“Lurucina’da Birleşmiş Milletler Barış Gücü’ne devredilen bir okuldan hatıralar…”

Sevgül Uludağ

Mustafa Gelener

(Değerli arkadaşımız Mustafa Gelener, Lurucina’da 1963’te iki toplumlu çatışmalar ardından BM Barış Gücü’ne devredilen ortaokulunun resimlerine UNFICYP sayfasında rastlayınca, okulla ilgili hatıralarını yazıyor… Değerli yazısını sayfamızda teşekkürlerimizle paylaşıyoruz. S.U.)

Manivella ile calışan gürültülü beton yoğurma makinesi gibidir düşüncelerim. Dönen kazana konan su sonrasında, konan çimento ile bulanık  İngiliz küreği ile konan kum gibi dağınık ve konan dere çakılı ile birbirine çarpan dağınık, bulanık, olağandışı, bazen de gerçekdışı düşünceler.

Yaşam dağarcığındaki günler, haftalar, aylar ve yılların çoğu harcanmış. Kalanlar bilinmiyor. Hangi basamakta bilinmeyen son yolculuk, bilinmez. Ancak harcanan zamanda yapılanlar, yaşananlar, “ama”lar, “keşke”ler bilinir.

Konumuz bu değil, bunlar beton  yoğurma makinesinin gürültüsü ile kalsınlar. Ortaokulumuzda fen laboratuvarında mikroskopla tanışmam net, sınıf arkadaşlarımızla yapılanı döneme ait espiri ve konuşmalar canlı.

1963 Fasariyalarında okulumuz Birleşmiş Milletler Barış Gücü askerlerine ev sahipliği yaptı. Bizim kuşak orta birinci sınıfa bu okulda başladı. B.M. Barış Gücü askerleri,  erken zamanda okulu  öğrencilere bıraktı ve okul  havlusunda barakalara yerleşti. Bizim kuşağın torunları, bugün baraka ve çadırlarda eğitim görüyor. Başka okulların o dönemdeki yapısını bilmiyorum, bizde göçmen çadırda, barakada kaldı. Mücahit çadırda nöbet tuttu ama hiçbir zaman öğrenci barakaya çadıra girmedi. UNFICYP (BM Barış Gücü) sayfasından paylaştığım fotoğraflar bunları düşündürdü bana…”

“DİKENLİ TELLERLE BÖLÜNEN BİR OKUL…”

Mustafa Gelener’in bu yazdıklarına ilaveten, geçmişten bir yazıyı da hatırlatalım. 7 Mayıs 2020 tarihinde, bu sayfalarda, yine Lurucina’dan çok değerli arkadaşımız Duyal Dağman Kurt’un arşivinden bir fotoğraf paylaşmıştık. Bu fotoğrafı da hatırlatma babında sayfamıza aldık bugün… “Dikenli tellerle bölünen bir okul” başlığı altında, o günlerde şöyle yazmıştık:

“Duyal Dağman Kurt’un bu fotoğrafını Lurucina’dan Sultan Barbaros arkadaşımız sosyal medya sayfasında paylaşıyor…

Çok ilginç bir fotoğraf bu: Dikenli tellerle bölünen Lurucina’daki bir okulu gösteriyor…

Fotoğrafla ilgili olarak Yusuf Toz, şöyle diyor:

“1963 olayları başlayınca okullar kapanmıştı… Köye gelen Birleşmiş Milletler askerleri, okula yerleştirildi. Daha sonra okul açılınca, okulun geniş avlusuna BM askerleri laramarinadan yapılan prefabrik binalara taşınıp okulu boşalttılar. Avlusu da dikenli tellerle ikiye bölündü. Çocuklar teneffüslerde tel boylarına gelir, bildiği İngilizce ile iletişim kurardı… Onlar da çocuklara bisküvi ve çikolata verirdi… Daha sonra tel boyuna gidişler, idare tarafından yasaklandıydı…”

Sultan Barbaros ise bir sorumuz üzerine şöyle anlatıyor:

