Korkuteli’nde (Gayduras) yeni kazılar...

Sevgül Uludağ

Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatörü Arkeolog Gülseren Baranhan’dan edindiğimiz bilgilere göre, Kayıplar Komitesi Gayduras’ta (Korkuteli) yeni bir kazı başlatmış bulunuyor.

1974 “kaybı” bir grup Kıbrıslırum’un Korkuteli’nde (Gayduras) bir arsada gömülü olabileceği bilgisi üzerine kazı çalışmalarına başlanırken, Mora’da da (Meriç) Kıbrıslıtürk mezarlığının arkasında bazı “kayıp” Kıbrıslırumlar’ın gömülü olabileceği bilgisiyle kazı çalışmaları devam ediyor.

Kayıplar Komitesi’nin adamızın güneyinde ve kuzeyinde yürütmekte olduğu ve gerek 1963-64, gerekse 1974 “kaybı” Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırumlar’ın gömü yerlerinin aranmakta olduğu kazılar devam ederken, Minareliköy’de  (Neahorgo Kitrea) yürütlen dört kuyu kazısı da herhangi bir sonuç elde edilemeyeden tamamlanmış bulunuyor.  Minareliköy’de 11 yıl önce gittiğimiz ve o dönemin Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum Üye Yardımcısı Kallis’in ve köyden bir yetkili Kıbrıslıtürk’ün verdiği bigliler üzerine ancak 11 yıl sonra başlatılan bu kazıda herhangi bir sonuca ulaşılamadı. Minareliköy’de kazı yapılan bu bölgeye, çevreden toplanan 20 kadar “kayıp” Kıbrıslırum’un gömülmüş olduğu anlatılmaktaydı... Minareliköy, “kayıp” sayısının yüksek olduğu bir yer... Bu bölgeye Beyköy’den Kıbrıslıtürk yetkililer komuta etmekteydi ve bu konuda daha ayrıntılı bilgi sahibi olan okurlarımızı, Kayıplar Komitesi yetkilileriyle veya bizimle isimli veya isimsiz olarak temasa geçmeye çağırıyoruz...

Kayıplar Komitesi’nin yürüttüğü bir diğer kazı, Gönyeli-Dikmen (Dikomo) arasında bir alanda – burada da 1974 “kaybı” bazı Kıbrıslırumlar’ın gömü yeri aranıyor.

İki “kayıp” şahıstan geride kalanların bulunduğu Girne Boğazı’ndaki kazı da devam ediyor.

Kıbrıs’ın güneyinde ise 1963-64 “kaybı” Kıbrıslıtürkler için yapılan kazı çalışmaları sürdürülüyor.

Kayıplar Komitesi kazı ekiplerindeki tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara “Çok kolay gelsin” diyoruz...


“Mehmet Aziz’in en çalışkan adamı: İpsillatlı Sinekçi Hasan...”

Ertan İnce, sosyal medyada bir paylaşımında şöyle yazdı:

“Kıbrıs’ta sıtmanın yok olmasında büyük katkıları olan Mehmet Aziz beyin en sadık ve çalışkan adamlarından, altında motoru, başında pilot başlığı, gözünde cam gözlükler, heybede sinek ilaçları ve pompasıyla Mesarya ve Dennarga'da basmadık yer bırakmayan annemin amcası, büyük amcam İpsillatlı (Sütlüce) Sinekçi Hasan. (Nam-ı diğer Pilot Hasan) Aynı zamanda kerpiçten yapma arı kovanında bal da üretir, evinde de kesme şeker yapardı..Hayatımda ilk kesme şekeri ve petekli balı onun ellerinden yemiştim...”


“Mesele Karabağ’ı aştı...”

Ohannes Kılıçdağı

Azerbaycan yönetimi son Karabağ savaşından sonra bir ‘müze’ açmaya hazırlanıyormuş. Öldürülen Ermeni askerlerin kancalara asılmış miğferleri, can çekişmekte olan veya esir edilerek zincirlenmiş Ermeni askerlerin mankenden tasvirleri, sergilenecek ‘objeler’ arasında. Yaratılan görüntüler gerçekten iç kaldırıyor.

İki ülke, iki devlet, iki toplum anlaşamayabilirler, hatta savaşabilirler fakat savaşta ve savaşın sonrasında aşılmaması gereken bazı sınırlar olmalıdır ve vardır ki insan denen varlık olarak birbirimize yapabileceklerimizin bir sınırı olduğunu bilelim ve şu hayatta tutunacak bir dalımız olsun; zaten haddinden fazla vahşi, korkunç ve yıkıcı bir şey olan savaş daha da korkunçlaşmasın, insanlık hiç olmazsa onurunu hepten kaybetmesin. Sıklıkla ihlal edilse de insanlığın bir savaş hukuku geliştirmesinin arkasındaki düşüncelerden, motivasyonlardan biri de bu.

Aliyev rejiminin açacağı sergi, bu sınırları aşıyor. Savaş ganimeti olarak, öldürdüğün askerlerin miğferlerini sergilemek, barbarlığın en ilkel hâllerinden biri. Buna ilk önce kendi adlarına böyle bir iş yapılan Azerilerin itiraz etmesi gerekir – tabii, Azeri isminin böyle bir girişimle yan yana gelmesinden rahatsızlık duyuyorlarsa... Bence hiçbir milletin ismi böyle bir girişimle yan yana gelmemeli. Fakat böyle bir girişimi normal, makul bulan, onaylayan bir kişi bile olması sorunken, sosyal medya vasıtasıyla görüyoruz ki “Ne var bunda, Aliyev çok iyi yapmış, Ermeniler de şöyle şöyle yaptı” diyen çok kişi var.

Bu, umut kırıcı bir yaklaşım, çünkü girilen şiddet döngüsünün kırılmayacağını, hatta bunu söyleyenler tarafından bu şiddet döngüsünün normalleştirildiğini gösteriyor. Bu da maalesef başka ölümlerin, katliamların yolunu yapıyor. Zaten öyle görünüyor ki Azerbaycan’daki Ermeni nefreti bir bölgesel sorun olarak Karabağ meselesinin çok ötesine geçmiş, Ermeniliği en gaddar biçimde toptan hedef alır hâle gelmiş. Farz-ı misal, yarın Karabağ tamamen Azerbaycan toprağı olsa da Ermeniliği toptan hedef almadan ve yok etmeden bu nefret ve kin tatmin olmayacak gibi. O kadar karanlık, o kadar derin. Bu hava şüphesiz ki Ermenistan’ı da olumsuz etkileyecek, kendini tehdit altında hisseden Ermenistan kıt kaynaklarını daha fazla askerî harcamalara yatıracak, güvenlikçi ve militarist yaklaşımın ağırlık kazanması da sürpriz olmayacaktır.

Biraz “Onlar da şunu şunu yaptı” gerekçesi üzerinde duralım. Ermenileri veya Ermeni kimliğini hedef alan bir saldırıdan şikâyet edildiğinde, her seferinde Hocalı Katliamı’nın, geçerliliği sonlanmayan bir joker gibi masaya sürülmesi bir yana, bu söyleyeceklerim Azeri, Ermeni, Türk, şu bu olmakla sınırlı değil; her zemin ve zamanda, herkes için geçerli önermeler. Örneğin şu: Hayatta bazı öyle eylemler vardır ki, karşınızdakinin yaptığıyla meşrulaştıramazsınız. Muhatabınız ne yapmış olursa olsun, sizin kabul edilemez eyleminizi kabul edilebilir kılmaz. Eylemlerinizin mihenk taşı, değerlendirileceği ölçüt ötekinin eylemleri değil, bazı ahlaki değerler, insan hakları hukuku normlarıdır. Sizin notunuz başkalarının eylemlerine göre göreceli olarak değil, bu ilkelere göre verilir. Bazı eylemler vardır ki onları yaptığınızda başkalarının yanlışlarını göstererek kendinizi aklayamazsınız.

Dolayısıyla, Aliyev’in utanç ‘müzesi’ Ermenilerin insan haklarını ihlal eden ve insan onurunu çiğneyen eylemleriyle meşrulaştırılamaz. Benzer şekilde, örneğin, Ermeni Soykırımı da Ermenilerin yaptıkları ve yapacakları her eylemi meşrulaştırmaz, kabul edilebilir kılmaz.

Başka bir ilke, ‘biz’ diye tarif ettiğiniz gruptaki herkesin her zaman çok iyi, çok doğru olduğunu varsaymamak ve onlara kayıtsız şartsız kefil olmamaktır. Mesela, Ermeniler içinde de zalim, gaddar, katliamcı insanlar olduğunu biliyorum ve dünya üzerindeki diğer milyonlarca Ermeni’ye de sadece Ermeni oldukları için kefil olmam. Siyasi meselelerin değerlendirmesini de milletlerin ezeli iyi veya kötü karakterleri üzerine kurmamak gerekir.

Uzun lafın kısası, kimi eylemlerin faillerinin kim olduğuna bakmadan, onun karşısına meşrulaştırma kaygısıyla başka eylemler koymadan yargılayıp mahkûm etmezseniz, ne siz daha iyi bir insan olabilirsiniz ne de dünya daha iyi bir yer, ve şiddet döngüsünden çıkılamaz.

(AGOS – Ohannes KILIÇDAĞI – 18.4.2021)

DEVAM EDECEK