Militan gazeteciliğin kodları

Süleyman İrvan


Profesör Silvio Waisbord, 2013’te basılan, “Profesyonelliğin Yeniden Keşfi: Küresel Perspektifte Gazetecilik ve Haber” (Reinventing Professionalism: Journalism and News in Global Perspective) isimli kitabının girişinde, Latin Amerika ülkeleri Arjantin, Bolivya, Ekvator, Nikaragua ve Venezuella’daki neo-populist hükümetlerin militan gazeteciliği teşvik ettiklerini anlatıyor.

Hükümet politikalarını ve uygulamalarını eleştiren profesyonel gazetecilik anlayışının karşısına, hükümet politikalarını ve uygulamalarını militanca savunan bir gazeteciliğin çıkarıldığını ifade ediyor. Bu girişi okurken, Türkiye’deki medyanın hal-i pür melâli (acıklı hali) geldi gözümün önüne.

AK Parti hükümeti, iktidar yanlısı medya yaratmak için epey çaba harcadı. Kısaca özetleyelim neler olduğunu. 1999 yılında kurulan ve bir süre Cem Uzan’ın Genç Partisi’nin tetikçi gazeteliğini yapan Star gazetesine 2004 yılında TMSF el koydu. Gazete, Ali Özmen Safa’ya satıldı. Bir süre sonra da, sanırım 2009’da, gazeteyi AK Parti’ye yakın işadamı Ethem Sancak satın aldı.

Uzun yıllar Çukurova grubunun gazeteleri olan Akşam ve Güneş, 2013 yılında TMSF marifetiyle Ethem Sancak’a satıldı.

Ciner grubunun gazetesi Sabah, 2007 yılında TMSF marifetiyle AK Parti’ye yakın işadamı Ahmet Çalık’a satıldı. Geçen hafta gazete bir kez daha el değiştirdi. Gazete, ATV ile birlikte Kalyon grubuna satıldı.
Bu arada, gene AK Parti’ye yakın bir işadamı olan Erdoğan Demirören’e satılan Milliyet ve Vatan gazetelerinin yayın politikalarında ciddi bir değişiklik olmadığını belirtmem gerekiyor.

AK Parti’ye yakınlığıyla bilinen Yeni Şafak (sahibi Ahmet Albayrak), Türkiye (sahibi Ahmet Mücahit Ören), Takvim (sahibi Ahmet Çalık), Akit (sahibi Ramazan Fatih Uğurlu) ve Milat (sahibi Bülent Arıkan) gibi gazeteleri de sayalım.

Militan gazeteciliğin nasıl bir gazetecilik anlayışı olduğunu görmek için 17 Aralık 2013 tarihinde başlayan rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun nasıl ele alındığına bakmak yeterli. Ama önce, cemaat medyası olarak adlandırılan gazetelerden de kısaca söz etmek gerekiyor. Kuşkusuz bu gazeteler içinde Zaman başı çekiyor. Gazetenin sahibi Ali Akbulut. Bir başka gazete, Bugün. Onun sahibi de Akın İpek. Bu arada, cemaate yakın olduğu söylenen Taraf gazetesini de unutmamak lazım. Sahibi Başar Arslan.

AK Parti hükümeti, 17 Aralık’ta başlayan yolsuzluk ve rüşvet operasyonunu daha başlangıçtan itibaren bir cemaat operasyonu olarak gördü ve görmeye de devam ediyor.

Geçen haftaki yazısında Hürriyet okur temsilcisi Faruk Bildirici, gazetelerin operasyona yaklaşımlarını “misyon gazeteciliği” kavramı çerçevesinde değerlendirdi. Yazısında şöyle diyordu: “Yakın zamana değin koşulsuz, sorgusuz siyasi iktidarın her yaptığını, her söylediğini destekleyen, hatta alkışlayan medya ikiye bölündü. O medya kuruluşlarının bir bölümü rüşvet operasyonu ile ilgili olarak iktidarın medya lojistiğini sağlıyor; yolsuzluk ve rüşvet iddialarına hiç mi hiç değinmeden operasyonun arkasındaki cemaate saldırıyor; suçlamalara komplo teorileri üzerinden yanıt verme çabasını sürdürüyor. İktidar yanlısı medyanın bir bölümü ise cemaat medyası olduğunu gizlemekten vazgeçti; karşı saflara geçti. Cemaat adına açıklamalar yapıyor, sadece suçlamalara dayalı gazetecilik yapıyorlar. Aslında her iki tarafın yaptığı da misyon gazeteciliği. Bağımsız, sorgulayıcı ve sadece gerçeklerin duyurulmasına dayalı bir gazetecilik değil yaptıkları. Oysa gazetecilik, iktidar ya da cemaatin propaganda aracı olmamalı. Her zaman olduğu gibi, bugünlerde de şüphelileri peşinen mahkûm etmeyen, ama iddiaları, ortaya saçılan belge ve bilgileri de görmezden gelmeyen bir gazetecilik çizgisi gerekli. Muhalefet partisi gibi davranmadan muhalif duran; yanlışlara, yolsuzluklara, rüşvete, her tür hukuk dışılıklara karşı kamunun çıkarlarını tavizsiz savunan bir gazetecilik. Tabii yine etik ilkeleri de unutmadan.”

