MONOPOLE EVET Mİ, HAYIR MI?

Sami Özuslu

 

Türkiye Cumhuriyeti'nin yöneticileri tarafından bilerek ve isteyerek 'kriz'e dönüştürülen 'su' meselesinde sap ile saman iyice karıştı. Kamuoyu bir yandan kısıtlı bilgilerle neyin ne olduğunu anlamaya uğraşırken, bir yandan da kimileri konunun asıl önemli olan noktaları yerine 'sipariş sorulara sipariş cevaplar' yöntemiyle niyeti belli bir 'algı operasyonu' yapmaya çalışıyor.
Hal böyle olunca kafalar daha da karışıyor.
Oysa 'su' konusunda birçok nokta ayan beyan şekilde karşımızda duruyor.
Olup bitenin özü şudur: Ankara bu büyük işi bir 'ÖZEL TEKEL'e devretmek istiyor. CTP'nin reddettiği budur.
Konuyu "BESKİ suyun işletmeciliğini yapamaz. Zaten belediyeler zorda. Yatırım yapamazlar. Bu iş bizim altından kalkabileceğimizden büyüktür" gibi lafları ilk kez duymuyoruz.
Hatırlayın: 1994'te Teknecik'te santral açılmadan da aynı tartışma vardı ve o dönemde de Teknecik'i Kıbrıslı Türklerin yönetemeyeceği söyleniyor, özel bir şirkete verilmesi için dönemin hükümetlerine inanılmaz baskı geliyordu.
Hükümet geri adım atmadı, Teknecik'i KIBTEK üstlendi ve o güne kadar Güney'den beleş elektrikle beslenen Kıbrıs Türk Toplumu 30 küsur yıldır kendi insan kaynakları ve kurumlarıyla elektriği üretiyor, dağıtıyor, tahsilatını yapıyor...
Elektrikte ilerleyen yıllarda özelleştirme baskısı bitmedi. Özel bir şirket 'alım garantisi' ile oyuna sokuldu, ancak yönetim KIBTEK'te kalmaya devam etti.
Ama bu baskı sonlanmadı. Belki bugünlerde söylenmiyor ama yakında kokusu çıkar: Ankara, elektrikte özelleştirmenin önünü açacak adımlar atılmamasından sa büyük rahatsızlık duyuyor. Sadece su değil konu...

***

Suyu Ankara bilerek isteyerek krize dönüştürdü. Yılın sonuna denk getirip hükümeti toplumla karşı karşıya bıraktırma taktiği yıllardır uygulanıyor. Bu sene de 'su' bahanesiyle 13. maaş tehdidi konuldu masaya.
CTP PM'nin ret kararıyla oyunun gidişatı değişti. Konuyu bürokratlar seviyesinden yukarıya çekmeyi ısrarla reddeden Ankara'nın şimdi nasıl bir yol izleyeceğini merak ediyorum ama yukarıda bahsettiğim 'algı operasyonları'nın da bu bağlam dışında olmadığı yönünde izlenimlerim var.
Kıbrıs Türk kamuoyunda "Ankara haklıdır, zaten toplum da bu suyun bir an önce çeşmelerden akmasını, tarıma kazandırılmasını bekliyor. Sorun hükümetin (özellikle CTP kanadının) mantıksız, ideolojik inadından ve de belediye başkanlarının katı tutumundan kaynaklanıyor. Zaten KKTC kanadı suyla ilgili hiçbir şey de yapmadı bugüne kadar" şeklindeki yayınlar, yorumlar ve dedikodular bir amaç için, belirli merkezlerde üretilip piyasaya sunuluyor.
Oysa 'kazın ayağı' öyle değil!

***

KKTC kanadının 'bir şey' yapmadığı, ev ödevine çalışmadığı iddiaları insafsızca bir eleştiridir.
En azından şimdiki hükümetin büyük ortağı CTP, suyla ilgili ilk imzanın atıldığı 2010'dan bu yana her yolu kullanarak "Suyun yönetimi bizde olmalıdır" dedi.
Bunu meclis kürsüsünden de, TV programlarından da duyurdu. Ama aynı zamanda hükümette olduğu dönemlerde resmi şekilde de Ankara'ya iletti.
Bir önceki Başbakan Özkan Yorgancıoğlu, Ankara'dan önlerine konulan ilk sözleşme taslağını bu yüzden reddetti.
Şimdiki Başbakan Ömer Kalyoncu da, CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat da, BESKİ Başkanı Ahmet Benli de en az 100'er defa "Suyun yönetimi bizde olmalı" dediler.
Demekle kalmadılar, gerek Su Kurumu, gerekse BESKİ'nin oluşumu ve altyapısını hazırladılar.
Kimileri "Ama gel kaldılar" diyor.
Külliyen gerçek dışı bu da...
Çünkü bugün dahi hala KKTC kanadı Geçitköy'e düşen suyla ilgili en kritik bilgilere sahip değil.
Ne suyun 1,6 milyar TL olarak duyurulan yatırım maliyetinin ne olacağını, ne suyun kaça satılacağını, ne de boru hattının idamesi için ne kadar masraf gerekeceğini biliyoruz!
Peki ama bu kritik soruların cevabını bilmeden nasıl bir 'hazırlık' yapacaktı ki KKTC kanadı?
Üstelik, projenin adından söz edildiği ilk günden beridir "Anavatanın Kıbrıs Türk halkına armağanı" diye anılıyorken, nasıl oldu da şimdi bir 'kriz'e dönüştü ki suyun yönetimi ve işletmesi konusu?

***

Günün sonunda bu noktaya geldik, şimdiki kriz 'niyet' varsa aşılır elbette, yahut bu iş içine sinmezse Ankara'nın ve buradaki temsilcilerinin, 'sivil darbe' ile şimdiki hükümet devrilir, yerine gelen bir başka hükümetle operasyon tamamlanır.
Böylelikle 'KKTC'ye içme suyu projesi' TC ile KKTC arasında unutulmaz bir sayfa daha açar.
İlk defa olmuyor bu nasılsa... Bu işe direnen CTP ve CTP'liler 'istenmeyen parti ve adam' listesine konulur Ankara'da... Bu da ilk değil...
Ama sonuçta CTP kaybetmez. Toplum kaybeder.
Çünkü kimilerinin inat ve ısrarla gözden kaçırmaya çalıştığı bir sonuç çıkar ortaya: SUDA ÖZEL TEKEL!..
Bunun vebali çok, ama çok ağır olur.
"Verelim kurtulalım, 13. maaşı da kapalım" diyenlere hatırlatayım dedim...