Limanda Bir Kahvelik Sohbet… Dr. Levent Sennaroğlu…

Dr Filiz Besim

Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği’nin bir süredir biraz da geçmişe ‘VEFA’ ve halen yaşıyorken konuşmak, dinlemek yazmak kayıt altına almak projeleri arasında üç kitap daha var üzerinde çalıştığımız. Dr. Ayten Berkalp, Dr. Necdet Ünel ve Dr. Aydın Sennaroğlu.

Bunların arasından Dr. Aydın Sennaroğlu’nun biyografisini yazmayı ben üstlenmiş durumdayım. İşte bu vesile ile Dr. Aydın Sennaroğlu’nun oğlu Dr. Levent Sennaroğlu ile hem kendini hem de annesini ondan dinleyebilmek için bir buluşma ayarladık. Sadece iki günlük bir hafta sonu aralığında, kısıtlı zamanda, Pazar sabah kahvesi olsun dedik. Dr. Levent’e nerede buluşalım dediğim zaman “Liman olsun” dedi. “Kıbrıs’ta çok vaktim yok. En azından fırsattan istifade Girne Limanı’nın da kokusunu alayım” dedi.

Bu klasik Kıbrıslı isteği hem anlamlı hem de hüzünlüydü benim için. Öyle ya, biz Kıbrıslılar çoktandır o tarihi eşsiz mekânı neredeyse unutmuş durumdaydık. Ve Pazar sabahı merkezden yokuş aşağı, o taşlı yoldan Liman’a, tarihi koklanarak inmek keyifliydi doğrusu.

Dr. Levent’i en son kolej yıllarında görmüştüm. Benden iki sınıf büyüktü. Onu tanımak hiç zor olmadı. Limanın büyüsünde kallavi bir sohbete başladık kısacık zaman aralığında. Kolejlilerin klasik sohbetiyle başladık, eski okul yıllarına dönerek. 1981 yılında ilk kez yapılan Kolej kaptanlık seçiminde Dr. Levent de adaydı. Bu seçimi o kadar iyi hatırlıyorum ki… Yürütülen kampanyayı ve o günlerdeki heyecanımızı… Seçimi Dr. Levent seçimi kazanmıştı…

ÖNCE ANNESİNİ KONUŞUYORUZ…

“Çocukluğunda anneni nasıl hatırlıyorsun?” diye söze başladığımda, hemen dökülmeye başladı Dr. Levent’in ağzından annesine dair hatıraları. “Ben annemi bir doktor olarak hep çalışırken hatırlarım. Onun için sanki çalışma saatleri mevhumu yoktu. Vakitsizlikten yemekleri anneannem yapardı. Yemek masasında bile oturmaya vakti yoktu. Ben annemin hiç yemek yapmayı bilmediğini düşünürdüm. Halbuki bir kez Salamis’e tatile gitmiştik. Orada bize bir yemek yaptı ki, enfesti. Hepimiz şok olduk. Meğer tarifi annesinden almış. Emekli olduktan sonra öylesine nefis yemekler yapar oldu ki; birinci sınıf aşçılara taş çıkarır oldu. Biz Kıbrıs’a geldiğimiz zaman, bazı yemekleri o bizim için yapar kavanozlar ve biz Ankara’da o yemekleri yeriz. Eşim de annemin yemeklerini çok sever”

Ve devam eder Dr. Levent: ‘’Annem çok disiplinlidir. Bu disiplini bize de aşıladı. Okul yıllarında bizim için çok iyi bir çalışma ortamı sağladı. Sınav günlerinde eve asla misafir kabul etmezdi. Yanımızda telefonla bile konuşmaz, konsantremizin bozulmasına izin vermezdi. Babamdan öğrendiğim çok farklı bir hayat dersi vardı.  Babam bana ‘hayatta çözülemeyecek hiçbir problem yoktur’ derdi. Aslında orta ikinci sınıfa kadar sıradan normal bir öğrenciydim. Babamın bana verdiği bu hayat dersi yaşama ve okula bakış açımı değiştirdi. Artık her problemi çözebileceğimi biliyordum. İşte annemin bize sağladığı o müthiş çalışma ortamı ve babamın hayat dersi benim yaşamıma yön veren en önemli iki faktördür. Ben mesleğe olan tutkumu annemden aldım. Ne olacağımı hiç düşünmedim. Doktor olacağımı, annemin yolundan gideceğimi, hem ben hem de ailem hep biliyorduk. Annemin hastalarını hep izlerdim. Onların tedavi olması şifa bulması bana çok büyük bir mutluluk verirdi.  Bugünlerde birçok doktor ailesinin çocuklarının doktor olmasını istememelerine üzülüyorum.
Ankara Hacettepe Tıp Fakültesine gittiğim zaman, penceremin altında bağıra çağıra top oynayan çocuklar arasında çalışmaya uğraşırken, annemin o disiplinli çalışma ortamını çok aradım.’

