Mangal özgürlüğü…

Tayfun Çağra

Akıncı ve Anastasiadis, Lute’la defalarca görüştüler, bir mekik diplomasisi oldu ama ortada yine birşey yok.

Galiba en doğru özet ve de konuyla ilgili başlık güney basınında da yazıldığı gibi;

“Ne uzlaştılar, ne bitirdiler”

***

Artık liderlerin görüşmeleri, bazı diplomatik girişimler eskisi gibi ilgiyle karşılanmıyor her iki toplumda da…

Gerçi daha önce de Kıbrıs’ın güneyinde ilginin olduğunu söylemek de çok doğru olmaz.

Öyle olsaydı 2004 referandumu rakamları en azından daha farklı olurdu. 2004 sonrası bazı zirveler, bazı uzlaşılan, yazılan ama bir türlü sonuca da gidilemeyen noktalar da çok ilgiyle takip edildi demek de doğru değil.

***

Şimdi son haftada yapılan görüşmelerin sonucunun da umutla beklendiği, heyecan yarattığını söylemek de herkesin farkında olduğu gibi yine doğru olmayan bir yaklaşım olur.

Neden?

Alışılmışlık!

Şimdiye o kadar yapılan sayısız görüşmelerin sonucunda yaşanan hayal kırıklıkları artık beklentilerin boşa olduğunu gösterdi.

İnsanlar artık umutlanmak ve sonuçta bir daha hayal kırıklığı yaşamak istemiyorlar.

***

Öylesine bırakmışlar Kıbrıs sorunundaki gelişmeleri izlemeyi…

Varsa birşeyler liderler konuşsun, bize de sonucu bildirsinler gibi bir yaklaşım var.

Bölünmüş, bir tarafının dünya üzerinde olmadığı bir Ada’da normal bir hayat varmış gibi yaşamaya devam ediyoruz. 

Yapacak birşey de yok galiba!..

Gülüyoruz, eğleniyoruz, gençlerimiz clubları dolduruyor, mangallarımız boş kalmıyor, restoranlarımız doluyor, hatta kumarhaneler bile günlük zaman geçirilecek mekânlar haline geliyor… Kontrol noktalarında sıkışıklık yaşanacak kadar geçişler yaşanırken, kimlik göstermeler, ayrı sigorta çıkarmalar normal hale gelirken o zaman bu uğraşın gereği ne?

Heşey yolunda giderken! neden ille de liderler görüşecekler, uzlaşı sağlayacaklar, Kıbrıs birleşecek, bir bayrak, iki ayrı yönetim ama bir üst yönetim olacak diye çabalayacaklar…

Gereği var mı ki!

Yoksa neden yok!

Varsa neden var!

Bu soruların cevaplarını tekrar tekrar aramakta yarar var.

Bir sorunun altına yazılacak cevapların miktarı azaldığı zaman diğer sorunun arkasındaki kalabalık daha güçlü hale gelecektir.

Yani “çabanın gereği yok” diyen tarafın gerekçeleri çoğalırsa diğer taraf zayıflar, “çabanın gereği var” diyen tarafın gerekçeleri çoğalırsa da diğer tarafın gerekçeleri çöker.

***

Yukarıda yazdığım gibi hayat gayet normal gidiyor gibi görünüyor… Tatile de gidiyoruz ama o tatil için AB pasaportu istiyoruz tabii… İhracat yapmak istiyoruz ama tanınmışlık da aranıyor tabii… Spor yapmak istiyoruz ama “siz kimsiniz” diye soruluyor… Şarkı söylemek istiyoruz ama “sizi tanımıyoruz” diyorlar… Okumak istiyoruz ama yine AB yurttaşı olmak avantajı arıyoruz…

Yani bir gariplik var sanki!

Sanki de böyle ‘mangal yakma’ özgürlüğüyle olmuyor gibi…


Öncesi ve sonrası

Kontrol noktalarında kalabalıklar günden güne artıyor… Önceleri sadece Kıbrıslı Türklerin yoğunlukla kullandığı geçiş noktaları artık Kıbrıslı Rumlar tarafından da yoğun olarak kullanılıyor… Bu yoğun kullanımın nedeni TL’nin değer kaybetmesi, euro’nun tabii ki TL karşısında güçlü durması… Herkesin bildiği gibi Kıbrıslı Rumlar artık akaryakıtını Kıbrıs’ın kuzeyinden alıyor… Daha doğrusu Lefkoşa’da oturanlar… Diğer bölgelerden gelip arabalarına akaryakıt doldurmak çok mantıklı olmasa gerek… Bu iş Lefkoşa’da oturan Kıbrıslı Rumlara yaradı. Özellikle geçiş noktaları yakınındaki akaryakıt istasyonları güney plakalı arabalarla dolup taşıyor… Zaten kontrol noktalarındaki plakalar da bunu söylüyor. Sadece akaryakıt değil, saç kesimi için de gelenler var. Artık berberlerimizin de işleri arttı! Alışveriş ve yeme içme sektöründe de Kıbrıslı Rumların daha sık göründüğünü söyleyebiliriz… Kumarhanelerde zaten vardılar, onu söylemeye gerek yok. Peki neden? Önceleri bölünmüşlük, yerleşikler!, Türk askerinin varlığı nedeniyle geçmediğini söyleyenler, milliyetçilik ve duygusallık gerekçeleri sunanlar TL’nin erimesinin fırsatını kullanırken o gerekçeler geçerliliğini yitiriyor mu? Peki bizde milliyetçilik naraları atanlar, “Rumdan dost, domuzdan post olmaz” diyenler, “KKTC’yi ilelebet yaşatacağız” diyenler, Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu alırken o düşüncelerinden vaz mı geçiyorlar? İki taraf için de daha mantıklı ve gerçekçi davranmakta yarar var galiba!.. Şimdi olduğu gibi bazı şeyler hatırlatıldığında çok hoş olmuyor… 


Merak!

Kudret Özersay’a bir soru daha; Dörtlü koalisyonu terkederken, hükümeti yıkarken gerekçe gösterdiğiniz Serdar Denktaş’ın usulsüz şekilde oğluna üniversite arazisi ihdas etmesiydi… Böyle bir hükümette bulunmak istemediğinizi söylemiştiniz. Şimdi BRT’de işe gelmeyenlerin terfi almalarını hangi usül ve/veya hakkaniyete sığdırdığınızı merak ettim!


Sessiz onay

“Fuhuş yasadışı olmasına rağmen, gece kulüplerinde çalışan kadınlar haftalık olarak cinsel yolla bulaşan hastalıklar için sağlık kontrolünden geçirilmektedir. Bu, fuhuş sektörünün varlığının kabulü ve sessiz onayıdır.” 180 ülke için hazırlanan İnsan Ticareti Raporu’nda KKTC için yukarıdaki cümle yazıldı. Fazla söze gerek var mı?


Her zaman yapamadığım şeyi yapıyorum, onun nasıl yapılacağını öğrenmem için.  
Pablo Picasso