Mehmet Hoca’nın insaniyeti, herkese örnek olmalı...

Sevgül Uludağ

Geçtiğimiz hafta hayata veda eden Mehmet Hoca, insaniyetiyle herkese örnek olmalı... Çünkü onun sayesinde Mora (Meriç) bölgesinde öldürülerek çeşitli noktalara gömülmüş olan pek çok “kayıp” şahsın gömü yerlerini bulabilmiştik.

Mehmet Hoca, bize ve Kayıplar Komitesi yetkililerine, Mora’daki pek çok gömü yeri hakkında bilgi vermişti... Onun işaret etmiş olduğu çeşitli noktalarda, toplam 17 “kayıp” Kıbrıslırum’dan geride kalanlara ulaşılmış bulunuyor...

Onun insaniyeti, pek çok “kayıp” yakınının acısını bir nebzecik olsa da azalttı, sevdiklerinin en azından kalıntılarına ulaşabildiler ve onlar için düzgün birer cenaze töreni yaparak onları defnedebildiler...

Mehmet Hoca’nın ailesine başsağlığı dilerken, acılarını da paylaşıyoruz bu değerli Kıbrıslı’nın...

Aslen Piroyili olan Mehmet Hoca’nın ailesi, Piroyi’den (Gaziler) 1958 yılında göç etmek zorunda kalmıştı iki toplum arasında patlak veren “fasariyalar” nedeniyle... Mehmet Hoca’nın babası Kırklar köyünün hocası olduğu için Mora’ya (Meriç) yerleşmişler, aile buradan başka yerlere dağılsa da Mehmet Hoca, ondan sonra bütün hayatını Mora’da geçirmişti...

Onu sevgiyle, saygıyla anıyoruz... Nur içinde yat sevgili Mehmet Hoca... Sen bize Kıbrıs’ta insaniyetin ne manaya geldiğini tekrar tekrar kanıtladın. Çok değerli evlatlar ve çok değerli torunlar yetiştirdin... İnsaniyetini onlara da aktardın... Seninle gurur duyuyoruz, yıldızlar yoldaşın olsun sevgili Mehmet Hoca...


Mehmet Hoca...

DEVAM EDECEK


“Türkiye’de 6-7 Eylül için araştırma önergesi ve kanun teklifi...”

Türkiye’de HDP milletvekili Garo Paylan 6-7 Eylül 1955'teki pogromun yıldönümünde konuyla ilgili olarak Meclis Araştırması açılması için TBMM'ye önerge verdi. HDP milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu da 6-7 Eylül'ün anma ve yas günü ilan edilmesi için TBMM'ye teklif verdi. Konuyla ilgili olarak AGOS’ta yer alan haberde şöyle denildi:

ARAŞTIRMA ÖNERGESİ

“HDP milletvekili Garo Paylan'ın Meclis Araştırması Önergesi'nin gerekçesi şöyle:

"6-7 Eylül 1955 Pogromu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yaşanan ve hâlâ yüzleşilmemiş vahim olaylardan biridir. Resmi verilere göre, yalnızca İstanbul’da 73 kilise, 8 ayazma, 2 manastır, 3.584’ü Rumlara ait olmak üzere 5.538 ev ve işyeri yakılıp yıkılmış, yağmalanmıştır. Yine resmi kayıtlara göre, 60 kadın tecavüze uğramış, birçok kişi öldürülmüştür. Tüm bu rakamların, kayıtlara geçenlerden daha yüksek olduğu, konuya dair yürütülen farklı araştırmalarda ortaya konulmuştur. Ayrıca, yaşanan Pogrom’un cezasız kalmasının ardından on binlerce Rum, Ermeni, Yahudi, Süryani yurttaş, baskılara ve can güvenliği tehdidine karşı ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır.

6-7 Eylül 1955 Pogromu; İstanbul ve İzmir başta olmak üzere birçok yerde, Rum, Ermeni, Yahudi ve diğer dini azınlıkların mallarının yağmalanması, tecavüz olayları, ruhanilerin darp edilmesi, mezarlıkların talanı ve işlenen cinayetlerle Türkiye’nin utanç tarihine yazılmıştır. Bu Pogrom’un failleri Cumhuriyet tarihindeki pek çok menfi olay gibi ceza almamış, bilakis olaylara karışan ya da sebep olan kişiler terfi edilmiştir.

Örneğin, 6-7 Eylül Pogromu sırasında Seferberlik Tetkik Kurulu’nda görevli olan Sabri Yirmibeşoğlu; “6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi, amacına da ulaştı.” açıklamasına rağmen, yıllar içerisinde bürokrasi basamaklarında kademe kademe yükselmiş, 1988-1990 yılları arasında MGK Genel Sekreterliği’ne kadar ulaşmıştır. Hatta, Pogrom’un fitilini ateşleyen, Atatürk’ün Selanik’teki evine atılan bombanın faili Oktay Engin, Selanik Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrenciliğiyle başlayan kariyerine 1992-93 yıllarında Nevşehir Valisi olarak devam etmiştir.

