Lefkoşa’daki iki ağaç! Bir kesimin perde arkası…

Mert Özdağ

 

Lefkoşa’nın kalbinde, Dereboyu’nda iki büyük çam ağacı kesildi, memleket kalktı, oturdu.
Elbette onlarca yıllık iki ağacın kesilmesi kadar acı bir şey olamaz, kabul ediyorum.
Bir çevreci olarak bu üzüntüyü yüreğimde hissediyorum.

Ancak bunun bir de ‘perde gerisi’ olmalı, nedir ne değil diye araştırdım.
Bakın altından neler çıktı.

Bir kere Dereboyu Caddesi’ne bakan söz konusu arsa Benan Kürşat Soker’e ait.
Benan Kürşat Soker, His Trading ile ortaklaşa bir bina inşaatı yapıyor.
Yani binanın inşaatı tamamlanınca % 50’si Benan Kürşat Soker, % 50’si His Trading’e ait olacak.
Baştaşlar İnşaat Şirketi o arsada söz konusu inşaatı yapan şirket.
(Söz konusu binanın GAÜ’ye kiralanacağı bilgisi var- Henüz net değil, mal sahiplerinin bileceği iş, bizi ilgilendirmez)

İnşaat, Lefkoşa Türk Belediyesi’nden onaylı, yani belediye inşaat ruhsatı verdi.
Bu ruhsatlandırmadan önce Şehircilik ve Planlama Dairesi projeyi onayladı tabii.

(Belediyenin önüne Şehir Planlama Dairesi'nden gelen "planlama onay"ında bu projede ağaç kesilip kesilmeyeceğine ilişkin beyan olması gerekiyor. Eğer belediye bu onayda ağaç kesileceğini bile bile bu inşaata ruhsat vermişse bu kesimden birinci derecede sorumludur. Eğer planlama onayında ağaç kesilmeyeceği yazıyorsa ve buna rağmen ruhsat verilmiş ve ağaç kesilmişse belediye yine sorumludur, kesimi engellemediği için...)

Yapılacak olan binada bodrum katı da olacak.
Arazideki bodrum katı kazısı nedeniyle iki çam ağacı projeye göre ‘sorunlu’ görünüyor.
Yani kesilmesi gerekiyor.
Baştaşlar İnşaat Şirketi 20 Ocak 2016’da Orman Dairesi Müdürlüğü’ne yazı yazarak durumu izah ediyor.
Bunun üzerine Orman Dairesi de tüm mevzuatı ve izinleri tamam olan inşaat arazisindeki ağaçların kesilmesine onay veriyor.
Ve ağaçlar dün Orman Dairesi tarafından Lefkoşa Belediyesi gözetiminde kesiliyor.
Belediye Meclisi Üyesi Murat Kanatlı hatırlattı, Belediyeler Yasası belediyeye yetki veriyor ve ilgili yasada madde 24 şöyle diyor: "Belde halkının sağlık, esenlik, huzur ve refahını; beldenin temizlik ve düzenini, tarihi ve kültürel yapıların ve çevrenin korunmasını sağlamak amacıyla, bu Yasanın verdiği yetkiler uyarınca emirler vermek, yasaklar koymak ve aykırı hareketleri engellemek ve cezalandırmak"...
Yani şehirde “çevrenin korunması” noktasında belediye yetkili makam…
Elbette onay mercii de…
Bunu da bir kenara not ediyorum.
Başında da belittim, iki koca çamın kesilmesi çok üzücü, yapılmaması gerekirdi.
Ancak burada bir yanlış varsa, hangisi hatalı sizce?

• Arazide iki adet büyük çam bulunduğunu bile bile bodrum katlı inşaata izin veren ve ağaçların kesilmesi sürecinde duruma müdahale etmeyen Lefkoşa Belediyesi mi?
• Yine inşaat ruhsatı alınması sürecinde onay makamlarından biri olan Şehir ve Planlama Dairesi mi?
• Kendi arazisine inşaat yapan- ya da yaptıran ve inşaatını ağaçlara göre düzenlemeyen-projelendirmeyen mal sahibi mi?
• Tüm izinleri hazır olan, tek ‘sorun’ ağaçları kalan arazideki ağaçların kesilmesine izin veren Orman Dairesi mi?
• Olayla hiç alakası olmayan, kesimden sorumluluğu bulunmayan, tek görevi kendisine verilen inşaatı tamamlamak olan Baştaşlar İnşaat Şirketi mi?
Hangisi?..
                                                   