DOKTOR ANNENİN İZİNDE…

‘Tıpkı o gün gibi, bugün de annemin izinde gidip doktor olduğum için çok mutluyum. Meslek seçimimden hiç pişman olmadım. Kulak Burun Boğaz doktoruyum ve özellikle çocuklardaki işitme kayıpları ile ilgileniyorum. Bir insanın duymasını sağlamak o kadar önemli bir konu ki… Asistanlığımda duymayan çocuklara işitme cihazı veriyorduk. Şimdi onlara implant takıp normale yakın bir duyma ve konuşma elde etmek mümkün; normal bir birey olarak yetişmelerini sağlıyorsunuz. Bu beni öylesine çok mutlu ediyor ki...

İmplant konusunda Hacettepe Kulak Burun Boğaz Kliniği çok deneyimli bir kliniktir. 1900’ün üzerinde implant yaptığımız vakamız var. Bunların 90 civarı beyin sapı implantlarıdır ki, bu konuda Hacettepe dünyada en başarılı iki merkezden biridir. Eskiden 2.5-3 yaşlarındaki çocuklara uygulardık. Şimdi ise bu yaş, bir yaşına dek indi. Bu öylesine önemli bir konudur ki; çocuğun işitme, konuşma ve dolayısıyla gelişimini direkt etkiliyor.

Ve elbette bu konuda başarılı olmamızın en önemli faktörü iyi bir ekip olmamızdır. Çok faktörlü bu tür tedavilerde ekip çok önemlidir. Bizim Hacettepe’deki ekibimiz üç Kulak Burun Boğaz uzmanı, bir Beyin Cerrahı altı odiyolog ve dört eğitim odyoloğundan oluşur. Bu kişilerin hepsi çok önemlidir. Dediğim gibi önceleri işitme cihazları, daha sonra kulak içine implantlar ve 2006 yılında da beyin sapına implant takmaya başladık. Beyin sapına implant takılması, Kulak Burun Boğaz’da işitme engellerini ortadan kaldırmak adına tıpta müthiş bir devrimdir.”

Dr. Levent Sennaroğlu, mesleğine duyduğu büyük aşkla o kadar heyecanla anlatıyor ki konusunu, açıkçası ona müdahale etmeye kıyamıyorum. Ve o devam ediyor anlatmaya:
‘’Hacettepe’ye, bizim merkezimize dünyanın her yerinden hastalar danışılıyor. Başka merkezlerden birçok meslektaşımız hangi vakaya nasıl bir implant takılacağını bize danışıyor. Bu konu beni çok gururlandırıyor’’

BİZİM SAĞLIK HİZMETLERİMİZ…

Ve elbette iki Kıbrıslı doktor konuşuyorsa, konu mutlaka buradaki sağlık hizmetlerine gelip takılıyor. Dr. Levent Sennaroğlu Kıbrıs’ta ilk kulak implantlarının takılmasında burada olmuş ve 8-10 vakaya buradaki meslektaşlarıyla birlikte implant yapmıştır. Şu anda Lefkoşa Burhan Nalbantoğlu’nda kulak içi implantlar buradaki doktorlarımız tarafından takılıyor. “Dr. Burhan Nalbantoğlu artık ne görünüm ne de fiziki alt yapı anlamında çağa uygun değil” diyor Dr. Levent Sennaroğlu ve devam ediyor:
“Elbette ki toplumların belirli öncelikleri vardır. Bunlar,  sağlık, eğitim, eğlence, ibadet olabiliyor. 40 yıla yakın bir süredir hizmet veren bu emektar hastanenin artık toplumun ihtiyaçlarına cevap veremediğini görüyorum. Demek ki Kıbrıslı Türklerin öncelikleri arasına sağlık ve hastane alınmamış. Halbuki, Kıbrıslı Türkler çok daha iyi bir hastaneyi hak ediyor. Çok basit vakalar için Ankara’ya gelen Kıbrıslı Türklere rastlıyorum ve üzülüyorum.’’

