Lütfi Özter’in ardından…

Serhat İncirli

Değerli büyüğümüz Lütfi Özter’i kaybettik…
Kıbrıslı olmanın en güzel yanı, siyasi düşünceleriniz farklı olsa da, büyüklerinizi çok seviyor olmanızdır…

-*-*-

Sendikacı, mücahit, öğretmen, yazar, gazeteci Lütfi Özter ile görüşlerimiz çok farklıydı.
Yaşça çok büyüğümüzdü…
Ve karşılaştığımızda, zaman zaman sohbet ettiğimizde - ki belki de iki yılı aşkın süredir hiç sohbet etmedik - o saygıyı asla yitirmedik.

-*-*-

Ölüm haberini, gazeteci büyüğümüz Ahmet Tolgay’ın sanal paylaşımından öğrendim…
Ahmet beyin Lütfi Özter ile ilgili paylaşımındaki şu ifadelerini okuyunca, utandım…
Ahmet Tolgay’ın yazısından alıntı yaptığım “utanç” cümleleri şöyle:
“… Hastalığının ilerlediğini ve ölüme yaklaştığını duyumsayınca bu devletin yetkililerine giderek gereken özel tedavisi için özel bir hastanede tedavi görmek istediğini bildirdi, yardım rica etti… Ona verilen soğuk yanıt şuydu: ‘Buna doktorlar karar verir!’..” 

-*-*-

Elbette kimseye ayrımcılık yapılmamalı!
Elbette “özel” demek, “parasını ödersin, olur kardeşim” uygulaması demektir…

-*-*-

Kapitalizmin gözü kör olsun…

-*-*-

Ancaaaaaak; bu “utanç” bilgisinden çıkarmamız gereken bazı sonuçlar var:
Birincisi; merhum Lütfi beyin de, sevgili Ahmet abimizin de sıkı sıkıya savunduğu KKTC’de sağlık sistemi tıpkı yangınlarda olduğu gibi “Allah’a emanettir.” Kimsenin devletin sağlık hizmetine güveni kalmamıştır.
Ancak ikinci konu “utançların utancı”dır.

-*-*-

Ne midir ikinci konu?
Hemen aktaralım: Bazı “kişilerin”, hem de “devlet yöneticisi olan seçilmiş ya da seçilmemişlerin”, en küçük bir rahatsızlık durumunda, derhal özel hastaneye kaldırılıyor olmasıdır… Ve tabii ki “masrafının da devletten ödenmesidir”…

-*-*-

Devletin ödemesi nasıl bir şeydir?
Merhum Lütfi Özter büyüğümüz ve Ahmet Tolgay abimizin ödediği vergilerle torpilli devlet büyüklerinin, kendi yönetimlerindeki hastane veya hastanelerden değil, özelden sağlık hizmeti almış ya da hala alıyor olmalarıdır…

-*-*-

Ve bir üçüncü sonuçtan da bahsedelim müsaadenizle:
“Bir devlet yetkilisi, bir bakan, rahatsız olduğu zaman eğer devlet hastanesinde değil de özel hastanede tedavi görüyorsa, görevinden istifa etmek zorundadır…”

-*-*-

KKTC Devleti’nin başısınız, hasta oldunuz, özelde tedavi göremezsiniz…
KKTC’nin bakanısınız; çocuklarınız Kıbrıs Cumhuriyeti’nde eğitim alamaz…
KKTC’yi savunan bir vekilsiniz; Larnaka’dan uçamazsınız…

-*-*-

Lütfi Özter’e Allah’tan rahmet, ailesine, tüm Baflılara ve sevenlerine başsağlığı dilerim…

-*-*-

Ancak yeri gelmişken şunu da eklemeden edemeyeceğim; “Yangın felaketinde Kıbrıs Cumhuriyeti’nden hava yardımının gecikmesine sebep olanlar; İsrail’den uçak talebi konusunda yalan söyleyenler ve dönüp bir teşekkür etmekten korkanlar, aha hasta oldukları zaman özel hastaneye yatanlardır…”
Ne mi diyeyim?
Allah iyiliklerini versin tabii ki!


İzrail değil İsrail!

Bu yazıyı yazdığım saate kadar çok bekledim…
Neyi mi?
Ersin Tatar’ın veya “ofisinin”; “Allah ile temasa geçtim, yağmur yağdırdı” ya da “Cumhurbaşkanımız Allah ile görüştü, yağdır Mevlam su talebinde bulundu, başvurusu kabul gördü” şeklinde bir açıklamayı!
Yapmadılar!

-*-*-

Kıbrıs Cumhuriyeti’ne teşekkür edemedi…
Etmesi gerektiği gibi etmedi…
İsrail’e teşekkür etti.
Ama ülkenin adını yanlış biliyor, birileri “düzeltsin”…
“İzrail” diyor…
Türkçe’de bahse konu ülkenin adı “İsrail”dir…
İngilizce “söylenişi”, “İzrael” olabilir ama “İzrail”i çok duymazsınız…
“London Turkish Cyporiot” veya “Çok eski Kıbrıslı Türk” aksanından olabilir!

-*-*-

Tatar ya da ofisi ne tür bir açıklama yaptı?
Aynen şöyle; “Dileğimiz, Rum tarafının doğal mirasımızı koruma konusunda bizlere vermekte olduğu bu acil ihtiyaç desteği ile işbirliğinin karşılıklı olması ve siyasi maksatlar için istismar edilmemesidir.”

-*-*-

Siyasi maksatlar için istismar etmek mi?
Bu Ersin Tatar’ın gündelik işi değil mi?
İslam inancını dahi siyasi maksat için istismar etmiyor mu?
Siyasi istismar maksadıyla camiye gitmiyor mu?
Her açıklamasında, “Anavatan – şükran” demiyor mu?
Burada siyasi istismar hiç mi yok?

-*-*-

Allah aşkına “susun” lütfen…
Ama lütfen susun…

-*-*-

Çünkü, Kıbrıs Türk toplumunun Tatar’a karşı hislerinde negatif ivmeyi pozitife çevirme şansınız tükenmiştir.
Dün de yazmıştım; yangınları çişiyle söndürse, bu toplumun yapacağı tek yorum, “amma kokar sidiği ha” şeklindedir!

-*-*-

İnanın, iki ay sussun, “İzrail” diye bir devlet olmadığını öğrensin, Azrail ile karıştırmasın ve bir de hiç çekinmeden Anastasiadis’e teşekkür etsin, bu toplum yine kendisine gülümseyecektir…

-*-*-

Değilse; dediğim gibi, rüzgara karşı 200 metre işese, yangınlara herkesten önce gidip, işeyerek söndürse, bu toplum kendisiyle ilgili tek bir “sevecen” tavır sergilemez.
Türkiye’yi yönetenlere ve burada görevlendirdikleri birkaç dilbandiye teslim olarak kendi toplumunu satmış ve toplum nezdindeki saygınlık defterini, bizzat kendisi dürmüştür.

ABD'de Yüksek Mahkeme, ülkede 1973'ten bu yana kürtajı yasal hale getiren Roe vs Wade (Wade'e karşı Roe) kararını iptal etti. Karar, Amerika genelindeki milyonlarca kadının kürtaj olma hakkını etkileyecek. Yeni dönemde, tüm Dünya, bu konuyu tartışacak. Eylemler yapılacak. Kavgalar edilecek. Ve kadınlar, en doğal hakları olan “kürtaj hakkını” kesinlikle yeniden kazanacak diye düşünüyorum…