***

Kurban aramaya gerek yok dostlar!..
Bu konuda hepimizin notu düşük.
Katil kim diye sorarsanız, hepimiz derim ben, hepimiz!..
Ağaçlandırma ve çevre koruma konusunda ufku genişlemeyen, yeterince bilinçli olmayan, sosyal medyadan çıkamayan, çıkmak istemeyen, sadece ‘dırdır’ etmeyi görev edinen, “mış gibi” yapan toplumun bütünü suçlu…
Gerisi detay…
Gerisi teferruat…
Bilmem anlatabildim mi?
                                                                      
***

[Bu arada Baştaşlar İnşaat Şirketi Genel Koordinatörü Sinem Baştaş’la da konuyu görüştüm.
Sinem inşaatın projelendirmesinde ve uygulanmasında sorumlulukları olmasa da ağaçların kesilmesi nedeniyle oldukça üzgün.
Samimiyetle konuyu anlattı, hatta Esentepe’de Orman Dairesi’nin gösterdiği bir alana 500 ağaç ektiklerini de söyledi.
Keşke Sinem’in yaptığının onda birini yapabilsek.
Keşke her yıl birer ağaç dikebilsek.
Keşke çam kese böceği ile bir seferberlik ilan ederek savaşabilsek.
Keşke harnupları farelerden koruyabilsek.
Keşke hurmalarımızı kırmızı palmiye böceğinden koruyacak önlemleri alsak.
Keşke… Her şey çok farklı olurdu ]   

 

Baştaşlar İnşaat Şirketi 20 Ocak 2016’da Orman Dairesi Müdürlüğü’ne yazı yazarak durumu izah ediyor.

----------------------------------------------------------------------------


‘Garanti’ mi, ‘barış süreci’ mi?

Cumhurbaşkanı Akıncı garantiler konusunu en son görüşmek üzere sürekli erteliyor.
Kendi açısından haklı ve doğru bir tutum bu.
Zira garantiler biraz da yabancı devletlerin katılımı ile çözülebilecek bir konu.
Ancak Akıncı garantiler konusundaki tavrını da gizlemiyor, garantilerin bir ihtiyaç olduğuna vurgu yapıyor sürekli.
Elbette keşke böylesi bir sisteme gerek olmasa ve keşke hiç bu konu konuşulmasa…
Eminin Akıncı da yeni bir devleti yabancı güçlerin garanti etmesini hoş karşılamıyordur.
Ama koşullar hayallerinizden farklı sonuçlar üretmeye itebilir sizi.
Daha açık söylemek gerekirse; güneydeki faşizmi gördükçe mevcut durum liderimize bunları söyletiyor diye düşünüyorum.
Hem güneydeki milliyetçi tırmanış, hem de Kıbrıslı Türklerin içinde dinmeyen korku bir etken…
Zira halkın büyük çoğunluğu Türkiye’nin garantisinden yana.
Akıncı da bunun farkında…
Çıkın bir anket yaptırın, % 80’lere varan “Garantiler devam etsin” sonucu çıkar.
Bunu sokaktan okumak da mümkün…
Mümkün olmayan, gerçek anlamda bir barışı kurmak, şimdilik.
İşte bunun için çalışan yok ve henüz müzakere süreci bir ‘barış süreci’ değil!
Görüşmeler, kağıt üzerinde yürütülen teknik düzeyden çıksa, insana, toplumlara dokunsa belki de bunu daha iyi anlayacağız.
Ancak şimdilik tek gerçek var ki; Kıbrıslı Türklerin büyük çoğunluğu geçmişin acı hatıraları nedeniyle güvenliği bir sorun olarak görüyor, garanti sistemini de bir ihtiyaç olarak yorumluyor…
Bence garanti sistemini konuşmak yerine, süregelen müzakere süreçleri neden birer barış sürecine dönüşmedi, bunu konuşalım, daha faydalı… 

--------------------------------------------------------------------------

Şubat Tatili, neden "Ocak Tatili" olmasın?

Dr. Halil Hızal'dan ilginç ve yerinde bir öneri:
"Bu şubat tatili uygulaması İngiliz devrinden mi?
15 yıldır benim gözlemlediğim Ocak ayı içerisinde solunum yolu hastalıkları tavan yapıyor.
Okul ve işgücü kayıpları felaket durumda.
İstatistik diye bir bilim var be arkadaşlar.
Basit bir araştırma ile durum görülebilir.
Eğitim takvimini buna göre düzenleyebilirsiniz"