Milliyet okur temsilcisi Belma Akçura da, gazetelerdeki tavır değişikliklerini sorgulayan yazısında, şunları yazıyordu: “Demokratik bir hukuk devletinde; gazetecilerin bir soruşturmayı ya da o soruşturmaya konu olan davayı nasıl izleyeceğinin etik kriterleri bellidir. Bir gazetecinin sunuş şekli, soru sorma tarzı davalara ya da soruşturmaların rengine göre değişmez. ‘Taraftar habercilik’ anlayışımızı sorgulamadığımız ve bununla yüzleşmediğimiz sürece ‘medya etiği’ her defasında karşımıza çıkacak.”

Militan gazeteciliğin kodları

Bu sayfada yer verilen gazete manşetleri sadece bir seçki niteliğinde. Militan gazeteciliği anlayabilmek için uzun dönemde gazeteleri incelemek gerekiyor. Gözlemlerimden hareketle militan gazeteciliğin kodlarını aşağıda açıklıyorum:
1. Lider ne diyorsa manşete çek: Militan gazetecilik yapmanın en kolay yolu, liderin açıklamalarını manşete çekmek gibi görünüyor. Belki bir araştırmacı, üşenmeden Gezi olayları ve sonrasında Başbakan Erdoğan’ın hangi gazetelerde kaç kez manşete çıkarıldığını ortaya koyar da büyük resmi daha iyi görürüz.
2. İktidara yönelen her türden tehdidi itibarsızlaştırmak için çaba göster: Bu minvalde, örneğin Gezi olaylarının ardında faiz lobisi; yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ardında paralel devlet yapılanması olduğu iddiası sayılabilir.
3. Köşe yazarlarının gazeteyle aynı doğrultuda yazmasını sağla: Ben, köşe yazarlarının, kişisel görüşlerini özgürce yazan gazeteciler olduklarını sanırdım. Bunun böyle olmadığı çoktan anlaşıldı aslında. Son örneği, Sabah gazetesinden kovulan Nazlı Ilıcak’tır. Gazetesinin yayın politikasıyla ters düşüp ayrılmak zorunda kalan Bugün yazarı Ahmet Taşgetiren ile yine aynı gazeteden, son yazsısında, “Bugün Gazetesinin yönetimiyle, yaşanan son gelişmeler karşısında farklı tutum ve düşünceye sahip olduğumuz ortaya çıkmıştır. Bu durumun gazete yönetimince şahsıma bildirilmesi beni bu veda yazısını yazmaya götürmüştür” diyerek ayrılan Vedat Bilgin’i de unutmamak lazım.   
4. İktidara zarar verebilecek türden haberleri gizle: Örneğin, operasyon başladıktan bir süre sonra Emniyet Genel Müdürlüğü bir genelge yayımlayarak gazetecilerin emniyet binalarına girişini yasakladı. Gazetecilerin bilgi alma özgürlüğüne darbe niteliğindeki bu uygulama, iktidarı destekeleyen gazetelerin birinci sayfalarına girecek nitelikte bir haber olarak görülmedi.

Militan gazetecilik anlayışı mevcut iktidar döneminde yaratılmadı kuşkusuz. Sadece daha görünür hale geldi. Bu gazetecilik anlayışının temelinde, medyanın sahiplik yapsından kaynaklanan sorunlar olduğunu söylemek gerekir. Gazete sahiplerinin asıl derdi, daha iyi gazetecilik değil. Büyük bir kısmı, başka alanlardaki yatırımlarına zarar gelmesin diye girdi medya sektörüne. Asıl üzücü olan, gazeteci kimliğinden başka kimliği olmayan insanların kolayca militan gazeteci haline gelebilmeleri. Oysa onların asıl derdi, patronların ya da iktidarın “istikbali” değil, mesleğin onuru olmalıydı. Bir gazeteci, “başbakanı yedirtmem” diye yazabiliyorsa ondan korkmak gerekir.

Bu yazıda, siyasal iktidarı “koruma ve kollama” görevi çerçevesinde militan gazeteciliği irdelemeye çalıştım. Peki Sözcü, Yurt, Aydınlık gibi gazeteler ne yapıyor diyen olursa, onların da benzer kodlar içinde gazetecilik yaptığını söylemekle yetineceğim. Onların yaptığı gazetecilik de profesyonel gazetecilik anlayışından çok uzakta.