“Kuzey Kıbrıs Artık Sizin Sn.Ecevit!”

Fatma Azgın


Kıbrıs’ın kuzey bölgesinin “Hataylaşma” veya “ilhak edilme” niyetlerinin, su konusu, koordinasyon ofisi, ekonomik plan etrafında somutlaşan  girişimlerinin siyasi-sosyal ve ekonomik yaşantıda güçlü şekilde belirginleşmesi, bana,1997-98 yıllarında Ecevit’e yazdığım mektubu hatırlattı.

***

Gençliğimizin siyaset kahramanlarından birisi olan Sn.Ecevit, koskoca İnönü’yü “ortanın solu” projesiyle CHP kurultayında silip süpürmüş “Şehirli, Robert koleji mezunu, şair, yazar, gazeteci, yabancı dil bilen ve bugüne kadar Türkçe’yi siyasette de en iyi kullanan, kibar, nazik, insancıl bir politikacı olarak zuhur etmişti.

Onun en büyük talihsizliği, “barışçı, demokrat, hümanist” bir başbakan olarak Kıbrıs’a barış getirme niyetiyle yaptığını söylediği  askeri müdahalenin bir barış anlaşmasıyla taçlandıramaması  ve geçen 42 yıl içinde  adanın bölünmesi ile kuzey parçanın Türkiye’ye ilhak edilme stratejisine  yardımcı olmasıdır.

Halbuki biz onu ne kadar çok sevmiş ve takdir etmiştik...Üstelik tanışacak, haberleşecek, birbirimize ufak tefek hediyeler (çay, suvenir gibi)  gönderecek kadar dost olmuştuk. Onun harekat sonrası, Şubat 1975’te ilan edilen KTFD’nin kurulmasında payı olduğunu düşünüyorum..Benim de içinde yer aldığım demokrat milletvekilleri adına,  KTFD Kurucu Meclisi’ne sunulan Anayasa taslağının “derin devlet” tarafından hazırlanacak kadar anti-demokratik olması üzerine, Mustafa Akıncı, Turgut Afşaroğlu ve ben Ankara yollarını tutup ondan müdahale etmesini isteyecektik. Ve nitekim tam da MSP ile hükümetin bozulduğu günlerde, henüz gücünü kaybetmeden, gerekli girişimleri yapıp KTFD anayasasının değişmesi çalışmalarımıza yardımcı olacaktı. Anayasa nedeniyle Ankara’da tanışmamız daha sonraki ilişkilerimizin başlangıcı sayılır.

1976 sonbaharında CHP kurultayı yapılacaktı. O dönemde TKP G.sekreter yardımcısı sıfatıyla parti olarak CHP kurultayını izlemek istediğimizi bildiren mektup yazmıştım. Ecevit, TKP’nin talebine, HP, CTP ve UBP’yi de katarak davet etme inceliğini göstermişti. Kıbrıslı siyasi parti temsilcileri olarak “Büyük Ankara Hotel”de konaklamış, kurultayı izleyerek CHP’nin düşünsel ve örgütsel yapısını öğrenme fırsatı bulmuştuk. Ne yalan söyliyeyim, gözümde büyüttüğüm bu parti konusunda hayal kırıklığı yaşamıştım. Vedat Dalokay gibi entelektüel bir siyasetçinin kurultayda yaptığı bana göre muhteşem konuşmasına rağmen parti organlarına  seçilememesine hayret etmiştim. Diğer bir şaşkınlığı, Rahşan hanımın beni “kadın kolları” toplantısına götürmesiyle yaşadım. Siyasetle ilgilenmeyen kadınların çay partisi gibiydi. O gün bu gündür, “kadın kolları” konseptine karşı durdum.

Kurultay’ın bitimine doğru “uluslararası” bir resepsiyon verilecekti. Değişik ülkelerden katılan sosyal demokrat ve solcu parti temsilcileri konuşma yapacaktı. Kıbrıslıların grubunda UBP’yi Özel Tahsin, TKP’yi ben, CTP’yi Hüseyin Celal, HP’yi Alper Orhon temsil etmekteydi. İçimizden konuşma yapmak için temsilci seçmek oldukça zor görünüyordu. Önce ne içerikte konuşma yapılması üzerine  tartıştık ve karar verdik. Kısa bir süre önce KTFD Meclisi’nden Kıbrıs konusunda oybirliği ile barışçı ve federasyonu destekleyen bir karar tasarısı geçmişti. Uluslararası sol partilerin katılacağı bu toplantıya gayet uygundu ve bizi birleştiriyordu. Sıra kimin konuşaçağı konusuna geldiğinde, Ecevit’ten bize bu konuda bir rica iletilecekti. Tek kadın siyasetçi olarak benim konuşmamı tercih ediyordu. Arkadaşlar itiraz etmedi ve o kurultaydan kalan yegane “Avrupai sol” kriterleri içinde barındıran bir toplantı gerçekleşmiş oldu.

Değişik zamanlarda ve 1980 darbesinden sonra da Ecevit’in Kıbrıs ziyaretlerinde buluşur olduk. Ecevit 80 darbesinden sonra eski kimliğinden  yavaş yavaş uzaklaşacaktı.

Kıbrıslıların da gönlünde taht kuran bu “düzgün” politikacı, zaman içinde Türkiye’nin çalkantılı ve askeri darbelerle geçen siyasi hayatın kurbanı olacak,  hayal kırıklığı yaşayarak, tüm çevresini reddetmesine yol açacak  ve “yeni bir dünya “ olarak “devletçilik ve milliyetçilik” ideolojisine sarılacaktı.

97-98 yıllarındaki hükümet döneminde rahmetli Ecevit, Kıbrıs sorunu için yeni bir “politika” ortaya atacak ve adada barışçıl çözüm yerine, Türkiye devletinin Doğu Akdeniz’deki stratejik çıkarlarını birincil mesele haline getirecekti. Bu “doktrin”  Kıbrıs’tan sorumlu bakanı Ş.Sina Gürel ile birlikte sık sık dillendirilecekti.

Anımsayalım: ( ..... TC devleti olarak , Kıbrıs’ta tek Türk olmasa, kalmasa  bile,  Kıbrıs’tan vazgeçmeyiz. Çünkü Türkiye yarımadası batıdan, kuzeyden başka devletlerle sarıldığı için  güvenliği tehdit altındadır. Türkiye’nin güneyden de başka devletler tarafından tehdit edilmesine izin vermeyiz. Kuzey Kıbrıs’ta Türkiye’ye dost yönetim bulunması, Türklerin Orta Anadolu’ya hapsedilmemesi açısından önemlidir…)

Ecevit’in sık sık vurguladığı bu yeni Kıbrıs politikası üzerine ona oturup mektup yazdım. Son cümle şu idi:

“Kuzey Kıbrıs artık sizin Sn.Ecevit”....

Bu mektup sonrası,  Ankara’da Ecevit ile görüşen Ö.Özgür ile bana mesaj gelmişti.. Düşüncelerimden dolayı çok üzülmüştü....O zamandan sonra bir daha görüşmedik..Bize, kendisinin de  katkısı olan bir “tebalık” bırakıp gitti.. Ve Kıbrıs Türk Toplumu masalı böyle bitti....