Nasıl olacak ?

Erdinç Gündüz


‘Ne olacak  ?’  tahminleri yürütürken , cevaplarını bulamadığımız bir sürü soru da oluştu kafamızda. Tam da bu sorulara düzgün ve mantıklı cevaplar ararken,  bir soru daha çıkıverdi karşımıza: NASIL OLACAK ?
Hükümetimiz de belli ki aynı sıkıntı içinde.  Bazı konularda bazı önlemler alıyor, açıklıyorlar ama NASIL ? konusunda onlar da kuşkulu ve endişeli.   

***

“Turizm” dediler…“Uçak Seferleri” dediler…  “Deniz Seferleri” dediler… “Restoranlar-Meyhaneler- Pastaneler-Barlar…” dediler… “Sağlık-Hastaneler  vb..” dediler….  Dediler de  ortaya çıkan onlarca soru havada gezinirken,  son derece önemli bir  ‘karar’ daha:  “Eğitim…Okullar…” dediler…
 Dediler  ama NASIL ? Soru yağmuru çok şiddetli…

On-Line
‘On-Line’ diyorsunuz. 
Diyorsunuz da,
Kaç  evde Internet var ?  (Kaç  öğrencinin ?  diye sormayacağım ) Kaç evde bilgisayar var ? İnternet’I, bilgisayarı olmayanlara Devlet  ‘İnternet’  ve ‘Bilgisayar’ mı sağlayacak ?
Bir de,  kulağımıza geldiğine göre, cep telefonuyla öğrenci-öğretmen teması önerilmiş.  “Whats-Up’ı kullanın…”  bile denilmiş. İyi güzel de,
Kaç öğrencinin cep telefonu var ? Bir telefon için mali gücü olanlar var ama olmayanların sayısı da çok çok fazla. “Gidin cep telefonu mu satın alın…” diyorsunuz. Yoksa,  mali gücü olmayanlara Devlet cep telefonu mu hediye edecek?

Yüz yüze
Ortalama otuzar kişilik sınıflarda ‘Yüz yüze Eğitim’  çok büyük bir risk. Bu sorumluluğu alacak ne bir yetkili var ne de bir öğretmen.  Bu da bir gerçek.  “Üç gün okulda iki veya üç  gün evde…”  diyorsunuz. 
 ‘Yüz yüze eğitim’de  öğrenci sayısının en az iki’ye hatta üç’e bölünmesi, görünen tek çareydi. Belli ki öyle düşünülüyor.  Ama bu durumda da yükün büyüğü ‘öğretmen’e düşüyor.  Öğretmenlerimiz bu yükü kaldırmaya razı mı ? Hazır mı ? Bilemiyorum.
***
Veliler, anneler-babalar cephesini de unutmayalım. O cephede de kuşkular, tereddütler o kadar çok ki…. “Ben bu şartlarda çocuğumu okula göndermem…” diyenlerin sayısı da gün geçtikçe artmakta.
***
Maalesef, diğer birçok konuda olduğu gibi,  bu konuda da sorular, endişeler çok ama çok fazla. 
Bu aralar çokça kullandığımız, daha da çok kullanacağımız  açık olan ünlü sözümüzü bir kez daha hatırlatalım:
  Aşağı tükürsem sakalım-Yukarı tükürsem bıyığım



Sokak Ağzı

“Ers, daha önce de,  ne düğün, ne cenaze töreni kaçırmazdı. Hepsinde başroldeydi. Şimdi de zikir törenlerini mi kaçırmaz oldu ?”
***
“Başbakanımız beş vakit namaz kılmaya da başladı mı ?”
***
“Uzaktan eğitim, daha başlamadan internet sorunları patladı. Başladıktan sonra neler olabilir hayal bile edemiyorum.”
***
“Corona Virüs’ünü gündemdeki birinci sıradan düşürecek en önemli şey bir savaş başlaması.  Görünüşe göre eli kulağında.  Bir kıvılcım yeter.”
***
“Taçoy, UBP Tatar’ın etrafında birleşti  demiş. İnanılmaz derecede mutlu olduk bu haberden.”
***
“Testleri pozitiv çıkanların isimleri neden açıklanmıyor anlamadım. Ayıp değil ki. Tam aksine  kimler olduğunun bilinmesi tedbir için çok daha iyi olmaz mı ?”
***
“Maraş için Vakıf  Malı diyorlar. Olabilir, bilemem. Ama Vakıf malı sadece Maraş’ta mı ? Güneyde kalanlar için ne düşünüyor yetkililerimiz ?
***
“Karadan sonra denizlerde de  ‘Ya Taksim Ya Ölüm’.”


Anlayana

“İnsan en acımasız hayvandır. Trajedilerde, boğa güreşlerinde ve haça germelerde şu güne kadar kendisini en iyi hisseden oydu ve kendisi için cehennemi icat ettiğinde, sıkı durun, bu, aslında, en iyi cennetiydi.”(Friedrich Nietzsche)