Mustafa Akıncı… Yok hükmünde!

Mert Özdağ


Malumun ilanı aslında; “Türkiye Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlarına vizeyi kaldırıyor”…
Gözle görülür şekilde Kıbrıs sorunu konusunda bizim dışımızda her şey 'normalleşiyor'…
Belli ki perde gerisi de hareketli.
Türkiye-AB ilişkilerinde mülteciler nedeniyle başlayan yakınlaşma ve uzlaşı zeminleri Kıbrıs'ı da içine alacak şekilde ilerliyor.
Hava şimdilik olumlu.
Ancak 'havadan' kasıt, Ankara-Brüksel arasında yumuşayan havadan bahsediyorum.
Malum, Kıbrıs sorunu da bu yumuşayan havadan payına düşeni alacaktır, hiç kuşkusuz.
Kuşku kaldıran 'Kıbrıs' denen mesele bu olumlu havayı bozacak mı, yoksa anahtar rolü mü oynayacak?
Bu güne kadar hep 'koz' kabul edilen bu sorundaki duruşların bundan sonraki yansımaları ne olacak göreceğiz.
Ancak işin içinde AB var.
ABD var.
Rusya var.
Bu büyük güçlerin çıkarlarının örtüşmesi 'acaba mı' sorusunu akıllara getiriyor.
Pek tabii bu büyük güçleri kara kaşımıza kara gözümüze uzlaşı yoluna gitmiyor.
Kendi çıkarları söz konusu.
Ve masa belli ki hem perde önünde kurulu, hem de perde arkasında…
                                                                            

***

Mülteciler sorununun uzlaşı ile çözülmesi ile başlayan süreçte hem Türkiye yüklü miktarda Euro'yu kasasına koydu, hem AB ile ilişkilerini normalleştirme sürecine soktu hem de fazlaca ısınan bölgede 'uzlaşılabilecek ülke' görüntüsü verdi.
Tüm bunlar yaşanırken Hem Kıbrıs Rum basını hem de Türkiye medyası bazı gelişmeleri duyurdu.
Biz tümünde seyirci konumunda kaldık.
Ercan'ın da masada olduğuna dair gelen sinyaller henüz netlik kazanmasa da bu konuda ileri müzakereyi kim ya da kimlerin yaptığı da henüz bilinmiyor.
Pek tabii hepimiz böylesi gelişmeler karşısında hemen "Aha Kıbrıs sorunu çözülüyor" psikolojisine girmemiz alışkanlık halini aldı.
Ancak ne yazık ki yabancıların adaya bakışı "Zavallı adamlar yahu, kuralım şunlara bir ortak devlet" mealinde değil!..
Burası sömürülecek, çıkar elde edilecek bir ada görülüyor, hala!..
Hepsi için bu böyle.
Pek tabii Türkiye için de.
Bu nedenledir ki bulunacak çözümün tüm tarafları memnun etme gibi zor bir durumu var.
ABD'nin gözü doğalgazda, İngiltere'nin aklı üssünde, Türkiye buralara daha da yerleşme derdinde, Yunanistan kendi derdinde olsa da aklı buralarda, İsrail, AB ve Avrupa'nın güçlüleri Rusya, Çin…
Hepsi işin içinde…
Meşhur soru geliyor akla, "Çözüm oluyor mu?"…
İşte bunu kimse kestiremiyor.
Bu sorunun yanıtı yok.
Ancak cevabı olan sorular var.
                                                                            

***

Türkiye AB ve dolaylı olarak da Kıbrıs Rum tarafı ile ilişkilerini normalleştirmek istiyor.
Kıbrıs Rum tarafı Türkiye ile "Kıbrıs Cumhuriyeti" olarak ilişkilerini ve tezini ileriye taşımak ve esas muhatabı olarak gördüğü Ankara ile masaya oturmak istiyor.

