<< DP’ye bakıyorum, bu sorundan kendini kurtarmak peşinde . Başka bir şey üretmiyor. Yok aşırı istihdamlar DP’nin koalisyondan ayrıldığı 2006’dan sonra oldu diyor. Peki, kardeşim, CTP hükümeti döneminde CTP’ li belediyelerde neden aşırı istihdam olmamış da, önce DP’li, sonra UBP’li olan LTB Başkanı döneminde bunlar olmuş diye soran da yok.>>
LTB ile ilgili son derece endişeli bir noktaya geldik. Aylar önce konu ile ilgili yazdığım yazılarda sürecin bizi bu noktaya getireceğini yazmıştım. YENİDÜZEN arşivi bu konuda ne demek istediğimi yansıtır.
Şimdi süreç o noktaya maalesef ulaştı. Çünkü, süreç içinde çözüm üretilemedi. Mayıs ayındaki makalelerimde buları yazmıştım. Bu nokta bizi bir şeye sürükleyecek. “Siz bir belediyeyi bile idare edemezsiniz” noktasına bizi götürecek demiştim. Sonuçta bu konuda da Türkiye’nin devreye girmesi gelecek diye yazmıştım. Evet,” demiştim” demeyi sevmeyen biri olarak bunu yazmak zorunda kalıyorum.
Şimdi çıkış yolu olarak Ziraat Bankası kredisi gündeme geldi. Bununla ilgili pek çok haklı değerlendirme ve eleştiri yapılıyor. Ama bu durumdan çıkış için ekonomik ve siyasi alternatif de ortak akılla üremiyor. Siyaseten ise sorun çözme konusunda toplumsal uzlaşma yaratılamıyor.
Bakın, UBP kendi derdini toplumun derdi haline döndürmenin sancısını aşamadı. Dışı ağrıyanın her şeyi oraya bağlaması gibi, onlarda her şeyi kendi iç problemlerine bağlı tutmaktan çıkamadılar.
DP’ye bakıyorum, bu sorundan kendini kurtarmak peşinde . Başka bir şey üretmiyor. Yok aşırı istihdamlar DP’nin koalisyondan ayrıldığı 2006’dan sonra oldu diyor. Peki, kardeşim, CTP hükümeti döneminde CTP’ li belediyelerde neden aşırı istihdam olmamış da, önce DP’li, sonra UBP’li olan LTB Başkanı döneminde bunlar olmuş diye soran da yok.
Çünkü, CTP hükümeti belediyeleri ekonomik olarak güçlendiren tedbirler almış. Bunun sonucunda yalnız Lefkoşa Belediyesi’nin 2006’da 4 milyon TL olan vergi geliri, 2008’de 15 milyon TL ye çıkmış. Çünkü emlak vergileri artırılarak bu bütünü ile belediyelere bırakılmış.
Belediye bütçesinden ödenen emeklilerin hepsi, devlet bütçesine alınmış. Böylece ekstra belediyelere kaynak sağlanmış. Düşünün LTB’ de 260 emekli devlet bütçesine alınmış. Maaşları ortalama 3 bin TL’den koyun.
Bu aylık olarak ortalama 780 bin TL , LTB Bütçesine ek destek, katkı demektir.Bunun ne kadar önemli bir değer taşıdığı, LTB’de maaş ödemek için LTB’nin ödediği taksitlerden 500 bin TL’nin nasıl azaltılacağı çalışmasının yapıldığı günümüzde bunun değeri çok açık değil mi?
Bu yetmedi. 1 Ocak 2008 itibarı ile de tüm çalışanlar tek güvenlik sistemine aktarıldığı için bu yük de belediyelerin üzerine binmeyecek.
Bunun için CTP’li belediyeler bu ek destekleri, yatırım ve halka hizmet olarak ele aldı. Bir kısım UBP ve DP belediyesi ise bunu, 2009 genel seçimi, daha sonra Cumhurbaşkanlığı ve yerel seçimi UBP’nin ve DP’nin kazanması için istihdam olgusuna imkan olarak değerlendirdi. Ama çalışanın da sosyal sigortası ve ihtiyat sandığını da yatırmayarak. Bunu yaptı. İşte fark budur.