“Sevgül, 1963’te köye Birleşmiş Milletler geldi ve ortaokulda konuşlandı. Daha sonra köyün muhtarı okulun avlusunun yarısını verdi ve gördüğün tellerle kesildi… Daha sonra kamp yaptılar, prefabrik binalar ve orada kaldılar… 1974’en sonra da orada kaldılar, ta ki Kiracıköy’deki (Athienu) merkeze taşınıncaya kadar… Zamanın muhtarı ile nasıl bir anlaşma yapıldı ki, talep ettiğimiz halde alamadık… Şunu da diyeyim ki okulu boşalttıklarında, bize her kimya deneyi yapılan, çok donanımlı bir laboratuar hediye edildi… O zamanlar için Kıbrıs’ta tek olduğu söylenirdi… 1974’ten sonra laboratuardaki malzemelerin ne olduğu meçhul… Gördüğün resimde BM askerleri, özel günlerde ve bayramlarda çocuklara çikolata verirdi… Çok anlamlı bir resim… Bir çok çocuk da BM askerleri ile konuşup İngilizcesini ilerletirdi…

Okul binasının arazisi, o zamanın muhtarı tarafından hediye edildiydi. Süper bir muhtardı… Cebinden harcayarak köye çok işler yaptırdı. Elektrik, su, yol, onun zamanında yapıldı… Çok yetisi vardı… Yazacaksan, muhtar Ali Rauf’u da yaz…”

Sultan Barbaros arkadaşımıza bu değerli bilgiler için çok teşekkür ederiz…”

Duyal Dağman Kurt'un arşivinden bir fotoğraf...

BM Barış Gücü askerleri, Lurucina'da devraldıkları okulda...


***  BASINDAN GÜNCEL…

“Nikos Hristodulidis’in felaket getiren taktiği…”

Andonis POLİDORU/POLİTİS

Geçtiğimiz hafta Nikos Hristodulidis, DİSİ’den bir atama daha yaptı. Bu kez, yeni Kişisel Verilerin Korunması Komiseri, aktif bir DİSİ üyesi ve partinin Lefkoşa şubesi başkanı olan Maria Hristofidu oldu. Bu, Hristodulidis’in pozisyonlar dağıtarak DİSİ üyeleri arasında ayrılıklar yaratma ve bu şekilde onları kazanma çabasının son hamlesi. Bu strateji, Hristodulidis’in uzun vadeli hedefini de teyit ediyor: 2028 seçimleri için ya faydalanıcıları ya da hoşnutsuz DİSİ üyelerini kendi safına çekmek.

Bu uygulama, bariz bir şekilde etik olmamanın dışında siyasi açıdan da kabul edilemez. Hristodulidis, hükümet atamalarını ve devlet mekanizmalarını kullanarak, esasen (kendi partisi olduğunu iddia ettiği) bir partiyi kendi safına çekmeye çalışıyor. Potansiyel kazanımların sınırlı olması bir yana, çok büyük riskler taşıyor. Her şeyden önce, bu yaklaşım ülkedeki en büyük parti ile olan uçurumu derinleştiriyor ve gelecekteki olası işbirliği için son köprüleri bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda dahi yakıyor. DİSİ’nin hükümetten uzaklaşmaktan başka seçeneği olmadığı açıktır çünkü bu taktik sıkı bir yüzleşmeyi, partinin hayatta kalma meselesi haline getirmektedir. Hristodulidis, DİSİ’nin belirli bir fraksiyonunu (belki de partinin %10-20’sini) kendi safına çekmeyi başarabilir, ancak aynı zamanda DİSİ’nin tüm mekanizmasını kendine karşı çevirmektedir çünkü cumhurbaşkanlığı artık partinin bir numaralı tehdidi olarak görülüyor.

DİSİ’nin kontrolünü ele geçirme girişiminin 2028 hedeflerine neden hizmet etmediğine gelecek olursak.

