Maraş – Maraş - Maraş

Erdinç Gündüz

Bu günlerin ana konusu Maraş oluverdi.   Ama fazlaca takmayın kafanıza.  Hızlı gelişmelerle, başka başka sürprizlere hazırlayın kendinizi….  Benden söylemesi.

***

Bir süre önce, Maraş’la ilgili olarak yazdıklarım bazı okuyucuların hayli ilgisini çekmişe benziyor.    Bazıları  “Kapalı kalsaydı daha mı iyi olurdu ?” derken, yaşıtlarım oldukları  belli olan bir kesim de kendi anılarını yazıya döktüler. Bunları okurken, benimkiler de tazelendi.

***

1974 öncesinde, Mağusa’da müzik yaptığımız sıralarda,  Maraş, çok sıkça uğradığımız bir yerdi. Asıl nedeni, müzik grubuyla ilgili her türlü ihtiyacımızı karşıladığımız bir müzik mağazası’ydı. Ama, alış-verişimizi tamamladıktan sonra, özellikle sahil yoluna gitmek, bir ‘Cafe’de oturmak veya zamanımız varsa, bir yerlerde oturup bir yemek yemek de alışkanlık haline gelmişti.  Hatta, bu geziler sırasında, müziksever  birkaç Rum genci ile de tanışmış arkadaş olmuştuk.  Bir müzik topluluğu olduğumuzu öğrendiklerinde, çalıp-söylediğimiz yere gelmek istemişler ama hisar içine girmelerine izin verilmemişti.  (Biz Maraş’ta elimizi kolumuzu sallayarak gezebiliyor, dilediğimizi yapabiliyorduk ama  Türkler, Rumların surlar içine girmesine izin vermiyordu.)

***

Galiba 75 (76 da olabilir)  yılıydı.  Görevlendirildim. Görevim, Maraş’ta işe yarayabilecek (!)  müzik aletlerinin toplanmasına yardımcı olmaktı. ‘Müzik Aletleri Toplama Ekibi’ne (!!!) dahil oldum. Ekipte, bende başka, bir de, (hangi Bakanlık olduğunu hatırlayamıyorum) galiba Maliye Bakanlığı görevlisi ve birkaç da hamal vardı.

Bize tahsis edilen kamyonla, Maraş kapısına (!!!) vardığımızda bizi bir Başçavuş ve birkaç asker karşılamış ve görev  (!)  hemen başlamıştı.

***

Savaş sonrasındaki,  ‘Hayalet Şehir’le tanışmam böyle başladı. Güzelim Maraş’la ilgili anılarım,  daha ilk anda karşılaştığım manzara ile darmadağın olmuştu. 

Önce,  bildiğim müzik dükkanlarından başladık.  Bulduğumuz her enstrümanı  toplayıp kamyona yüklüyorduk.  Ardından sıra piyanolara geldi.  Müzik mağazalarında pek bulamamıştık.  Piyanolar için ana kaynak birkaç müzik okulu oldu. Sonra evlere girmeye başladık. Bazı evlerde de bulduklarımızla Maraş’tan kaç adet piyano çıkardığımızı tam olarak hatırlayamıyorum. Net olarak hatırladığım, dolanmalarımız sırasında bizim ekibe bir de askeri kamyonun katıldığı, Başçavuş’un emri ile 4-5 piyanonun ve müzik mağazalarından topladığım müzik aletlerinin bir kısmının  da o askeri kamyona yüklendiği…

Bizim kamyona yüklenen her şey, tam listesi ile birlikte, ilgili (?) yere teslim edilmekteydi. Ama askeri kamyona yüklenenlerin nereye gittiğine dair bir fikrim yoktu.  Sadece, daha sonraki günlerde, dedikodu olarak,  piyanoların, o zamanki Ercan Havaalanın’dan bir askeri kargo uçağıyla Türkiye’ye gönderildiği;  bir müzik grubu için mükemmel sayılacak tam bir set alet adavatın da, o sıralarda bir milli gün nedeniyle düzenlenen bir balo için, özel olarak davet edilen Ersen-Dadaşlar’a hediye edildiği bilgisi…

***

Bizim ekibin resmen (!!!) topladıkları yanında, gayrı-resmi (!!!) olarak alınıp götürülenlerle ilgili fazlaca bilgim yok.  O ‘ganimet’ döneminin koşulları içinde,  -doğrusunu isterseniz-  bilgi edinme gereğini de duymadım. Çünkü o dönem, ‘kapanın elinde kalır’ dönemiydi.

Maraş’la ilgili çok daha önemli anıları olanlar da vardır muhakkak.  Anlatırlarsa öğreniriz…


Sokak Ağzı

“Ers’in hevesi kursağında mı kalıyor acaba ? O Maraş’ı Las Vegas yapacaktı. Şimdi mal sahiplerine çağrıda bulunuluyor.”

***

“Yani siz demek istersiniz ki erken seçime gidilirse gene aynı oyunlar oynanmayacak ?”

***

“Maraşın sahilini açtık. Şimdi sıra evlerdee, apartmanlarda, otellerde, dükkanlarda.”

***

“Maraş’ı anlatıyorsunuz. Ben kamyonlar dolusu içkinin asker kontrolünde kaçırılışına tanık oldum Erdinç Bey. Kime bilmem ama ?”

***

“Maraş’ın soyulmasından milyonlar kazananlar oldu. Bir süre de rüşvet yiyen subay  vardı.”


Anlayana

“Savaş hırsızlar yaratır, barış da o hırsızları asar.” (George Herbert)