Faillerin cezalandırılmak yerine ödüllendirildiği anlayış cezasızlık politikaları nedeniyle değişmemiştir. 2007 yılında öldürülen Agos Gazetesi kurucusu ve Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in cinayetinde dahli olan kamu görevlilerinin aldıkları terfiler ve kuşandıkları dokunulmazlık zırhı, bu devamlılığın en taze örneklerinden olmuştur.

Yüzleşilmeyen suç tekrarlamıştır. Çünkü yüzleşilmeyen suçlar tekrarlar...

19. yüzyılın son döneminden itibaren devletin gadrine defalarca uğrayan; Ermeni, Rum, Süryani ve Yahudi halkları, 6-7 Eylül 1955 Pogromu ile bir yıkım daha yaşamıştır. Ülkemizde yaşanan bu büyük suçun üzerinden 66 yıl geçmesine rağmen TBMM, Pogrom’un faillerinin ortaya çıkarılması için bugüne kadar herhangi bir adım atmamıştır. 2015 yılında, Atina’da bulunan İstanbullu Rumların Evrensel Federasyonu’nun TBMM’ye yaptığı bu yöndeki çağrıya karşı da sessiz kalınmıştır.

6-7 Eylül 1955 pogromunun hesabını vermeyen karanlık gelenek bugüne kadar varlığını sürdürmüştür. Siyasetçiler ve kamu görevlileri bugün de hukuk dışına çıkmakta ve insan hakları ihlalleri gerçekleştirmektedir. 6-7 Eylül 1955 pogromu ile yüzleşmek, bugün devlet içinde benzer pogromları organize etmeye hazır odakların varlığına son verecektir. Bu nedenle, 6-7 Eylül 1955, aslında bugündür.

6-7 Eylül 1955’te yaşanan Pogrom’un faillerinin ortaya çıkarılması, yaşanan can ve mal kayıplarının tespit edilmesi, mağdur olan kişilerin ve kurumların maddi ve manevi kayıplarının tazmin edilmesi ve geç de olsa adaletin yerini bulması, TBMM’nin geçmişle yüzleşme adına atacağı önemli bir adım olacaktır.

Bu sebeple bir Meclis Araştırması açılmasını talep ediyoruz."

ANMA VE YAS GÜNÜ ÖNERİSİ...

“HDP miletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun "6-7 Eylül 1955’te Yaşanan Olaylarda Hayatını Kaybedenleri Anma ve Yas Günü İlan Edelim" başlıklı kanun teklifinin gerekçesi ise şöyle:

"6-7 Eylül 1955 senesinde Türkiye tarihinin en utanç verici görüntülerinden birisi sahnelenmekteydi. 1955’in yazında özellikle dönemin medyasında İstanbul’da yaşayan Rumlara yönelik halkı kışkırtma kampanyaları yapılmaktaydı. Kıbrıs Rumlarının bağımsız olabilmesi için kiliselerde para toplandığı yalanları ile insanlar Rumlara karşı doldurulmaktaydı.   Kıbrıs Türktür Cemiyeti (KTC), Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) ve Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF) gibi öğrenci örgütleri basında yer alan yalan haberlerin daha da fazla yaygınlaşması ve Rum düşmanlığının derinleşmesi için çalışmalar yürütmekteydi.

6 Eylül 1955’te yalan haberle Selanik’teki Mustafa Kemal Atatürk’ün evine Yunanlılar tarafından bomba atıldığı yazılıyordu. Bu haber ile yangın için istenen kıvılcım bulunmuş neticesinde galeyana gelen insanlar özellikle Rumlara yönelik yağma olaylarına başlamıştır. Rum azınlığa ait işyerleri evler talan ediliyordu. Resmi kaynaklara göre 4 bin 214 ev, 1.004 işyeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul tahrip edildi.  Kiliselere saldırıldı, içindeki kutsal resimler, haçlar, ikonalar ve diğer kutsal eşyalara zarar verildi. 73 Rum Ortodoks kilisesi ateşe verildi. Olaylarda 11 kişi hayatını kaybetti. Helsinki Watch örgütünün bir raporuna göre ise ölenlerin sayısı 15 olarak kayıtlara geçiyordu.

Olaylar konusunda yayınlanan fotoğraflar sadece Beyoğlu İstiklal Caddesini gösterse de Rumların yoğun olarak yaşadığı; Beyoğlu, Kurtuluş, Şişli, Nişantaşı, Eminönü, Fatih, Balat, Eyüp, Bakırköy, Yeşilköy, Ortaköy, Arnavutköy, Bebek, Moda, Kadıköy, Kuzguncuk, Çengelköy de bu vandallıktan ve ırkçılıktan nasibini alıyordu. Tahrip edilen işyerlerinin sadece yüzde 59’u Rumlara aitken, kalan yüzde 17’sinin Ermenilere, yüzde 12’sinin Yahudilere ait olması ise olayın sadece bir yağma olmadığını ırkçılık boyutunun da olduğunu gözler önüne seriyordu.

