Mali disiplin yetmez refah da lazım

EKONOMİ SOHBETLERİ

 

 

Ertuğrul Akbel Trading Company Ltd Direktörü Erhan Akbel ile birlikteyiz bu hafta. Ekonomik durum önemli ancak Ada ekonomisi bir şekilde düzelir, peki ya kaybettiğimiz değerler diye soruyor Erhan Akbel. Kemer sıkmakla, giderleri azaltmakla sorunlar çözülmez diyen Akbel, gelirlerin arttırılması gerektiğine dikkat çekiyor...

Mali disiplin yetmez refah da lazım

Dilek ÖNCÜL

 

·        Yenidüzen: Akbel Exclusive bünyesinde ne gibi ürünler pazarlıyorsunuz?

·        Erhan Akbel: 1993 yılında Siemens’in ithalatına başladık. Şirketimizi kurduktan sonra ilk ithal ettiğimiz ürün Siemens’ti. 2008 yılında inşaatını bitirip kullanıma açtığımız mağzamıza Akbel Exclusive adını verdik ve bu çatı altında çeşitli ürünlerin temsilciliğini yapıyoruz. Beyaz eşyanın yanına Lineadecor mutfağı ekledik. Mobilya sektöründe Kaza mobilya ile çalışıyoruz şu anda. Bunun yanında Loewe markalı televizyonları getiriyoruz. General Electric buzdolablarını getiriyoruz. Sub-zero Wolf; Amerika’nın şu anda en üst grubunun beyaz eşyalarını getiriyoruz. En son girdiğimiz iş, ısı pompaları. Merkezi ısıtma-soğutma sistemi, Nibe marka.

 

·        YD: Isı pompaları hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?

·        Akbel: Isı pompaları, Avrupa’da ve Dünya’da çok yaygın bir şekilde kullanılıyor. Aslında 1948 yılından beri kullanılıyor. Ancak 1960 yılına gelindiğinde, ilk kurulum maliyeti yüksek olduğundan, petrol ve benzeri yakıtların fiyatlarının ucuzluğundan da dolayı ısı pompaları pek ilgi görmedi. 1970 yılındaki enerji krizinden sonra ısı pompaları tekrar gözde halini almıştır. O yıllardan bu yıla devamlı gelişmiştir ve şu anda Dünyada çok satılmaktadır. Bizim çalıştığımız firma 54 ülkede ısı pompaları satıyor. Bunların özelliği merkezi ısıtma soğutma ve sıcak su sistemidir aslında. Evinizin kışın ısınması yazın soğuması ve sıcak su ihtiyacı tek bir cihazdan sağlanıyor. Ev veya işletmeler, büyük oteller için uygun. Metre karesi ne kadar büyük olursa olsun farketmez, her yerde kullanılabiliyor ısı pompaları. Pompalar; hava kaynaklı, toprak kaynaklı ve su kaynaklı. Küçük işletmelerde ve evlerde genelde hava kaynaklıyı kullanıyoruz çünkü kurulum maliyeti yüksek olduğundan dolayı toprak ve su kaynaklı olanlar pek tercih edilmiyor. Ancak evlerde veya küçük işletmelerde kurduğumuz hava kaynaklı ısı pompaları da 1 kilowatt çektiği elektrikle 3.6-3.8 kilowatta kadar enerji elde ediyor. Yani biz bir binayı ısıtmak için 4 birim elektrik istiyorsak bunun 1’ini şebekeden çekiyoruz, diğer geri kalan 3 birimini havadan aldığımız enerji ile sağlıyoruz.

“ISI POMPALARI İLE %75-80 TASARRUF”

 

·        YD: Isı pompaları ev ve ülke ekonomisine nasıl katkı sağlayacak?

