Gazeteci Andreas Paraskos, Avrupa Parlamentosu’na “Anıt” önerisini veren AP Milletvekili Hacıbandela’nın, Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamıyla 126 Kıbrıslıtürk kadın ve çocuğu katleden EOKA-B’cilerin köyü Piperisterona’dan geliyor olmasının durumu daha da trajik hale getirdiğini yazdı…
Paraskos, geçtiğimiz Pazar günü (2 Kasım 2025) FİLELEFTHEROS gazetesinde yer alan yazısında “Masum Kıbrıslıtükler’in kanıyla lekelenmiş olan EOKA-B’cilerin köyü Piperisterona’dan gelen Hacıbandela’nın, bu kurbanları görmezden gelen bir Avrupa anıtının inşası için inisiyatif alması iki kat daha trajik” diye yazdı. Paraskos, Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamının “O yazın en korkunç savaş suçlarından biri” olduğuna dikkati çekerek “Tarihin ironisi çok acı… Masum Kıbrıslıtürkler’in kanıyla lekelenmiş bir bölgeden gelen biri, bu kurbanları görmezden gelen bir Avrupa anıtı için insiyatif alıyor” diye yazdı.
Andreas Paraskos’un Fileleftheros’ta 2.11.2025’te yayımlanan “Kıbrıs’ın bir Mandela’ya ihtiyacı var” başlıklı makalesini okurlarımız için sosyal medyada paylaşılan İngilizce çevirisinden Türkçeleştirmeye çalıştık… Paraskos şöyle yazdı:
*** Kıbrıs, omuzlarında 2002 kayıp şahsın ağırlığını taşıyor. Bu bir istatistik değildir, hatıralar ve travmalarla yüklüdür. Bunlardan 1,510’u Kıbrıslırumlar, 492’si ise Kıbrıslıtürk kayıplardır – 1963’te iki toplumlu çatışmalarla başlayıp 1974’te darbe ve işgalin de eklemiş olduğu ortak bir trajedinin kurbanlarıdırlar.
*** Bu simmetrik kabus, Birleşmiş Milletler himayesi altında iki toplumlu Kayıp Şahıslar Komitesi’nin doğumuna yol açmıştır ki KŞK, son 40 yıldan beridir iki toplum arasındaki işbirliğinin en dokunaklı örneğidir. Aynı laboratuvarda Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk bilim insanları aynı ülkede bulunmuş, aynı kemikleri incelemekte ve ve bu kalıntıları kayıp yakınlarına aynı sessizlik içerisinde teslim etmektedirler.
*** Oysa 2025 yılında Kıbrıslı bir Avrupa Parlamentosu Milletvekili, bilim insanlarının birleştirdiğini bir kez daha bölmeyi başarmıştır. DİSİ ve Avrupa Halk Partisi Milletvekili Mihalis Hacıbandela, Avrupa Parlamentosu’nda “Türk işgalinin kurbanlarını ve kayıpları onore etmek” için Avrupa Parlamentosu’nda bir anıt yapılması için bir değişiklik önerisi sunmuştur. Bu değişiklik önerisi 445 leyhte, 118 aleyhte ve 61 çekimser oyla kabul edilmiş ve AB’nin 2026 bütçesinden bu anıt için fon ayrılması öngörülmüştür.
*** Tabii insanı sağır edici bir istisna dışında her şey güzel ve dokunaklı görünüyor: Avrupa Parlamentosu Üyesi, Kıbrıs'taki kayıp şahısların yalnızca Kıbrıslırumlar olmadığını hiçbir zaman açıklamadı. Bu sessizlik tesadüf değildir. Siyasi bir tercihtir. Ve bu tercih, Avrupa Parlamentosu'nu yanıltmaktan ibarettir. Kıbrıslı bir Avrupa Parlamentosu Üyesi'nin, Strazburg'daki meslektaşlarından Kıbrıs trajedisinin her iki toplumu da ilgilendirdiğini saklaması düşünülemez.