TFF 2018-2019 senesi futbol sezonuna ismi verilen, Türkiye futbolunun efsanelerinden biri olan aslen Rum olan Lefter Küçükandonyanis de, olayların mağdurlarından oldu. Lefter, o günleri şöyle anlattı: “15 gün önce gol attığımda omuzlardaydım. O gün ise kayalar ve boya tenekeleri ile karşılaştım. En kötüsü harçlık verdiğim çocuklar evime saldırdı. Kızlarım küçüktü, onları öldürmeye kalktılar. Sonra çok sordular kim yaptı diye, ama o gün de söylemedim, bugün de söylemeyeceğim.”

6-7 Eylül 1955’te olaylara şahid olan Ekümenik Patrikhane’nin fotoğrafçısı Dimitrios Kalumenos, “Hıristiyanlığın Çarmıha Gerilişi” kitabında olayları yazmıştır. Bu kitabı yazısında aktaran Serdar Korucunun aktarımında: “200 Rum genç kızına vahşice tecavüz ve işkence edildi. Boğaz’da, Ortaköy’de, akabinde aklını yitiren 80 yaşındaki bir kadına tecavüz edildi. Şişli’deki Rum Kabristanı’nda yakın zamanda gömülmüş olan İliaskos’un mezarını açtılar ve onun cesedini bıçakladılar! Başka mezarları da kazdılar, kemikleri çıkardılar ve kafataslarına top muamelesi yapıp tekmeleyerek Türk futbolunun ilerlemesi ve gelişmesine önemli katkı sağlayan ünlü Rum futbolcu Lefter Küçükandonyadis’i alaya almak için ‘Lefter Gol, Gol, Gol!’ diye bağırdılar!” ifadeleri yer almıştır. Bu olaylar neticesinde pek çok Türkiye’de yaşayan Rum yurttaş can ve mal güvenlikleri olmadığı için Türkiye’yi terk etmek durumunda kalmıştır.

Yaşanan olaylar bugün hale belleklerde tazeliğini korurken etkin soruşturmaların yürütülmemesi mağdurların adaletin yerini bulamadığı hissiyatı toplumsal barış için risk oluşturmaktadır.

Yukarıda belirttiğim sebepler çerçevesinde ‘6 Eylül gününün 6 - 7 Eylül 1955’te Yaşanan Olaylarda Kaybedenleri Anma ve Yas Günü’ olması için bu kanun teklifi hazırlanmıştır."

(AGOS – 7.9.2021)


“Yaralı Hafıza: Kayıpları ve Kıyımları Hatırlamak...”

İletişim Yayınları ve Hafıza Merkezi ortaklığıyla yayımlanan serinin ikinci kitabı Yaralı Hafıza, sekiz farklı yazarın, kaybettikleri yakınlarının akıbetini soran ve adalet arayan kişilerle görüşmelerinin derlemesinden oluşuyor.

Gökçer Tahincioğlu’nun derlediği Yaralı Hafıza’da, Mehtap Ceyran, Gezi protestolarında 15 yaşında öldürülen Berkin Elvan’ın annesini ziyaretini; Pınar Öğünç, Muş’un Vartinis köyünde anne babası ve yedi kardeşi eve hapsedilerek yakılmış Aysel Öğüt’le konuşmalarını; Sevilay Çelenk, Silopi’de 6 ve 7 yaşında öldürülen iki çocuğun babasıyla mektuplaşmalarında konuştuklarını ve konuşamadıklarını; Özlem Akcan, Liceli Şiyar Kaymaz’ın sağ kurtulduğu katliamla ilgili adalet mücadelesini; Sibel Oral, 2006’da Diyarbakır’da gaz fişeğiyle vurularak yaşamını kaybeden iki çocuğun ailesiyle buluşmalarını; Mehveş Evin, Dargeçit’te “kaybedilen” yakınlarının önce haberini, sonra mezarlarını ve adaleti arayan aileleri; Hanife Kardelen Işık, 12 Eylül davasını; Pelin Buzluk, Hrant Dink’in katledilmesinin hafızadaki izini anlatıyor.

Hafıza Merkezi tarafından yapılan açıklamada, “Bu kitap, cezasızlık kültürüne karşı yürüttüğümüz hukuk mücadelesinin bir parçası olarak gazeteci-yazar Gökçer Tahincioğlu ve İletişim Yayınları’nın ortaklığında yayınladığımız iki kitaplık serinin ikincisi. Gökçer Tahincioğlu’nun derlediği Yaralı Hafıza, yakın tarihteki katliamların, cinayetlerin, kayıpların hafızadaki izini sürüyor. O hafızanın, adalet talebinin bir kaynağı olması gerektiğini gösteriyor bize” denildi.

“ÇOCUK OLARAK KALDI O...”

“Oğlumun mahallede oynadığı, birlikte koştuğu çocuklara rastlıyorum bazen. (…) Berkin’i de böyle hayal etmek istiyorum, edemiyorum Büyüdüğünde yüzünün alacağı şekli gözümde canlandıramıyorum Hayalimde bile büyümüyor. Çocuk olarak kaldı o. (…) Oğlum öldürülmeseydi, bugün nasıl bir hayatımız olurdu merak ediyorum ve bunu hiç bilemeyeceğim. Geleceği kaybettim...”