Cumhurbaşkanımsı Ersin Tatar’ın BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Kıbrıs Özel Temsilcisi Maria Angela Holguín Cuellar ile yaptığı görüşme sonrası sarf ettiği “Üçlü görüşmeye gerek yok, mal-mülk sorunları çözülmeden fayda sağlamaz” sözleri ile Hristodulis ile görüşmeyi reddetmesi, aslında Kıbrıs sorunu müzakerelerinde diplomasiye kapılarını kapattığının ilanıdır. Bu kaçış sadece siyasi bir geri adım değil, Kıbrıslı Türklerin çözüm sürecindeki aktif ve eşit özne olma iradesinin yok sayılmasıdır.
Tatar, önceleri inşaat sektöründeki yatırımcıları gerçeklikten uzak şekilde tuhaf bir yaklaşımla yüreklendirirken; bugün mülkiyet konusunda yaşanan tedirginlik ve tutuklama sorunu karşısında masadan kaçıyor. Bu tavır, Kıbrıslı Türk halkının hak ve adalet arayışına duyulan saygısızlığın somut göstergesidir.
Mülkiyet sorunu yıllardır Kıbrıs’ın en karmaşık, en sancılı meselesi. Ancak bugün geldiğimiz noktada, mülkiyet sorununu daha da derinleştiren, uluslararası standartlardan sapmayı alışkanlık haline getiren ve çözüm umutlarını tüketen asıl sorumlu, Ersin Tatar’ın izlediği siyasettir. Çözümden uzak, uluslararası hukuktan kopuk bu siyaset hem Kıbrıslı Türklerin geleceğini karartıyor hem de Kıbrıs sorununun çözümünü imkânsız hale getiriyor. Kıbrıs Rum liderliğinin karşı hamle yapmasına gerek kalmadan, daha doğrusu ona pas atarak topun kendi kalesine sürüklenmesine neden oluyor.
***
Dünyada çözülmemiş tek sorun bizimki değil. Gerek geçmişte gerekse bugün, iki veya çok taraflı problemler yeni dünya düzenini şekillendiriyor. Sıcak çatışmaların devam ettiği yerlerde bile, diplomasi ve siyasi çözüm için ısrarla yollar aranıyor. Kuzey İrlanda’da yıllarca süren müzakereler, Kolombiya’da gerilimi azaltma çabaları ve Güney Afrika’da apartheid rejiminin sona erdirilmesi bunun en somut örnekleri.
Tüm bu süreçler bize gösteriyor ki; barış ve insan haklarının sağlanması, dünyanın neresinde olursa olsun, ancak diplomasi ve diyalogdan vazgeçmeden mümkün olabiliyor. Ama Kıbrıs Türk toplumunun iradesini yok etmeye ant içmiş, kendisine dikilen elbiseyi, bedenine zarar veriyor olmasına rağmen, çıkarmaktan aciz bir cumhurbaşkanı ile bu yolda ilerlemek mümkün değil.
***
Küçük bir ada yarısında, gittikçe yoksullaşan, iş bilmez rantçı politikaların gölgesinde geleceğimizi kurabilme gücümüz gittikçe tükeniyor. Hükümetimsi yapının her icraatı ile ekonomik ve sosyal haklarımız rafa kaldırılıyor, plansız şekilde atılan adımlar sebebiyle geleceğimiz borç bataklığına saplanıyor.
Ayrıca, manipülasyona dayalı ve yanıltıcı siyasi propagandanın bu kadar yoğun kullanıldığı başka bir dönem hatırlamıyorum. Özellikle “başbakanımsı” Üstel için bir süredir adeta oya gibi işlenen bir algı yönetimi yürütülüyor ki, bunun profesyonel ellerden çıktığı açıkça görülüyor. Eğer bu ülkede yaşamıyor ve yalnızca bazı basın organları ile başbakanlığın resmi sosyal medya hesaplarını takip ediyorsanız, kolaylıkla ‘Alice Harikalar Diyarında’ yaşıyormuşuz gibi bir izlenime kapılabilirsiniz. Ancak o haberleri okuduktan sonra markete girip alışveriş yapmaya kalktığınızda, yaratılan büyü anında bozuluyor. Kasaya geldiğinizde ise gerçeklik, tokat gibi yüzünüze çarpıyor.
***
‘Küstüm oynamam’ ve ‘ben yaparım olur, çıkar çevreleri doyar’ yönteminde ısrar eden bu zihniyet, hem cumhurbaşkanlığında hem hükümette halkın haklarını, umutlarını ve geleceğini hiçe sayıyor. Ne içte ne dışta varlık gösterebiliyoruz. Dünyayla buluşamıyoruz, insan hakları standartlarından giderek daha çok uzaklaşıyoruz.
Kıbrıs sorununun çözümü tüm sorunlarımızı bir anda ortadan kaldırmayacak. Ama bu zihniyetle, bu yönetimle devam etmek; Kıbrıslı Türklerin geleceğini, haklarını ve özgürlüklerini daha da derin bir çıkmaza sürükleyecektir. Artık sona geldik.
Barış ve adalet isteyen herkesin bu gerçeği görmesi gerekiyor. Kıbrıs’ta gerçek barış; kararlı ve halkının yanında duran bir liderlikle mümkün olacak. Bugünün ‘liderliği’ diplomasiden kaçıyor, çözümü rafa kaldırıyor. Biz ise, Kıbrıslı Türk halkı olarak, hak ettiğimiz barışı, adaleti ve insanca yaşamı talep etmekten vazgeçmeyeceğiz.