·        Akbel: Bu yılın 19 Temmuz’unda deneme olarak kendi binamıza kurduk. Test ettik ve gördük ki, benim ofisimdeki klima 40 metre karelik yeri soğuturken 2.20 kilowatt elektrik çekiyor, aşağıda kurduğumuz ısı pompası cihazı ise 210 metre kareyi soğutmak için 1.45 kilowatt çekti. Düşünebiliyor musunuz aradaki farkı. Oldukça enerji tasarrufu sağlıyor. Bunun tabii ekonomiye katkısı ne olur... Bir kere ekonomiden önce, her şeyden önce %100 çevreci. Gelecek nesillere daha iyi bir Dünya bırakmak istiyorsak çevreye de dikkat etmemiz gerekir. Bu sitemde hiçbir atık madde yok. Karbondioksit gazı salınımı yok. Ozon tabakasını etkileyen sera gazı salınımı yok. Bunun neticesinde çevreyi kirletmeden evinizde %100 konfor, %100 çevreci bir cihaz kullanıyorsunuz; %75-80’e varan da enerji tasarrufu yapıyorsunuz. Ekonomiye katkısı ise kullanımı arttıkça elektriğe olan bağımlılığımızın da gün geçtikçe azalması olacak. Toprak ve su kaynaklı olanlar %90’a kadar tassarruf sağlıyor. Bu, otellerde, büyük fabrikalarda, büyük işletmelerde büyük bir enerji tasarrufu sağlayacak. Çünkü toprakla su, enerjiyi daha iyi tutuyorlar. Kışın dışarısı sıfır derece olsa bile toprağın altı 16 derece. Bu dereceyi ısı pompasına taşıyorsunuz, eksik kalan tamamlanıyor ve %90 enerji tasarrufu sağlıyor. Bazı otellerin 1 milyon euro civarında gaz, elektrik harcamaları var yıllık. Bu cihazla 180 bin euroya düşüyor. Bunun kullanımı yaygınlaşırsa, ki dediğim gibi pek çok Avrupa ülkesinde şu anda yaygınlaştı, genel anlamda %60-70’lere varan bir enerji tasarrufu sağlanabilir. Hem bireysel anlamda kişilere faydası oluyor hem de devletin elektrik üretimi azalıyor.

“GÜMRÜK İŞLERİ PRATİKLEŞTİRİLMELİ”

 

·        YD: Ürünlerinizi ithal ederken ne gibi sorunlar yaşıyorsunuz?

·        Akbel: KDV’de sorun yok gibi. Rum kesimi ile bizim aramızda çok büyük bir fark yok KDV’de. Hatta onların galiba %18’dir, bizim %16’dır KDV’miz. Yani KDV olarak bir sıkıntımız yoktur ama bazı ürünlerde işte ekstra fon biniyor mesela. Bunlar tabii maliyetleri arttırıyor. Müşterilere daha pahalı olarak yansıyor ürün. Onun dışında, gümrükte işleyişin yani sistemin biraz daha hızlı biraz daha pratik hale getirilmesi en büyük dileğimizdir. Çünkü hala daha eski sistemi kullanıyoruz. İşte malınız geliyor, gidip gümrükçü alacaksınız, götüreceksiniz deponuza. Onun kontrolünde açacaksınız, indireceksiniz, bindireceksiniz, bu tip şeylerle uğraşıyoruz. Oysa bugün Avrupa’da bilgisayar sistemine geçilmiştir. Siz beyan ediyorsunuz şu kadar ürün geldi diye, koyuyorsunuz veya kendiniz çekiyorsunuz antrepodan. İçeriye bildiriyorsunuz, paranızı yatırıyorsunuz. Arada bir kontrol ediliyor. Tabii teminat yatırılıyor devlete ki herhangi bir sıkıntı olduğunda o teminat ile karşılansın. Herhangi bir sıkıntı olduğunda da zaten cezanı keseceksin. Yani bunun kontrolü zor değil. En büyük isteğimiz gümrüğün daha pratik hale gelmesi.

“EN BÜYÜK SIKINTILARDAN BİRİ KARŞILIKSIZ ÇEK”

 

·        YD: Ticaret Odası’nın katkı koyabileceği noktalar var mı?

·        Akbel: Geçen yıla kadar Ticaret Odası Meclis üyesiydim. Tabii şimdi Ticaret Odası olarak her zaman tavsiyelerimiz oluyor. Ben Meclis üyesiyken gördüğüm şuydu; çalışmalar yapılıyor ama hükümet kademesine gittiği zaman hiçbir zaman kaale alınmıyor. Göz ardı ediliyor ya da tepki çekeriz diye yapılamayan pek çok şeyler vardır. Bugün mesela ekonominin en büyük sıkıntılarından bir tanesi karşılıksız çek. Ticaret yapıyorsunuz, çek alıyorsunuz, çek karşılıksız çıkıyor. 5-6 sene oldu, mahkemeye verdim, hiçbir şey çıkmıyor. Bu konuda yasalarımızın artık düzeltilmesi gerekir. Bana karşılıksız çek veriliyorsa bunun bir şekilde tazmin yoluna gidilmesi lazım. Ama 8 sene 10 sene benim beklemem lazım ki sonuçta yine bir şey çıkmıyor. Artık karşılıksız çek çıktığı zaman mahkemeye gitmek istemiyorum. Bugün Amerika’da karşılıksız çek verdiği zaman bir daha çek alamaz kişi. Kirasını yatırmadığı takdirde bir daha ev kiralayamıyor. Bizde şu anda en büyük iş kaynağı karşılıksız çek yazma oldu. Çünkü bunları engelleyici yasa yok. Ne oluyor; yaptığınız işten de keyif almıyorsunuz. Müşteri geliyor size, alış-veriş yapacak, çek yazmak istiyor. Kabul etmiyorsunuz. Bu insanların yüzünden namuslu vatandaş da mağdur oluyor. O nedenle yaptığımız işten de keyif almıyoruz.

 

·        YD: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

·        Akbel: Ben yaşadığım şehirde pisliğin içinde yaşıyorsam, mutsuz isem, dertlerin dışında konuşacak bir şey kalmadıysa, bu ülkede niye yaşayım. Ben çocuklarıma hep okuyup buraya geleceksiniz diyordum şimdi artık gittiğiniz yerde cazip bir teklifle karşılaşırsanız dönmeyin geri diyorum. Onları buraya çağırmak haksızlık. Sadece insanları sıkarak ekonomi düzelmez, refah da vermek gerek. Bu ülkede yaşadığı için mutlu olması lazım insanların. Ama pisliğin içinde sıkıntı, stres. Bu mudur insanlara vereceğimiz. Ben kendi şirketimde sabahtan akşama işimin başındayım. Müşterim memnun olsun diye çaba harcarım. Bir şey olursa uykum kaçar. Ben şirketimde böyle düşünürsem başımızdaki hükümetin de vatandaşı bu şekilde düşünmesi lazım. İnşallah bu yaşadığımız Adada birbirimize sevgimiz, saygımız artar. İnşallah daha iyi günlerde daha iyi bir hayat yaşarız.

 


 “2008 yılından beri satışlarda düşüş var”

 

·        YD: Ülkedeki ekonomik durum satışlarınızı nasıl etkiliyor?

