LEFKOŞA SURLARİÇİNE BÜYÜK BİR MÜZE YAPMAMIZ LAZIM

Onur Olguner

Yurtdışında yaptığınız son tatili düşünün. Gittiğiniz şehirde siz bir turisttiniz ve şehri gezmenin yanında muhtemelen o şehrin en büyük müzesine de uğradınız. O toplumun tarihini, duyarlılıklarını ve kültürünü bu müzede öğrendiniz. Bunların çoğunu da o müzenin propagandası aracılığıyla belliğinize kazıdınız.

Tabii, bu gittiğiniz müze muhtemelen büyük bir binaydı: Eski bir saray, bir konak, bir çarlık sarayı veya bir valilik binasıydı. Bir zamanlar soyluların kaldığı bu odalar, o ülkenin tarihini, o ülkenin istediği şekilde anlatmıştı size.

Peki, şimdi de her gün Lokmacı Sınır Kapısından geçen binlerce turistten biri olduğunuzu varsaymanızı istiyorum. Daha sınırı geçmeden Güney’de size Kuzey ile ilgili pek çok propaganda işlenmiş:

“Kuzey askeri işgal altında bir gölgedir”,

“Kıbrıslı Türkler değil Türk Askeri yönetiyor”,

“Kuzey tekin değil, dikkatli olun”

ve bunun gibi daha birçok propaganda.

Tabii, Kuzey’e geçiyorsunuz çünkü Selimiye Camisi kuzeyde, Bedesten Kuzey’de, Samanbahçe Kuzey’de ve ucuza içebileceğiniz bira Kuzey’de, doğal güzelliklerin çoğu Kuzey’de.

İşte tam da bu noktada artık Kuzey’in Lokmacı Sınır Kapısından geçen sizin gibi on binlerce turiste bazı şeyler sunması gerekiyor. Ben inanıyorum ki bu sunulması gereken şeylerin başında büyük bir müze binası var.

“Parayı nerde bulduk ki yapalım” dediğinizi duyar gibiyim. Lütfen demeyin! Çünkü charter uçak seferlerine, saçma sapan fuarlara ve hiç bir yerde kabul edilmeyen varlığımızı göstermek adına bütçe ayırdığımız temsilciliklere para bulabiliyorsak eğer, ayağımızın dibine kadar gelen turistlere önce kültürümüzü, ardından toplumumuzu ve en son olarak da bizim bakış açımızdan Kıbrıs Sorununu anlatmak için bir müze yapmaya da para bulabiliriz elbette.

Büyük bir müze hazırlayıp öncelikle Lüzinyanları, belki ardından Venediklileri, bolca Osmanlı Devleti dönemini ve biraz da İngilizleri anlatırız o müzede.

En sonunda da Kıbrıs Sorununu Kıbrıslı Türklerin yaşadıklarıyla anlatıp, ANNAN PLANINA EVET DEDİĞİMİZİ hatırlatarak uğurlarız bu müzeden.

Ve bu müze de temsilciliklere, fuarlara veya charter uçak seferlerine harcadıklarımızdan kat ve kat daha etkili olur emin olun.

Gelin sizinle turistleri etkileyerek içeriye gelmelerini sağlayabileceğimiz ihtişamda bir müze binası neresi olabilir diye bir düşünelim:

1. MAHKEMELER

2013 yılında yaptığımız yayalaştırma ile Lefkoşa Surlariçi’ni canlandırmadan önce, eğlence hayatı ve genç yatırımcıların ilgisi bu bölgeye kaymadan önce ve bu ilgiden dolayı açılan pek çok kafe ile bar Güney’den ülkemize geçen insanların favori mekanları olmadan önce KKTC Mahkemeleri Binasının mahkeme olarak kullanılması Lefkoşa Surlariçi için çok önemliydi. Bunu kabul ederim.

Fakat bugün Venedik Sütununa bakan bu ihtişamlı bina artık farklı bir potansiyeli de barındırıyor: Güneyden geçen her turisti ihtişamı ile içine çekerek meydan ile bütünleşmek ve Lefkoşa Surlariçi’nin ihtiyacı olan müze ihtiyacını karşılamak.

Özellikle Avrupa’da bu nitelikte olan pek çok binanın müze olarak kullanıldığını göz önünde bulundurursak, Lokmacı Sınır Kapısından Girne Caddesine doğru yürüyen turistlerin bu binanın ihtişamı ile içerisine çekeceğini ve müze işleviyle etkileyeceğini öngörmemek mümkün değildir.

Bu vesileyle de artık binanın önünden geçen yol yayalaştırılarak Venedik Sütunu ve çevresi ile birleştirilen büyük bir meydan haline getirilebilir.

2. TURİZM BAKANLIĞI

Eskiden Bayraktar Türk Marif Koleji de olan bu bina müze binası olmak için çok uygun bir yapıya sahiptir. Tarihi yapısı ve Selimiye Meydanına bağlanabilmesi, Selimiye Camisine gelecek her turisti içerisine çekme ve müze işlevini görmek için çok uygundur.

Özellikle Selimiye Meydanına bakan bahçesinin kuzeybatı tarafından giriş alınması bu binanın müze işlevini görmesinde ciddi katkı sağlayabilir.

3. LEFKOŞA TÜRK LİSESİ

Diğer iki yapı ile karşılaştırıldığında modern bir bina olan Lefkoşa Türk Lisesi, yarışma aracılığı ile üstat Kıbrıslı Türk Mimar Ahmed Vural Bahaeeddin kaleminden çıkma özelliğine sahiptir. Özellikle 1963-1974 yılları arasında bu şiirsel mimariyi birçok Kıbrıslı Rum mimar özel izin alarak ziyaret etmiş ve incelemiştir.

Girne Caddesinin sonunda olması nedeniyle her gün bu caddeyi yürüyüp de sonunda bir şey bulamadığı için hayal kırıklığına uğrayan turistlere bir müze binası sunmak, en az üstat mimar Ahmed Vural Bahaeeddin’in binası kadar şiirsel olacaktır.

Bu bakımdan bu binanın müzeye çevrilmesi ciddi anlamda değerlendirilmelidir.

Seçenek bu üçünden hangisi olursa olsun, eğer bu ülkede cidden bir Turizm Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı varsa, müze binasının ve içeriğinin bize neler katabileceğini düşünmeli ve çalışmalara şimdiden başlamalıdır.

Çünkü unutmayın ki kültür, ancak anlatıldığı ve dinlenildiği kadarıyla var olur ve zamana karşı koyabilir.