*** Avrupa Parlamentosu, Hacıbandela’nın önerisini oylarken, "Türk işgalinin kurbanları" için bir anıt yapılmasını onayladığına ikna olmuştu. Kayıplar arasında, çoğu 1963-67 olaylarında kaybolan veya 1974 yazında Kıbrıslı Rum aşırılık yanlıları tarafından katledilen yaklaşık beş yüz Kıbrıslıtürk'ün bulunduğu onlara bildirilmemişti. Bu şekilde, bu değişiklik milliyetçi tekelin bir aracı haline gelmiş oldu. Bir hafıza köprüsü oluşturmak yerine, bir engele dönüştü. Ortak trajediyi aydınlatmak yerine, yarı gerçeğin gölgesi seçilmiş oldu…
*** Ve bu çarpıtmanın, 14 Ağustos 1974'te 126 Kıbrıslıtürk kadın ve çocuğu katleden EOKA-B’cilerin geldiği köy olan Piperisterona (Peristerona Piyi) köyünden gelen bir adamdan gelmesi iki kat daha trajiktir. O yazın en korkunç savaş suçlarından biriydi bu. Tarihin ironisi çok acıdır. Masum Kıbrıslı Türklerin kanıyla lekelenmiş bir bölgedeki bir köyden gelen biri, bu kurbanları görmezden gelen bir Avrupa anıtı için inisiyatif almıştır.
*** Bu girişimin Kıbrıslıtürk lider Tufan Erhürman ve Kıbrıslıtürk toplumundan siyasilerden anında tepki alması, elbette bir tesadüf değildir. Avrupa Parlamentosu’nun eski Milletvekili Niyazi Kızılyürek de, Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola'ya yazdığı mektupta, bu kararın “Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler arasında uzlaşmaya neden katkıda bulunmadığını” büyük bir ciddiyetle açıkladı. “1974'ten önce de mağdurlar ve kayıplar vardı ve bunların büyük çoğunluğu Kıbrıslıtürklerdi” dedi. Anıtın, Kıbrıs trajedisinin tüm mağdurlarına adanması gerektiği, çünkü Avrupa uzlaşma ruhunun hizmet edebileceği tek yolun böyle olması gerektiğini belirtti.
*** Avrupa Birliği'nin iki dünya savaşının yıkıntıları ve birbirini katletmiş halkların uzlaşması üzerine kurulduğunu hatırlatması açısından Kızılyürek'in müdahalesi değerliydi. Avrupalılar birbirlerinin suçlamalarında ısrarcı olsalardı, Birlik asla var olamazdı. Hacıbandela önerisinin iptal ettiği mantık da tam olarak budur. Hafızayı barışçıl bir arada yaşama eylemine değil, siyasi bir rövanş aracına dönüştürüyor. Bu girişim, Tufhan Erhürman'ın seçilmesinin, çözüm için diyalogu yeniden başlatma ve müzakereleri canlandırma umudunu canlandırdığı bir zamanda geldi.
*** Bu atmosferde, yaralarımıza bir günlüğüne dikkat çekilmesi, siyasi bir sabotaj gibi durmaktadır. Karşı tarafın acısını görmezden gelen bir anıt, anıt değil, meydan okumadır. Ve sonunda Avrupa Parlamentosu koridorlarında sökülüp atılırsa, Kıbrıs trajedisini değil, Kıbrıs yolsuzluğunu hatırlatacaktır.
*** Avrupa, kendi değeri olan hakikat yoluyla uzlaşmayı çarpıtan bir projeye evsahipliği yapamaz. Avrupa Parlamentosu, Kıbrıslıtürk mağdurları susturan bir anıtın inşasına izin verirse, Avrupa’nın ruhunu baltalayacaktır. Şovenizmi dolaylı olarak, hafızanın “geçerli bir görüşü” olarak tanıyacaktır.