·        Akbel: Satışlarımız 2008 yılından  bu yana  devamlı bir kan kaybına uğramıştır. İnsanların alım gücü düştükçe satışlarda belirgin bir azalma olmaktadır. Bunun, hükümetimizin uygulamış olduğu ekonomik programlar, maliyeyi disiplin altına almaya çalışması ile ilgisi var. Tabii mali disiplini biz de istiyoruz. Bugün Dünyaya da baktığımızda Avrupa ülkelerinde; İtalya, İspanya, Portekiz, Yunanistan’da, Kıbrıs Rum kesiminde de sorunlar yaşanıyor. Evet belirli bir sıkıntı çekilecek. Herkesin çekmesi lazım. Herkesin elini taşın altına koyması lazım ama benim görüşüm ekonomik programı yaparken işte maaşlardan kesinti ya da hep böyle kemer sıkma politikasının yanında bu kadar güzel bir ülkemiz var, bu ülkemizi nasıl daha cazip bir hale getirebiliriz, nasıl pazarlayabilirizi de düşünmek lazım. Kıbrıs adasını biz cazibe adası haline getirmemiz lazım. Yani bizim giderlerimizi kısacağımıza gelirlerimizi arttırma yoluna gitmemiz gerek diye düşünüyorum. Talep arttıkça tabii ki insanlar da belli yatırımlar yapacaklardır. Çünkü bugün yatırım yapıyorsunuz karşılığını alamıyorsunuz. Üretim yapıyorsunuz, satacak yer bulamıyorsunuz. Bugün Türkiye’ye bile satmakta zorlanıyoruz ürettiklerimizi. Elimizde böyle bir cevher var; Akdeniz’in en temiz denizi bizde, sapsarı yumuşak kumları bizde. Türkiye de buraya yatırım yaparken sadece Casinoculara para kazandıracak yatırımlar değil çevreyi, turizmi canlandıracak yatırımlar yapması lazım. Evet, giderleri kısmak lazım, maliyeyi disiplin altına almak lazım ama gelirlerimizi de arttırmamız lazım. Bu gerek üretimle gerek turizmle olacak. Bunun için de tabii Türkiye’den hazır para değil buraya yatırım istiyoruz. Türkiye’den Kıbrıs’ın tanıtımını yapmasını istiyoruz. Türki Cumhuriyetleri için belki de Kıbrıs Adası bir cazibe merkezi olabilir. 

 


 

 “Ben Kıbrıs’ın fanatiğiyim”

 

·        YD: 2013-15 Ekonomik programına son şekli verildi. Sorunlara çare olacak mı?

·        Akbel: Bu ekonomik kriz döneminde ne yazık ki etik değerler, ticari ahlaki değerler nedense yavaş yavaş hep terkediliyor. Gittikçe büyüyen bir yozlaşma var. Esas büyük tehlike orda bence. Ekonomi Ada ekonomisidir, bir şekilde düzelir ama kaybettiğimiz değerler nasıl geri gelecek. Ya da acaba geri gelecek mi? Esas bunu sorgulamamız lazım. Ben Kıbrıs’ın fanatiğiyim, çok severim. Ben bile bugün artık bu ülke yaşanmaz hale geliyor, buradan nereye giderim diye düşünmeye başladım. Bir baktığınızda insanlar mutsuz, huzursuz, ne olacağını bilmiyor. Yaşım 50’ye yaklaştı. Doğdum büyüdüm Kıbrıs meselesi; anlaşma olacak mı olmayacak mı. Bugün bir arkadaşımızla bir araya gelsek iki dakika sonra Kıbrıs’ın durumu ne olacak, ekonominin durumu ne olacak, Lefkoşa’nın hali ne olacak diyoruz. Pisliğin içinde yaşıyoruz, hep  bunları konuşuyoruz. Yurt dışına gittiğimizde insanlarla sohbet ettiğimiz zaman sudan çıkmış balığa dönüyoruz. İnsanlar kültürden bahsediyor, kitaptan bahsediyor ama biz bir araya geldğimizde hep sorunlardan bahsediyoruz ve daha beter moralimizi bozuyoruz. Yani insanlarda müthiş bir moralsizlik, mutsuzluk vardır. Kaybettiğimiz etik değerler vardır. Bunları nasıl geri kazanacağımızı da düşünmemiz lazım. Yani esas tehlike orda. Bir yandan ekonomimizi düzeltirken diğer taraftan kaybettiklerimizi de düzeltmemiz gerekir.

Bir cümleyle

Ekonomi: İşleyen bir ekonomi=mutluluk

Para: Araç

Döviz: TL dışında her şey

Yatırım: Ülkemizde bizi ümitsizliğe götüren araç

Hükümet: Etkin bir hükümet

Özelleştirme: Doğru koşullarla olmalı

Ticaret Odası: Daha etkin olmalı

Medya: Demokratiktir, devam etsin

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri