“Kosova’da savaş döneminde tecavüze uğramış olan erkek kurbanlar konuşuyor...”

Sevgül Uludağ

Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı BIRN’den Serbeze Hakhiyaj, Kosova’da erkek tecavüz kurbanlarıyla konuştu ve “Ölümden beter” başlığını attığı yazısında, bu konuyu ayrıntılı biçimde işledi. Biz de okurlarımız için bu yazıyı özetle derleyip Türkçeleştirdik. BİRN’deki yazı özetle şöyle:

***  Kosova’da savaş döneminde tecavüze uğramış olan üç erkek tecavüz kurbanı BİRN’e bu saldırının hayatlarının geriye kalan dönemini nasıl kararttığını anlattı. Onların öyküleri tecavüze uğramış erkek kurbanların karşı karşıya kaldığı sosyal dışlanma ve utanç nedeniyle yardım alamadıklarını ve adalet için mücadele edemediklerini yansıtıyor.

***  1999’da Kosova’da işlediği savaş suçları gerekçesiyle tutuklanan bir hapishane görevlisine dair bir sosyal medya paylaşımının altına yorum yazdığında Begim, erkeklere yönelik tecavüzler hakkında ülkede ilk resmi soruşturmanın açılmasına yol açacağından habersizdi. Yorum yazdıktan bir gün sonra iki polis görevlisi kapısını çalacaktı. Arnavut kökenli bir Kosovalı olan Begim o güne kadar hiçbir zaman başından geçenleri ne ailesine, ne de başka birine anlatmıştı. Yardım istememişti, iki kez intihara teşebbüs etmiş olduğu halde...

***  Ancak polisler gelince Begim onlara herşeyi anlattı: 27 Eylül 1998 sabahı tutuklanması ardından yaşadığı herşeyi aktardı. O gün Kosova’nın merkezinde bulunan bir köyden 18 diğer siville birlikte, Sırbistan polisi tarafından alınıp götürülmüştü. Polis merkezine gittiklerinde sorgulanmayı bekleyen en az 20 kişinin daha olduğunu görmüştü.

***  Utançla yüzü kızarıyor ve masanın üstündeki elleri titriyor başına gelenleri hatırlayınca – polis merkezinin önünde diğerleriyle birlikte beklerken, “Bizi asla serbest bırakmayacaklar” diyorlardı birbirlerine. Sorgulama sırası kendine gelinceye kadar akşama kadar beklemişti... “İçinde bir masa, iki sandaliye ve polis subaylarının olduğu bir odaya girdiğimde, saat akşamın 8’iydi” diyor. Sorgu esnasında en az beş kez dövülmüş... Sorgulama gece 11’e kadar devam etmiş. “Sonra bu polislerden biri başıma tabanca dayayarak ‘Pantolonunu çıkar’ dedi. Donup kalmıştım...” diyor. Sonra da kendisine tecavüz edilmiş.

***  Çığlıklarını duyan birisi kapıyı tekmeleyerek açmış... “Onun yüzünü gördüm ama kendisini tanımıyordum” diyor Begim... “Ancak savaştan sonra kim olduğunu anlayacaktım – polis için Arnavutça’ya çeviri yapan bir çevirmendi bu...” Begim polis merkezine getirildiğinde, orada Arnavut kökenli bir polis subayı da mevcuttu. Sonraları bu subay tecavüz suçu işlemiş olan polislerin yargı karşısına çıkarılmasına yol açacak bilgileri sağlamayı reddedecekti. 1998’de tecavüze uğradığı o gece ardından Begim bir tutuklama merkezine, sonra da hapse gönderilecekti.

***  Savaşın sona ermesinden birkaç gün önce, Haziran 1999’da NATO bombardımanlarının baskısı altındaki Yugoslav kuvvetleri ve Sırp polisi Kosova’dan çekilmek durumunda kaldığında Begim ile 100 diğer Arnavut kökenli Kosovalı tutuklu, Sırbistan’daki bir hapishaneye transfer edilecekti. “Ellerimiz kelepçeli vaziyetteyken sürekli bizi dövüyorlardı, otobüslerle Sırbistan’a götürülürken” diyor Begim. “Otobüsteyken bir polis subayına vuran bir genç gördüm. Bunu yapmasının nedenini anlıyorduk, onları kışkırtıp kendini öldürtmek istiyordu. Alıp onu götürdüler. Başına ne geldi, bilmiyorum...”

***  Begim, Sırbistan’daki hapishaneye gittikten sonra kendi gömleğiyle hapishane tuvaletinde kendi kendini boğmaya çalıştı ancak öteki tutuklular onu kurtardılar. 2000 yılında serbest bırakıldı ve birkaç ay sonra, 1998 yılında kendine tecavüz etmiş olan Sırp polisinin kimliğini araştırmaya girişti.

***  Arnavut kökenli polis subayına gitti – bu adam, Kosova polis subayı olmuştu, Begim’e tecavüz edildiği gece görev başındaydı bu polis. “Ona, o gece orada bulunan polislerden birinin adını sordum. Bana bilmediğini söyledi ancak inanıyorum ki biliyor” diyor Begim, içini çekerek...

***  Haziran 1999’da savaş bittikten sonra Kosova’ya atanan Birleşmiş Milletler misyonu UNMIK, Kosova’nın yönetiminden sorumlu olacaktı, buna polis ve yargı da dahildi. Begim bu yetkililere gidip olanları anlatıp anlatmamayı düşündü. “Bu durumu bildirmek istiyordum fakat ne yapacağım konusunda aklım karışıktı” diyor. Ağustos 2001’de ise bir şey oldu ve bu da onu susturdu. 1998’de o gece Begim tecavüze uğrarken kapıyı tekmeleyerek açan Arnavut çevirmen öldürüldü. Benim de kendine tecavüz edenin kimliğini araştırmaktan vazgeçti çünkü kendine de saldırabileceklerinden korkuyordu. Ancak polis gelerek savaş suçları işlemiş hapishane görevlisine ilişkin sosyal medyada yazdığı yorumuyla ilgili olarak kendini bulunca, davası resmi dikkat alanına girmişti artık. Savaş Suçlarının Araştırılması’na dair Kosova Polis Müdürlüğü’ne göre, sözkonusu dava, halen araştırılmakta olan savaş suçlarına dair 18 davadan biri...

***  Feride Ruşidi ise BİRN’e yaptığı açıklamada, “Toplumsal cinsiyet rolleri ve “güce” ve “erkekliğe” dair kalıp roller, savaş dönemi tecavüze uğramış bu erkeklerin toplumdan dışlanmasını büyük oranda etkiliyor” diyor. Feride Ruşidi, İşkence Kurbanları için Kosova Rehabilitasyon Merkezi’nin başkanı bir hekim – merkez savaş dönemi tecavüze uğramış olanlara tıbbi, hukuki ve mali destek veriyor. Feride Ruşidi, tecavüze uğramış erkeklerin Kosova’da toplumdan büyük oranda dışlandığını anlatıyor. “Adaletin yerine geldiğini görmediler ve bu adalet yoksunluğu da öfkelenmelerine ve umutsuzluğa kapılmalarına yolaçıyor” diyor.

***  Ruşidi’nin çaltışığı merkez, 25 yıldan fazladır kurbanların tedavisiyle ve araştırmayla uğraşıyor – Ruşidi’ye göre “Bu bireyler çoğu zaman ağır depresyondadırlar, özellikle aile bireyleri ya da başkalarının önünde tecavüze uğramışlarsa, bu da duygularını yoğunlaştırıyor... Psikolojik olarak bu durum birer erkek olarak kimliklerinin temelini sarsıyor ve sessiz kalmalarına yol açıyor...”

***  Kosova Rehabilitasyon Merkezi ile Belçika’dan Leuven Üniversitesi’nin ortak araştırma projesinin sonuçları yakında açıklanacak – tecavüze uğramış olan erkeklerin öne çıkıp cinsel tacize uğradıkları hakkında tanıklık etmelerinin önündeki en büyük engel, dışlanma korkusu. Antwerp Üniversitesi’nde misafir öğretim görevlisi olan ve bu konudaki araştırmada çalışmış bulunan Heleen Touquet Koosva’da savaş çıkmadan önce dahi Sırp yetkililerin erkeklere karşı cinsel şiddet uygulamış olduklarını işaret ediyor. Touquet, BİRN’e yaptığı açıklamada, “Protestoları ve muhalefeti bastırmak maksadıyla tecavüz kullanılıyordu ve bu da belgelenmiştir, sistematik biçimde belgelenmemiş olsa da insan hakları örgütleri bunu belgelediler” diyor.

***  Touquet’e göre Bosna ve Hırvatistan’da savaş esnasında tecavüzler toplama kamplarında ve hapishanelerde meydana gelmekteydi, Kosova’da ise barikatlarda, toplama kamplarında ve ayrıca kişilere ait evlerde de tecavüzler gerçekleştiriliyordu... Kosova savaşında tecavüze uğramış erkeklerin tam sayısı bilinmiyor – o günlerde bu konuda pek az bilgi kayda geçmiş.

***  Dışlanma korkusuyla uğradığı tecavüz hakkında sessiz kalmış olan bir diğer Arnavut kökenli Kosovalı da Maluş. 31 Mart 1999’da, Yugoslavya’ya karşı NATO bombardımanlarının başlamasından birkaç gün sonra Maluş yakında bir ormanda saklanmakta olan ailesi için yiyecek aramaya çıkmış. Yolu karşıdan karşıya geçmeye çalışırken yakınlardaki bir barikattan ateş açan Sırp askerler onu vurmuşlar. Bacağından vurulan Maluş’u iki asker tutuklayıp yakınlarda bulunan terkedilmiş bir eve götürmüşler. Bu Sırp askerlerden biri ellerini tutarken, diğeri ona tecavüz etmiş. “Beni öldüreceklerini sanmıştım ancak daha da kötü bir şey oldu” diyor.

***  Gün batarken eve döndüğünde, olup bitenleri gizlemeye çalışmış, polis tarafından dövülmüş olduğunu söylemekle yetinmiş. “Bana işkence yaptılar ama çok şükür hayattayım dedim” diyor. İki hafta sonra Maluş kendi canına kıymaya çalışmış ancak aile bireyleri ve Sırp bir komşusu tarafından hastaneye götürülmüş. “Sırp komşumuz hayatımı kurtardı” diyor.

***  Yakoviça’da şiddet kurbanlarıyla çalışan Medica Kosova’nın müdürü Veprore Şehu, erkeklerin tecavüzle başedebilmek için bunu rasyonalize etmeye çalıştıklarını anlatıyor. “Toplumsal cinsiyet rolleri ve kalıp roller nedeniyle erkekler uğradıkları şiddeti fiziksel işkence olarak dile getiriyorlar, tecavüz demek yerine” diyor Şehu. “Cinsel şiddet kurbanı statülerinin tanınması için 13 kurbana bir devlet komisyonuna başvuruları için yardım ederken “cinsel şiddet” yerine işkence sözcüğünü kullandıklarını gözlemledik” diyor Şehu.

***  Fehma Kovaç ise Saraybosna’da Tıbbi Uzmanlık Enstitüsü’nde bir nöropsikiyatrist ve araştırma görevlisi olarak Bosna Hersek’te savaş dönemi tecavüz yaşamış kurbanlarla çalışıyor. Erkek kurbanların “daha büyük bir toplumsal dışlanma”yla karşı karşıya olduğuna dikkati çekiyor. Bu durum onların kurbanlar olarak yasal haklarını elde etmelerini ve tedavi görmelerini zorlaştırıyor.  New York’taki Touro Üniversitesi’nde psikolog olan ve “Tecavüz: Bir Utanç Tarihçesi, Kurbanların Günlüğü” başlıklı kitabın yazarı olan Wiola Rebecka ise Kosova gibi ataerkil toplumlarda tecavüz kurbanı erkekler hakkında konuşmanın hala “psiko-sosyal bir tabu olduğunu” anlatıyor. Ruşiti, “Toplumsal dışlanmanın yanısıra, erkeklerin cinsel şiddete uğradıklarını rapor etmeyişleri de adalet sistemine güvensizliği ve deneyimlerine inanılmak istenmeyişi korkusunu da yansıtıyor” diyor.

***  Kosova savaşının sona ermesinden 20 küsur yıl sonra tecavüz kurbanlarıyla çalışanlar, travma ve korkuların erkekleri daha çok yıprattığını çünkü travmalarıyla başetmekte daha yavaş hareket ettiklerini aktarıyor Ruşiti. Şehu ise erkeklerin neden pek azının yardım istediği konusunda ise psikolojik ve ekonomik destek sağlayan örgütlerde sosyal görevliler ve psikologların ağırlıkla kadınlardan oluştuğuna işaret ediyor. “Bu da erkeklerin bu hizmetlere ulaşımını önemli oranda engelliyor” diyor.

***  BİRN olarak Kosova’da savaş esnasında tecavüze uğramış bir diğer erkek kurbanla kendi işyerinde buluştuğumuzda, devam eden travmanın neden olduğu kaygılar gözle görülebiliyordu. Nezir ofisinin kapısını kapatıp meslektaşlarının hiçbirinin de söyleyeceklerini duymayacağından emin olmak istiyor. Önce yavaş yavaş konuşuyor, sonra duruyor. “Konuşabileceğimi sanmıştım” diyor. Ancak iki hafta sonra bu sohbete bir kafede devam edebiliyoruz...

***  1999 yılının Mayıs ayında Nezir evinden kaçmış ve Sırp askerlerle çevrelenmiş uzak bir köyde bulunmaktaydı. Akrabalarının dördünü öldürdükten sonra Sırp askerler kendisini alıp bir Sırp şahsın evine götürmüşler, burası bir toplama merkezi olarak kullanılmaktaymış. İki gün süreyle burada tutulmuş, işkence görmüş, sonra da ona tecavüz etmişler. “Aileme döndüğümde yara bere içindeydim, her tarafımda kanayan yaralar vardı. İnsanlar ancak gördükleri kadarını biliyorlardı” diyor.

***  Savaştan sonra Nezir durumunu bir ABD askeri üssüne, sonra da 2000 yılında unmık POLİS SUBAYLARINA BİLDİRMİŞ. Tek bir kez görüşmüşler kendisiyle, kendine karşı işlenmiş suçla ilgili. Davasında herhangi bir ilerleme olmamış, sağlığı bozulmaya başlamış ve bundan bir yıl sonra da kendi canına kıymaya çalışmış. Tecavüzün üstünden on sene geçtikten sonra nihayet karısına neler olduğunu anlatmaya karar vermiş.

***  Begim’e göre 1998 Eylülü’nde yaşamış olduğu tecavüz, hayatını sonsuza dek değiştirmiş. “Hayatım mahvoldu, hiçbir şey sağlımı ya da eski hayatımı geri getiremez” diye konuşuyor. Savaş döneminde Kosova’da savaş suçları işlemiş olan Sırp savaş suçlularının çoğu artık Kosova’da değil. Kosova’da geçen yıl yapılan yasal değişiklikler ardından artık sanıklara gıyabetlerinde de dava okunup yargılanabiliyorlar. Ancak Sırbistan, Kosova’yı bağımsız bir devlet olarak tanımadığı ve bu yüzden sanıkları Kosova’ya göndermediği için bu saldırganlar kişi olarak belki de hiçbir zaman yargı önüne çıkmayacaklar diye düşünüyor Begim. “Adalet umudum yoktur... Birisini gıyabetinde yargılamak ya da ona dava okumak, ille de adalet anlamına gelmez” diyor.

(Bu yazıda tecavüz kurbanlarının kimliklerini korumak maksadıyla isimler ve yer isimleri değiştirilmiştir.)

https://balkaninsight.com/2024/02/06/worse-than-death-male-wartime-rape-survivors-in-kosovo-speak-out/

(BIRN’de 6 Şubat 2024’te Serbeze Hakhiyaj imzasıyla yeralan yazıyı özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).