Ve en can alıcısı ise Kıbrıslı Türklerin lideri bu resmi ve gayrı resmi süreçlerde yok!..
Bu güne kadar "Tanımadık, tanımayacağız" diye Kıbrıs Cumhuriyeti'nin varlığına karşı direnen Ankara'nın son siyasetinde Kıbrıslı Türk liderliği devrede değil.
Elbette Türkiye-Kıbrıs Rum tarafının yakınlaşması uzlaşı adına sevindiricidir, ama kendi liderimizin devre dışı kalmasına da itirazım vardır, kimse kusura bakmasın.
Zira eğer bu topraklarda bir barış kuracaksak bunun Kıbrıslı Türklerin etkin ve fiili katılımı ile olacağını hepimiz biliyoruz.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı olanlarla ilgili henüz sessiz, ancak ortada Kıbrıs Türk tarafını yok sayan gelişmeler olduğunu görmek güç değil.
En azından manzara bu.

---------------------------------------------------------------

Kuzeyde darbe, güneyle ‘normalleşme’

Türkiye hem bölgede hem de AB ve Kıbrıs Rum tarafı ile ilişkilerini normalleştirirken neden adanın kuzeyi ile ilişkilerini anormalleştirme çabasına giriyor?
Bu sorunun çoklu cevapları var elbette.
Ancak bir ülke neden bunu yapar?
Bir kere şunun adını artık koymak gerekiyor, Türkiye ne çözümde, ne de çözümden önce bu toprakları terk etmeyecek.
Nüfusu ile, sermayesi ile, askeri ile, sivil bürokrasisi ile, kısacası her şeyiyle burada…
Düşünsenize, daha bir ay önce kimseciklerin tepki bile göstermediği bir siyasi darbe yaşandı bu memlekette…
Türkiye Elçiliği’ndeki bürokratların gayreti, UBP-DP denen siyasi çıkar çeteleri ve Ankara’daki bürokrasi her konuya itiraz eden CTP’yi hükümetten götürdü.
Halkın birinci parti olarak seçtiği parti muhalefete düşürüldü.
Maddi ve manevi yöntemlerle bu siyasi darbeyi düzenleyenlerin şimdi uluslar arası arenadaki “kanatlı melek” hallerinin çok sırıttığını söylemeden geçemeyeceğim.
Öylesine bir sırıtma ki bu, dillere destan…
Adanın kuzeyine var gücüyle yerleşen bu devlet şimdi kalkmış normalleşmeden bahsediyor.
İyi de a ‘anacığım’ sen kendi kurduğun KKTC ile normalleşemedin ki, dünya ile nasıl başaracaksın bunu diye sormaktan kendimi alamıyorum.
Nasıl olacak bu?
Çok merak ediyorum.

-------------------------------------------------------

Sucuoğlu: Doktorlar kadrolarının çıktığı yerlere gitti

Dün yazdık, “ataması olmadan” atama olmuş gibi kamuda göreve başlayanları…
Kendi kendini “müsteşar” ilan eden de var.
Daire müdürü de.
Basın sorumlusu da.
Aynı sorunun sağlık alanında da olduğunun yazmıştık.
Girne’den Lefkoşa’da kaydırılan bir doktor ve onun yerine boşluğunu doldurmak için Mağusa’dan Girne’ye aktarılan bir başka doktordan bahsetmiştik.
Sağ olsun çiçeği burnunda Sağlık Bakanı Faiz Sucuoğlu aradı, bilgi verdi.
Faiz Sucuoğlu, Kamu Hizmeti’nde yapılan sınavda söz konusu doktorların adı geçen yerlere başvuru yaptıklarını ve o bölgelere de kadrolarının çıktığını söyledi.
Yani doktorlarla ilgili ‘bölge kaydırması’ olmadığını, tam aksine kadroların çıktığı ve başvurdukları yerlere aktarıldıklarını anlattı.
Durum bundan ibaret.