MAKAM VE ONUR

Sami Özuslu

Dünya nüfusunun yüzde 80’i Kıbrıs’ın haritadaki yerini bilmez. Kuzey Kıbrıs’tan, hele KKTC’den haberdar olan çok az insan bulursunuz.
Gelin görün ki bu küçücük, tanınmamış, cürmü kadar bile yer yakamayan, uzaktan bakılınca Türkiye’nin bir mahallesi olarak algılanan toprak parçasında ‘koltuk hırsı’ tavan yapmış durumda…
O kadar karardı ki bazı gözler, diğer bütün değerler solda sıfır kaldı, önemsizleşti, unutuldu, yitirildi.
Varsa yoksa bir ‘makam’, bir ‘mevki’, bir ‘sıfat’ sahibi olmak…
Yaşam felsefesi böyle olunca, gerisi zaten geliyor.
‘Hizmet aşkı’, ‘vatan millet’, ‘toplumsal değerler’ ve sair kılıflar o hırsın varlığını gözlerden saklayamıyor.
Her hal ve tavır kendilerini ele veriyor.
*  *  *
İnsan ömrü sınırlıdır. Bu sürede bir yolculuğunuz olur. Sonra da herkes gibi ölüp gidersiniz.
Kimileri bunu bile unutabiliyor.
En yakınındakini bile ‘çiğneme’, ‘ezme’, ‘yeme’, ‘yok etme’, ‘temizleme’ siyasetin ‘olmazsa olmazı’ haline gelmişse, bunun bir sebebi olmalı.
Cenaze namazında dökülen gözyaşları ve sallanan nutuklar, gözü hırstan kör olmuşların yaptıklarını gömmüyor toprağın altına…
Herkes yaptığıyla bir şekilde anılıyor, biliniyor.
Haksızlığa uğrayanlar, bir köşeye fırlatılanlar, yok farz edilenler, hiçleştirilenler, karalananlar, ötekileştirilenler, sürülenler, dışlananlar da ihanete uğramışlığın acısını çoğu zaman kendi içinde yaşıyor.
*  *  *
Hayatta değerler önemlidir. İlkeli durmak, rüzgara göre savrulmamak bir karakter meselesidir.
Çıkarı için en yakınını dahi satanlar vardır ve onlardan etrafta bolca vardır.
Siyaset kurumu kamuoyu nezdinde dibe vurmuş durumdadır. Çoğu siyasetçinin bundan bir rahatsızlık duyduğunu zannetmiyorum.
Bir yandan Türkiye’nin artan etkisi nedeniyle giderek silikleşen, anlamsızlaşan, etkisiz eleman haline gelen yönetim mekanizması, diğer yandan da bir hastalık haline gelmiş makam, mevki, sıfat hırsı siyaseti daha da istenmez bir noktaya sürüklüyor.
Aslında bu bir ‘taktik’ bile olabilir.
İlkeli, dürüst, dik durabilecek insanlar siyasetten elini eteğini çekiyor.
Sonuçta ne mi oluyor?
Meydan hırs küplerine kalıyor!
**
Usta sanatçı, merhum Levent Kırca’nın Türkiye TV’leri için çektiği ‘Olacak O Kadar’ skeçlerinden biri geliyor aklıma sık sık…
Kendisine rüşvet teklif edilen –muhtemelen- bir kamu görevlisi ya da siyasinin vicdanı ile hırsları arasındaki tercihi anlatıyordu oyun…
Bir James Bond çantası içerisinde sunulan yüklü rüşveti önce kesinlikle reddeden adam, kendi iç dünyasında ikilemler yaşayıp duruyor, bir yanı ‘onur’, diğer yanı ise ‘çanta’ diyordu.
Ve finalde ‘onur’dan vazgeçerek çil çil paralarla dolu ‘çanta’yı kapıp, rüşvetin karşılığı neyse onu yerine getirmeye koyuluyordu.
Bunun adına ‘alış-veriş’ de denilebilir.
Alan ve satan yani…
Mal gibi…
Makam ve onur…
İkisi bir arada olabilir pekala…
Yeter ki ‘satış’ olmasın arada…
Ne dostlar olsun satılan, ne de ilkeler…