Leyla Kıralp yazdı: “Kuyular…”

Sevgül Uludağ

 

Aylardan Şubat. Yıl 2017. Güneşli ama soğuk bir gün. Melandra House’un pencerelerinden Beşparmaklar’a ve Trodos’a bakıyorum. İki dağı birbirinden ayıran uçsuz bucaksız bir ova. Yeşil bir deniz gibi dalgalanıyor. Ne güzel de bir ismi var: “Mesarya”. Bu yeşil denizin içinde ne yazık ki çok az sayıda ağaç görebiliyorum. Ve niçin ağaç yok diye kendi kendime soruyorum. Gözlerim, yeşil deniz Mesarya’nın mavi gökyüzü ile kesiştiği yerde takılıp kalıyor. Bakıyorum, bakıyorum, bakıyorum…

Hava soğuk ama güneşli. İyice giyinip yeşil denize dalıyorum. Kır çiçekleri geçen yıla göre erken açmış bu yıl. Ovalar, ekili tarlalar, tepecikler, hepsi rengarenk… Kuşların coşkulu sesleri, ayak seslerimden ürken kargaların telaşlı kanat çırpmaları, esen rüzgarla ekin tarlalarında oluşan dalgalar, dağlar üzerindeki küçük beyaz kümelerin çarçabuk şekil değiştirmeleri…

Ayaklarım her zaman yürüdüğüm toprak değil, ekin tarlalarının içine doğru ilerliyor. İlerledikçe içimde heyecan kıpırtıları başlıyor. 1974’ten beri ekin tarlalarının içinde yürümediğimi fark ettim. Hafif bir sıcaklık yanaklarımda dolaşıp sol göğsümde yoğunlaştı. 74 öncesi yetişen buğday çiçeklerini toplamak için nasıl da dolaşırdım ekin tarlalarının içinde. Kucağımı doldurup eve anneme götürürdüm. Annemle onları vazoya koyar,  seyfolun üzerine yerleştirirdi.

Evimizi, köyümüzü hatırladım yine. O ince, o sıcak, o derin sızı başladı yüreğimin en derin yerinde. Annemi, babamı köylülerimi çok özlediğimi hissettim. Ekinler arasında beyaz, pembe, mor laleler, siyah gözleriyle bana bakıyorlardı. Uzandım ama onları koparmaya kıyamadım. Her zaman olduğu gibi yine omuzumda asılı olan emektar fotoğraf makinemle lalelerin fotoğraflarını çektim.

74’den kalan çok sağlam malzemeden yapılmış bir mevzi var. Etrafında yeşil yeşil gavcarlar boyumu geçmiş. Mevziyi Melandra House’dan görüyordum. Ama ilk kez içine girmek isteği duydum. İçim ürperdi ama yine de girdim. Bir adım attım, fakat ikinci adımım beni geri çekti. Ne sağlam bir mevzi. Evler yıkılmış ama mevzi hala sapasağlam. 74’te bu mevzide her hangi bir çatışma oldu mu? İşte bu soru beni daha da geri itti.

Mevzinin etrafında yedi tane bahçe kuyusu. İki tanesini görmüştüm ama diğer beş tanesinin varlığına yeni tanık oldum. Yedisinin de kuyu evleri yıkılmış. Bazılarında yıkılan kuyu evlerinin sadece üç-beş yıpranmış taşı kalmış.

Tarlalar ekilip biçiliyor ama kuyular hiçbir güvenlik önlemi alınmadan öylece duruyor. Kuyulara yaklaştıkça içim ürperiyor. Kuyulara yuvalanmış kuşlar ayak seslerimden korkup telaşla kuyudan çıkıp uzaklaşıyorlar. Kuyulara iyice yaklaştım. İçimde korku başladı. Ama yine de bu kuyulara küçük taş alıp attım. Hepsinden aynı hazin ses yankı yapıp bana geldi. Fotoğraf çektim, çekebildiğim kadar.

Bu kuyularda kayıp insan olabilir mi diye bir soru belirdi aniden kafamda. Rahatsız oldum. Kaynar sular döküldü sanki kafamdan aşağı. Aniden, kuyuların derinliklerinden gelen çığlıklar duyar gibi oldum. 50 seneden beri birçok Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum hala kayıp. Hala akıbetleri belli değil. Bulunan pek çok kayıp, böylesi tenha, ıssız yerlerdeki kör kuyularda bulunmuşlardı. Ya bu kuyularda da kayıp insan varsa?

Melandra House’a dönerken rengarenk laleleri görmedi gözlerim. Kuşların cıvıltılarını işitmedi kulaklarım. Rüzgar sanki beni Melandra House’un gancellilerine savurmuştu. Kendimi orada buldum.

Merdivenin ilk basamağına oturdum. Kayıp olan yakınlarım 40 seneden sonra bulunmuş, arta kalan kemikleri küçük kutular içerisinde bize teslim edilmişti. Onların artık ziyaret edebileceğimiz bir mezarları var. Var ama kayıplar benim için hala devam eden bir travma. Bu travmayı çocuklarımıza miras olarak devredeceğiz. Zincirin halkaları gibi nesilden nesile devam edip gidecek bu travma.

Kayıp insanların akıbeti hakkında bir şeyler bilenler lütfen bildiklerini anlatsın. Bildikleriniz sır olarak sizlerle öteki dünyaya gitmesin. Bildiklerinizi anlatın ki, kayıp yakınlarının beklentilerine merhem olun.

Hafızalarınızı kontrol edin. Vicdanlarınızı kontrol edin. Ve insanlık adına bir şeyler biliyorsanız lütfen söyleyin.

Ve de sayın siyasiler! Toprakla, garantilerle, mülkiyetle ve Enosis ile Taksim’in tarihiyle ilgilendiğiniz gibi, lütfen Enosis-Taksim kavgası nedeniyle kayıp olan insanlarla ve onların yakınlarının sorunlarıyla da ilgilenin…

(LEYLA KIRALP – 20 ŞUBAT 2017)