MASALLARA KARNIMIZ TOK…*

Tamer Öncül

70’li yılların başından itibaren, Türkiye’de okuyan akraba ve arkadaşlarımızın anlattıkları; okuduğumuz kitaplar ve çalıştığımız inşaatlardaki solcu emekçilerin dayanışmacı tavırları tanıştırmıştı beni SOL’la… 

Lise yıllarında, DGD binasından çok Dev-İş’e uğramam belki de bu yüzdendi…
Haftada bir yayınlanan Yenidüzen’i geçtik; Gırgır’la bile giremezdik okula… Toplum üzerindeki baskı; okullarda da kendini gösterir; kraldan kralcı müdürlerin baskıcı tutumları öğrencilere el aman çektirirdi…
Özer Elmas, Mehmet Ömer ve Muharrem Özdemir’in ölüm haberlerini aldığımız günlerde (1976-77), Lise’nin yüksek, demir kapılarının zincirlenip; öğrencilerin cenaze törenlerine katılmaması için estirilen terörü bu gün gibi hatırlarım…
Özer Elmas’ın öldürülmesi(27 Ocak 1976) toplumda büyük bir şok etkisi yaratmış; cenaze töreni, baskılar altında bunalan toplum ve ilerici çevrelerin biriken tüm öfkesini dışa vurduğu anti-faşist bir mitinge dönüşmüştü…
Diğer yandan, yüksek öğrenim gençliğini toplum nezdinde karalamayı görev edinmiş Denktaş iktidarı için de yeni bir propaganda malzemesine dönüştürülmüştü… Türkiye’de konsoloslukla işbirliği içindeki faşist odakların, Kıbrıslı öğrencilere yönelttiği saldırılar yetmezmiş gibi; Kıbrıs’ta da aileler üzerinde baskılar artmış; “çocuklarının silahlı teröristler, kızıl Moskof uşakları olduğu, bu tutumlarından vazgeçmezlerse, ciddi zararlar göreceği” propagandasına hız verilmişti…
Daha, Özer Elmas’ın öldürülmesinin şoku atlatılmadan, (polisin manşetlerini belirlediği)  ‘Günaydın’ gazetesi tarafından hedef gösterilen Mehmet Ömer, (tuzak kurularak) öldürülmüştü(8 Mart 1976)… 12 Mart faşist darbesinin Kıbrıs’a yansımalarından nasibini alan öğrenci ailelerinin endişeleri, bu katliamla daha da derinleşmişti…
KTFD yöneticileri ise, timsah gözyaşlarının ardına saklanarak yüksek öğrenim gençliğini suçlamaktan geri durmuyordu…
Mehmet, en küçük dayımın çok yakın arkadaşı, ve köylümüzdü… Üniversiteye hazırlandığım o yıllarda, nenemin evinde sık sık karşılaştığımızı hatırlarım…
74 savaşının militarist havasından yeni sıyrılan; rejimin, “Gelen Türk, Giden Türk…” propagandasına karşı kimlik kavgasını yükselten toplumun o UYANIŞ günlerinde, biz gençler bu gelişmeler karşısında yılgınlığa düşmek bir yana daha da hırslanıyor; devrimci kavgaya daha aktif katılabilmek için üniversiteye daha arzulu hazırlanıyorduk…
Aralık 1977’de kardeşimin (Kıbrıs)Yurt arkadaşı Muharrem’in öldürülmesi bu duygularımı daha da kamçılamış; gençlerin cenaze törenlerinde içilen “mücadele andının”(bkz. Uçakla Gelen 6 Tabut, Sami Özuslu, sayfa viii.) gereklerini yerine getirmek için kendi kendime söz vermiştim…  
O günlerden bu günlere dönüp baktığımda, bu kavganın hala daha gerekli olduğunu görmek içimi acıtsa da; Taksim Gezi Parkı Direnişi’ne(ve dünya çapındaki dayanışmaya) baktıkça, insanlık adına umutlanmayı da sürdürüyorum…
Elbette ki, o günden bu güne çok şey değişti ama, insanların sömürülmesi, toplumların baskı altında tutulması, ülke zenginliklerinin ele geçirilmesi için savaşlar ve şiddet sürüyor. Toplumsal Gelişme”nin yerine kapitalist “Ekonomik Büyüme” adı altında toplumun büyük bölümünün fakirleştirilmesi; iradelerinin ayaklar altına alınmasının sürdüğü gibi…
Onlar, sömürüyü, adaletsizliği, ırkçı yalıtlamayı sürdürüp; yarattıkları BARBARLIK ÇAĞI’nı, “İletişim/bilgi Çağı” diye güzellemeye çalışırken; insanları/kitleleri apolotikleştirmeye, kimliksizleştirmeye, ve pasifleştirmeye çalışarak, “İdeolojiler Öldü” masalına sarılıyorlar…
Neymiş efendim, SOL, SAĞ diye bir şey kalmamış; emperyalizm bitmiş, yerini özgürlükçü Globalizm (yeni Dünya Düzeni) almış…
Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Asya ve Afrika’nın fakir ülkelerinde sürdürdükleri Kirli Savaşlar’da; “İlahi Adalet”, “Sonsuz Özgürlük” operasyonları adı altında sürdürdükleri çıkar saldırılarında gördük (ve görmeye devam ediyoruz) onların bu Yeni Düzen’ini…
İnsanların, SOL’da durduğunu iddia edenlerin sorumlulukları değişmedi… Denizlerin Yolunda olduğunu söyleyenlerin; Mehmetleri, Sadıkları (“gençlik heyecanıyla yapılan hatalar” genellemesiyle) küçümsemesini; ötekileştirmelerini anlamak zor…
Onların yaptığı gibi, savaşlara, sömürüye, baskı ve adaletsizliğe karşı; barış, özgürlük, sosyal adalet, demokrasi ve sosyalizm için  mücadeleden geri durmanın, hiçbir gerekçesi olamaz…
Kimse bize masal anlatmasın… 
Düşünmekten, konuşmaktan ve Direnmekten VAZGEÇMEYECEĞİZ…


 

• Perşembe Akşam, Sami Özuslu’nun “Uçakla Gelen 6 Tabut” kitabının tanıtımında yaptığım konuşmadan…