*** Sınırlarına karşın Kayıp Şahıslar Komitesi, kırk yıldır acının insanları nasıl birleştirebileceğinin canlı bir örneğidir. KŞK’nın kayıplarla ilgili kazılarında Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler, “aranmakta olan kaybın hangi taraftan olduğunu” sorgulamadan birlikte çalışırlar. Kazılar ortaktır, yas ortaktır, kalıntıların iadesi ortaktır. Avrupa'nın tek gözlü bir siyasi anıt değil, iki tarafı da yansıtan bir anıtla onurlandırmaya yemin ettiği ruh işte tam da budur.
*** Eğer Avrupa Birliği hatırlamak istiyorsa, herşeyi hatırlasın. Birleşmeye inandığı iin 1964’te öldürülen Kıbrıslıtürk öğretmeni de hatırlasın. Kıbrıslırum şovenizmin öfkesi altında kayıp edilen Atlılar, Sandallar ve Muratağa’dan çocukları da hatırlasın… Aynı zamanda Beşparmak dağlarında bir mezarı bile olmaksızın kayıp edilen Kıbrıslırum askeri de hatırlayalım, Ornuda’daki savaş suçlarını da… Hatırlamanın milliyeti yoktur. İnsani bir durumdur bu…
*** Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola'nın önünde kurumsal ve ahlaki bir ikilem vardır şimdi. Anıt, Hacıbandela’nın önermiş olduğu değişiklik temelinde ilerlerse, Avrupa'nın seçici bir şekilde anma yapabileceği kabul edilecektir. Ancak kararı düzeltip tüm kayıp şahısların dahil edilmesini isterse, Avrupa hafızasının ortak ve bölünmez olduğu mesajını verecektir.
*** Kıbrıs'ın artık daha fazla bölünmüşlük anıtlarına ihtiyacı yoktur. Bir hakikat anıtına ihtiyaç vardır. Ayırım yapmaksızın, bölmeksizin, milli sembollere başvurmaksızın ve acıyı hiyerarşik biçimde ele almaksızın tüm kayıpların isimlerini hatırlatacak bir anıt… Acının dilinin, kanın renginin olmadığını ve çocuklarının kemiklerine hiç kavuşamayan annelerin aynı sessizlikle yas tuttuğunu hatırlatacak bir anıt. Böylesi bir anıtın Brüksel'de veya Strazburg'da olmasına değer. Yarı hakikatin anıtı değil, tüm trajedinin anıtı.
*** Kıbrıs'ın, kollarında 126 beyaz gülle Muratağa’ya gidecek ve EOKA-B’ciler tarafından katledildiklerinde neye uğradıklarını anlayamayan küçük çocuklardan özür dileyecek bir Mandela'ya ihtiyacı vardır. Yine Kıbrıs'ın, Ornuda’ya gidip 80 Aşşalı’dan alçakgönüllülükle özür dileyecek bir Mandela'ya ihtiyacı vardır. O zaman barışın burada olduğunu anlayacağız...
*** Tarih oylarla yazılmaz. Birinin gözlerinin içine bakıp "Evet, ben de seni incittim" diyebilme cesaretiyle yazılır. Bu cesaret, Kayıp Şahıslar Komitesi’nde çalışanlar tarafından gösterildi. Ksenofon Kallis bana bu cesareti öğretti. Her Kıbrıslının birbirinin ailesine bir yüzük, bir haç, bir düğme, bir toprak parçası vermesinin göstergesidir. Avrupa da bu cesareti göstermeli. Çünkü bu olmadan, Avrupa Parlamentosu’ndaki anıt, bir anma anıtı değil, ikiyüzlülük anıtı olacaktır.
(FİLELEFTHEROS gazetesinde 2.11.2025’te yayımlanan Andreas Paraskos’un yazısını İngilizce metinden özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).
Andreas Paraskos, Hacıbandela'nın anıt girişimini sert biçimde eleştirdi...
Muratağa'da toplu mezar açılırken yaşanan acılar...
Muratağa'daki katliamda bu sınıftaki öğretmen ve tek bir öğrenci dışında tüm çocuklar öldürülmüştü. Şafak Nihat saklanıp kurtulmuştu. Öğretmen de köy dışındaydı...