LBT+GENÇ OYUNCULAR… VE KABARE KIBRIS

“Ve, akıl almaz şekilde tüm değerlerimiz kirleniyor, çürüyor ve yok oluyor… Bizse, toplum olarak hâlâ susuyor ve seyrediyoruz… Bir avuç insanı zulmün pençeleri arasına atarak… Susuyoruz… “Ne olacak bu memleketin hali&

 

 

 

“Ve, akıl almaz şekilde tüm değerlerimiz kirleniyor, çürüyor ve yok oluyor…

Bizse, toplum olarak hâlâ susuyor ve seyrediyoruz… Bir avuç insanı zulmün pençeleri arasına atarak… Susuyoruz…

“Ne olacak bu memleketin hali” diye diye, memleketimizin halinin bizlerden sorulduğunu unuta unuta… El uzatılmadık değerimiz kalmadığını göre göre yaşaya yaşaya…

1982’den beri başlayan ve süren “üretimden koparılışımız” son safhaya gelmiş de… biz hala aynı teranelerin peşinde uyuşukluğa berdevam… : Bir avuç insanımız dışında…

Sendikalarıyla, yazan – çizen - düşünen insanıyla… Uzun süredir toplumumuzda yaşanmaya başlayan “bilinç” uç vermeye başladı… Kulaklarında… daha da ötesi tüm benliklerinde duyumsadıkları “O ses”, o:

“Unutma ki sanatçısı haykırmayan bir millet / sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir… / Zaman ona kan damlayan dişlerini gösterir / Bu zavallı sürü için ne merhamet ne hukuk / yalnız bir sert bakışlı göz / yalnız ağır bir yumruk…” diyen tanıdık sese kulak vererek doğruldular…

 

KABARE TİYATROSU

Lefkoşa Belediyesi – L.B.T. görevlerinin bilinciyle de yürüyüşlerini sürdürüyorlar. Onlara sevgi, saygı ve selam… Değil mi ki, onların deyişiyle:

“Hiçbir şey yapmadan, üretimden koparak, kopartılarak, yakınarak, şikayet ederek, boyuna: “Dur bakalım ne olacak!” diye bekliyoruz.

Bu ülkenin ne olacağını hatta ne olduğunu anlayana sivrisinek saz, anlamayana iflaslar, intiharlar, soygunlar, partizanlıklar, kanserler, krizler, petrol dolum tesisleri, zehirli yiyecek-içecekler, trafik canavarları, özelleştirmeler, ilahiyat okulları, külliyeler, çeteler, cinayetler, kumarhaneler, kerhaneler, tecavüzler, hırsızlıklar, göçler, tükenişler az…

Hiçbir vicdan ya da etik anlayışa sığmayan bu suskun ve dağınık bekleyişimizle, fare deliği mızırdanmalarımızla… Kişisel veya grupçu yetinmelerimizle kimbilir belki de bilerek ya da bilmeyerek başka bir “görevi” yerine getiriyoruz.

Bu görevi reddeden LBT, yaşanan tüm olumsuzluklara karşı sessiz, duyarsız, ölümcül bir bekleyiş yerine… her dönem olduğu gibi… toplumsal ve sanatsal sorumluluğu çerçevesinde: “Elimden geleni yaptım” diyebilmek… bir yüzleşmeyi, sorgulamayı eleştiri ve özeleştiriyi, bir direnç ve karşı duruşu paylaşmak amacıyla: “KABARE KIBRIS’ı sahneliyor…

 

ORTAKLAŞA…

LBT Oyuncuları + genç oyuncuların yanısıra, Aziz Nesin, Haldun Taner ve Çetin Altan’ın “öykü ve makalelerinden yapılan dramaturji çalışmalarıyla oluşturulan “Kabare Kıbrıs” yüzümüze ve yüreğimize bir “dev ayna” tutmaktadır.

Bunun ötesi mi???

Tamamıyla bize bağlı… Biz halka…

Sakın unutmayalım ki:

“Yönetilirken isteilen biçime sokulabilen insan / toplum özsaygısını yitirir ve bir oyuncak durumuna gelir…

Ülkemiz de dahil, birçok “İnsanlık suçunun” işlendiği… Günü yaşamaya çalışan, sorunları, çözeceğine büyüten… sıradan basit insan güdüleriyle yalnızca “yağma ve tüketime” koşullanmış bir yığın yoz insan  sürüsü oluştu / doluştu ülkemize (de)…

Neyse ki, bir o kadar da “gerçeği gören ve sorumluluğunu duyan” kişi ve örgütlerimiz de var…

LBT ‘de onlardan biri

Başta onlar + tüm ülkemiz ve insanımızın umut verici çalışmalarını sevgi ve saygıyla selamlıyor ve…

Yola devam… diyoruz…

Sevgiyle… Umutla…

“köşeye sıkıştırılan…” değil…

Elinden geleni yaparak…

“Savaşan insanımızla…”

***

(Oyunu Uyarlayan ve Yöneten: Yaşar Ersoy.

Özgün Müzik: Ersen Sururi. Koreografi: Osman Ateş. Dekor- Kostüm Tasarımı: Özlem Yetkili. Işık Tasarımı: Fırat Eseri.)

Oynayanlar:

Özgür Oktay, Hatice Tezcan, Osman Alkaş, Erol Refikoğlu, Kıymet Karabiber, Asu Demircioğlu, Zeliş Şenol, Döndü Özata, Barış Refikoğlu, Cem Aykut, Umut Ersoy, Osman Ateş, Melek Gözükeleş, Aytunç Şabanlı, Yaşar Ersoy…

***

Teşekkürler LBT

Bize görevimiz olan onca şeyi başarıyla anımsattığınız için…

 


 

SANA GÖRE DEĞİL…

 

 

Solgun figürler gibi salınıp dururuz tarih içre

Zaman içimizden akarken bir kan bir hicran gibi

Suskunluğun sesi… ki sesimizdir, acıtıyor yüreğimizi

Konuşurken apansız donan sözün parçalanması

Sevişirken örselenen gülün yarası

Acı… sim ve siyah… Cesaret tuzla buz… Işık az…

 

Sana göre değil…

Susmak… susma…

Yırtıcı kuş uyumlarını sırtına al ve ak…

İnsanımız… nicedir… ölürken çok… yaşarken az…

 

Yüzün, sevilirken örselenen gülün yarası

Neresinde aşk ve ibrişim

Neresinde rüzgar gülü… neresinde ölüm…

İnsan neresinden başlar çürümeye bilirsin…

 

Bahçende yetiştirdiğin yasemin

Göz sularında yıkadığın hayat

Çektiğin her acıdan damıttığın umut

Neresinden başlar çürümeye… bilirsin…

 

Bilirsin…

An gelir… çıt çıkmaz kimseden

Ölümün sessizliğidir bilirsin…

 

Ya ölüme yatar

Ya da tepeden tırnağa UMUT olur

DİRİLİRSİN… DİRİLMELİSİN…

 

Neriman CAHİT

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri