Kürtaj ve “Bakire Meryem”

Eralp Adanır

Toplumumuzun büyük bir kısmında olan “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak” olgusu, önümüze gelen her olayın “sonuç” kısmıyla ilgilenip bunun üzerinden yorumlar yapılması tercih edilmektedir. Öyle ki; araştırmadan, incelemeden, neden-sonuç ilişkilendirilmesi yapılmaksızın, adeta bir “üst akıl” edasıyla nicelerini, hak etmediği kadar yargılar olduğumuz bir gerçek. Bundan dolayıdır ki; bir sonuç’u doğuran nedenleri bilmeksizin, bilip de önemsemeksizin, değerlendirmeksizin yapılan tüm “toplumsal vicdan yargılamasında” ince bir ip üzerinde yürüyen CAMBAZ gibidir her sözünü esirgemeyen. Ve elbette bu “söz söyleme” potansiyelini de insanlara veren en büyük araç; MEDYA’dır.

 

KÜRTAJ
Şubat 2016... gündeme oturan Kürtaj olayı, neredeyse her duruşma gününde “manşet” olmuştur. KKTC yasalarının ön gördüğü en fazla 10 haftalık kürtaj süresini aşan ve Girne-Ada Hospital’de 2013-2016  yılları arasında gerçekleştirilen yasa dışı hamileliği sonlandırma operasyonlarında, sağlık ekibi dışında, fetüslerin sahibi olan tek bir kişi şu ana kadar deyimi yerindeyse “günah keçisi” olarak seçilerek, gündem, basın tarafından kapatılmış oldu. Evet belki şimdilik ama hani bizim araştırmacı-gazeteciliğimiz? Türkiye’den getirilen bir fetüsün annesinin ve yine Türkiye menşeli olduğu söylenen diğer anneler nerede? Hamileliği sonlandırılan bu çocukların “babaları” nerde? Kimdirler?

Evet, suç sabittir ve yasalarımız böylesi bir hareketin suç olduğunu söylüyor. Kimse de bunun karşıtı bir lâf etmiyor. Ama sadece 27 yaşındaki bir kadının üzerinden yürüyerek hukuksal zafer nağraları atmak da bir başka düşündürücü yandır. Hele ki; 9 ay hapisliğe çarptırılan bu kadının okumuş, eğitimci, ailesinin de kültürlü bir aile olmasından yola çıkarak bu olayın neredeyse taamüden adam öldürmek gibi bilinçli-organize şekilde yapıldığı yorumuyla, “eğitimli” olmanın, insanın “hata yapma” riskinin olmaması gerekir gibi bir anlayış karşısında ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Bu mantığı ters-yüz edersek; okumamış-cahil-kültürsüz bir insanın yasalara aykırı hareket etmesinin “özrü”, cahilliği ve kültürsüzlüğü mü yani?

Peki ya bir anneyi bu duruma getiren şartlar nedir? İşte geldik “sonuç” öncesinin konuşulmamış olmasına. Dedim ya; “bilgi sahibi olmadan fikir sahibiyiz” vesselâm...

 

“Bakire Meryem”
Meryem Ana; nedendir bilemiyorum ama eskiden uzun yıllar boynumdaki zincirimde yer alan kutsal biridir. Belki “ana” oluşundan, şevkat timsali göründüğünden, boynumda, evimin bir köşesinde on a hep yer verdim. Meryam Ana ile ilgili en önemli düşünce; oğlu Hz. İsa’yı dünyaya getirirken “Bakire” olması. Tanrı’nın bir lûtfu olarak işlenen bu konuda “baba, Tanrı mı?” sorusu da kendini göstermekte.

Peki şu an 9 aylık hapislik cezasını çekmek için cezaevinde olan bu Kıbrıslı bayanın aldırdığı “çocuk”(fetüs)’ün babası nerede? Bu genç kadın “Meryem Ana” olamayacağına göre bu çocuk da tek başına değil, bir “baba” namzetiyle olmuşsa babası nerede-kimdir?

Ya da diğer kürtaj olaylarındaki “babalar” nerede?

Tekrer tekrar belirtiyorum ki, konu; yapılanın suç olmadığı konusu değil. Sadece bu olayın bir ikinci tarafı var ki o da “erkek”tir. Ama gel gelelim tüm suç kadına yükleniyor bu yetmezmiş gibi de toplumsal yargımızla tek taraflı suçlamaları üretmeye devam ediyoruz.

Bu fetüslerin babaları, kendinden habersiz böyle birşeyin sonucunda hiç mi sorumluluk taşımıyorlar? Nasıl “haberim yok” diyebilirler ve kendilerini bu olaydan arındırırlar.

Sizce de adil mi?