Ona “burada yaptığınız ameliyatlarda ne gibi sorunlarla karşılaştınız?” diye soruyorum. “Ameliyat yaparken her türlü aletimiz vardı” diyor Sennaroğlu. “Beyin sapı ameliyatları burada yapılabilir mi?” diye soruyorum. “Hayır” diyor Dr. Levent. “Beyin sapı implantları çok nadir yapılan özel ameliyatlardır. Bu tür ender ameliyatların belli merkezlerde olması ve oradaki ekibin tecrübe ve deneyim kazanması gerekir’ diyor. “Yılda bir ya da iki tane olacak bir ameliyatın her merkezde olması anlamsızdır. Türkiye gibi büyük bir ülke için bile bu tür iki merkez yeterlidir.’’

DIŞA AÇILMA ZARURETİ…

Dr. Levent anlatmaya devam ediyor:
‘’Biz Hacettepe implant grubu olarak dünyada bu tür ameliyatları yapan merkezleri 2009’da  İstanbul’da toplantıya çağırdık. Bu toplantıyı yapma amacımız vaka seçerken tüm dünyanın aynı yoldan ilerlemesi ve aynı dili konuşmamız gerekliliğiydi. Bu toplantının ikincisini ise Kuzey Kıbrıs’ta yaptık. Beyin sapı implantlarının uzun vadeli sonuçlarını tartıştık. On bir ülkeden 19 merkez Kıbrıs’taki toplantıya katıldı. Yani bu konuda söz sahibi olan en önemli hekimler ve bilim insanları... Buradaki amacımız hem ülkemizin güzelliklerini, hem de kapalı bir toplumu olan, dünyadan tecrit edilen ülkemizi tanıtmaktı. Kuzey Kıbrıs’ta yapılan bu toplantının sonuçları çok yakında bütün dünyada bu konu ile ilgili dergilerde ve yayınlarda paylaşılacaktır.’’

Ve söz geliyor dünyada ender temsil edildiğimiz bir başka Tıp Kurumu’na. “IFOS” diye bilinen federasyon, Uluslararası Kulak Burun Boğaz Cemiyeti Federasyonu’dur. Bu kuruma temsiliyetimizi ilk kez değerli Kulak Burun Boğaz Uzmanı’mız Dr. Ali Niyazi Fikret sağlamış. Dr. Levent Sennaroğlu bu konuda onu saygıyla anıyor. Ve sonrasında da bu Federasyon’da Kuzey Kıbrıs’ı temsilen Dr. Levent Sennaroğlu yer almış. Halen devam eden bu temsiliyette Dr. Sennaroğlu da tıpkı dünyadaki diğer temsiliyetlerimizde olduğu gibi Elen lobisi engellemelerinden bunalmış durumda. Ama aynı fikirdeyiz: Kıbrıslı Türklerin dışa açılımını sağlamak adına mücadeleye devam…

REÇETELERE YAZILAN ŞARKI SÖZLERİ…

Dedim ya Dr. Levent Sennaroğlu ile sohbete doyulmuyor ama Limanın her şeye rağmen muhteşem atmosferinde zaman gittikçe daralıyor. “Peki yeniden Doktor, anne Aydın Sennaroğlu” diyorum ve Dr. Levent onu anlatmaya devam ediyor:
“Annem hastalarını muayenehanesinde görür ve onlara reçete yazardı. Bittiği zaman da babama seslenir ‘Özdemir reçeteler bitti.’ Babam da reçeteleri tekrar bastırırdı, ama her seferinde bu konuda tatlı atışmalar olurdu. Çünkü hepimiz de biliyorduk ki; annem reçeteleri sadece hasta için kullanmaz, tutkunu olduğu Türk sanat müziği şarkılarının sözlerini yazmak için de kullanırdı. Disiplinli yapısı ile de sözleri ezbere bilmek için onları yazardı. Ailece bir yere giderken ya da gittiğimiz yerde toplu şarkı söylemek bizim için bir Aydın Sennaroğlu klasiğiydi. İşte annemin bu tutkusu bana da geçti. Ben de muhabbetlerimde ya da arkadaş toplantılarında ortamı biraz sakin görünce hemen sahneye fırlar şarkı söylemeye ve ortamı neşelendirmeye çalışırım.’’

“Peki bu yoğun tempoda bu enerji nereden geliyor?” diye soruyorum. “Nerede olursam olayım Ankara’da havuzda, Kıbrıs’ta denizde mutlaka her gün yarım saat yüzerim” yanıtını veriyor Dr. Levent Sennaroğlu…
Onunla konuşacak, paylaşacak öyle çok şey var ki… Ama bir Pazar günü bir kahve aralığında Kıbrıslı Türk Hacettepe Kulak Burun Boğaz Anabilim dalı öğretim üyelerinden Dr. Levent Sennaroğlu ile bugünlük bu kadar diyoruz ve birlikte taşlı tarih kokan patikadan yukarı doğru tırmanarak günlük yaşamlarımıza dönüyoruz.