önü sohbetleri, hiç kapanmayan komşuluk kapıları… Unutulan değerler...

***
Girne’nin belediye sınırları içindeki nüfus 1960’ta 3 bin 498’di. 1973’te 3 bin 892’ye yükseldi.

PRIO’ya göre 1973 sayımında Girne’de 2.635 Kıbrıslı Rum, 1.000 Kıbrıslı Türk, 257 de diğer toplumlardan insan yaşıyordu.

Bugünle kıyaslayın…
2011 sayımında Girne kent merkezinin nüfusu 20 bin 851; belediye sınırları içinde 33 bin. 207.

Şimdi muhtemelen 50 bin.

***
Ali ve Derya Atamer, çok emek verdi, samimi bir belgesele imza attı.

Bir Girneli teyzenin sözü hâlâ aklımda:
“O zaman herkes bizimdi. Çocuklar, büyükler, esnaf… Bizim Hasan, bizim Asım’ın evladı, bizim makinist…”

O “bizim” duygusunu yeniden üretmek çok zor bugün. Girne hâlâ bir başka aşk belki... Ama daha yabancı, daha beton, daha mesafeli.

***
Belgeselden önce bir mekana kahve içmeye uğradık. Garson “Çay var” dedi. Karşımızda Urfalı kebapçı, Mersin tantunici, Adanalı ciğerci… Daha az İngiliz var artık, daha çok Rus. Pakistanlı ciddi bir nüfus, Türkmenler... Yarı yarıya Türkiyeli…

Bugünkü Girne’nin gerçeği.
Hakikat bu!
Hep aynı kalmıyor hayat...

Şimdi mesele böylesi bir çeşitlilik içinde yeniden bir ortaklık kurmak…. Birbirine saygılı, birlikte yaşamaktan keyif alan bir toplum yaratmak.

***
Tarihin bu kesiti de böyle yaşanıyor.
Bir başka yüzyılda, bambaşka hayatlar olacak, muhtemelen. Umarım Girne’de koşacak toprak, yüzecek deniz kalacak.

Yeniden "bizim" olur mu insanlar? Bu kontrolsüzlüğe dur denilirse eğer... Hem beton, hem nüfus... Belki, bir gün, yeniden...

Belgeselden çıkarken herkesin dilinde aynı cümle vardı: “Ne güzel günlerdi…”

Her kuşak bunu söyleyecek sanırım.
Geçmişe özlem, geleceğe umuttan daha fazla nedense...
Bunu değiştirmek gerek.