Aynı zamanda, iktidardaki koalisyon partilerini göz ardı etme kararı şu anda onu destekleyenlerle arasında esaslı bir kopukluğa neden oluyor. Bu partiler içinde, atamalar veya pozisyonlar şeklinde herhangi bir karşılık görmeden popüler olmayan bir hükümetin parçası olarak büyük bir siyasi bedel ödediklerine dair inanç giderek artıyor. Halihazırda hem pratik nedenler (siyasi yıpranma) hem de ilkesel meseleler gerekçe gösterilerek, hükümetle ilişkilerin yeniden değerlendirilmesi adına pek çok ses yükseliyor. DİSİ üyelerini “kullanma” takıntısı, bu tepkileri daha da körükleyecek ve hükümetten çekilme çağrılarını güçlendirecek, zaten sorunlu olan yönetimde iletişim ve güven sorunlarını daha da artıracaktır. En önemlisi, bu strateji gelecekteki herhangi bir işbirliğini neredeyse imkansız hale getiriyor. Nikolas Papadopulos’un yakın arkadaşı Hrisis Pantelidis’in DİSİ ile işbirliği önerisinde olduğu gibi, seslerin bu yaklaşan ayrışmanın niteliğini şimdiden şekillendirdiği gerçeğini göz ardı edemezsiniz. Bu, gelecek için seçenekleri gün ışığına çıkarıyor. Muhalefet ya da kendi koalisyonu tarafından güvenilemeyen bir cumhurbaşkanı imajının oluşmakta olduğu açıktır. Nikos Hristodulidis, DİSİ’nin %15-20’sini, yani toplam seçmenlerin %5-6’sını kazanmak için herkesle çatışmaya doğru gidiyor.

“ELAM İLE ÖRTÜLÜ İŞBİRLİĞİ…”

Bu ayrışma, ELAM ile örtülü işbirliği ve şimdi de ELAM’a üye sağlama kararıyla daha da yoğunlaşıyor ve artık toplumun büyük çoğunluğunu kapsıyor. Bu seçim de büyük riskler taşıyor ve kazanım potansiyeli düşük. Böyle bir ittifakın, en azından seçimlerin ilk turunda resmileşmesi olası değildir (gayri resmi, perde arkası bir anlaşma ise muhtemelen onu ikinci tura taşıyacak kadar yeterli olmayacaktır). ELAM, düzen karşıtı kimliğiyle markasını oluşturmuştur ve toplumun büyük bir kısmı tarafından sisteme karşı çıkan parti olarak görülmektedir; bu özelliğini, popüler olmayan bir hükümeti destekleyerek kaybetmek istemeyecektir. Açık bir ittifak, Hristodulidis’in de işine gelmeyecektir çünkü ikinci turda bile diğer tüm partileri ve halkın büyük bir bölümünü kendinden uzaklaştıracaktır. Sonuçta seçim kampanyasının temelini oluşturan koz, bağımsızlığı ve ılımlı söylemleriydi. ELAM ile açık bir ittifak, destekçilerini aşırı sağ ile sınırlayacaktır.

“DİSİ’NİN EN AZ %50’SİNİN DESTEĞİNE İHTİYACI VAR…”

2023’te Nikos Hristodulidis, tüm sözde “merkezci” partilerin desteğine, DİSİ seçmenlerinin %20-25’ine (Anastasiades ve yakın çevresinin en azından dolaylı desteğine) ve yeni bir şey temsil ettiğine ikna ettiği bağımsız seçmenlerin çoğunluğuna ihtiyaç duyuyordu. Aynı zamanda, AKEL adayına karşı ELAM’ın desteği, nihayetinde onun seçilmesini sağlayan şeydi. Şu anda, merkez partiler hükümetten çekilmek üzereyken, DİSİ onunla açık bir çatışma durumuna girmeye zorlanırken ve kamuoyundaki imajı sürekli zarar görürken, ikinci tura kalabilmek için en az DİSİ’nin %50’sinin desteğine ve bir dizi başka koşula ihtiyacı var. Ya da ilk turdan itibaren ELAM ile açık bir ittifaka. Bu senaryoların hiçbiri olası görünmüyor. Bu nedenle, stratejisi taktiksel olarak felaketi getiriyor: onu hem müttefikleri hem de rakipleriyle kafa kafaya bir çatışmaya sürüklüyor, ve 2028 için ona hiçbir seçenek bırakmıyor.

(POLITIS’te 21.9.2025’te  Andonis Polidoru imzasıyla yayımlanan yazı, PENNA tarafından Türkçeleştirildi.)