O zaman artan bu yeni ekonomik imkanları, seçim için istihdam aracı olarak kullananlar ortada. Ama şimdi ise siyasette moda olan ne? “Hepsi ayni, geleni de gideni de gördük” kolaycılığı ile bu gerçeği gizlemek. Bu yanlışın gizlenmesinden başka bir şeye hizmet etmez. Böylece yanlış kendini yeniden üretir, sonuçta herkesi de bozar.
Aksine şimdi eleştiri, özeleştiri ve artık yasal düzenleme ile Devleti ve Belediyeleri batıran bu seçim kazanmak için istihdam anlayışını hepten gündemden kaldırmak zamanıdır.
İşte yukarıda ifade ettiğim böyle önemli bir ekonomik desteği sağlayan CTP Hükümeti’nin yarattığı bu değeri, LTB’deki anlayış, har vurup harman savurmuştur. Hükümette iken; bu savrukluğu gidermek içinde sınırlamaları getirdiğimiz içinde; UBP’li ve DP’li belediyeler, CTP hükümetine karşın grevler yapmışlardı. Hem de belediye araçları ve çalışanları ile… Meclis önünde Cemal bey nutuk atıp “Meclis’i Soyer’in başına yıkacağım” diye konuştuğunda, onu avuçları patlarcasına alkışlayan Derviş Eroğlu ile Serdar Denktaş’tı…
TDP ise hala 1996’ dan beridir tekrarladıkları “Birleşik faiz uygulamasını CTP getirdi” sözlerini, 2012’de tekrarlamakla meşgul.. Başarısız, çünkü temelsiz. 1996’dan beri ayni masalı okurlar, ama bir arpa boyu yol almazlar. Şimdi yine ayni argümanla kendini CTP’den sözde farklı gösterecek. Kardeşim bankalar krizi oluşunca, CTP bunu ne TKP’ye, ne de UBP ‘ye mal eden siyaset kısırlığı yapmadı... Aksine sorunun aşılması için düşüce, enerji ve işbirliği üretti. Bu sorun yıkımı derinleştirmeden toplumsal ortak akılla aşıldı. Siyaseten de yarış yine oldu.
Maalesef 2012’de LTB için bu anlayış gelişmedi, üremedi. Şimdi Ziraat Bankası’na LTB’yi ipotek vermenin seyircisi oluyoruz hep birlikte.
Siyasetin böyle bir kısır mecraya sürüklendiği bir yerde, bu kaçınılmazdır. Güneyde meşhur Maliye Bakanı Kazamias, ekonominin bu hallere düşeceğini söylediğinde sağ ve sol onu istenmeyen adam ilan etmişti.
Şimdi ağlayarak Troika’ya teslim oluyorlar. Bizde de 2008’de açıkça, 2009’da çok net olarak kendi gelirimizle kendi giderlerimizi karşılamayı hedef olarak alıp, buna uygun hareket etmemiz gerekir dediğimizde, sağ ve soldan bize, “parayı bulabilecek olan gelsin” denmişti.
Parayı bulabileceğini söyleyeni seçtiler. Ne oldu? Şimdi artık devleti değil belediyeyi dahi ipoteğe koymanın acısını yaşıyoruz.
Evet, açıkça tartışmak gerekir. Kısır siyasi üstünlük söylemleri ile ve acıların üzerinden yol yürüme mantığı ile değil. Gerçekçi tartışmalarla çıkış yolu üretilmelidir. Öyle, “Herkesi de gördük, gelen giden ayni masalı” ile bugün oluşanı makyajla gizleme avunması ile değil, dibine kadar her şeyi tartışarak bu işler aşılabilinir. Buna da günahkar aramak, ya da günah çıkartma ve mesuliyet dağıtma ile değil, kendi ayaklarımız üzerinde durma hedefine, yaşadıkları ile ulaşan herkesin, eteğindeki taşı dökerek, yeni bir yapı inşa etme emeğini vermesi ile ulaşabiliriz.
Yoksa simdi sıraya LTB geldi, yarın herkes ve her hane ipotek altında olacak…