Korktuğum mesele: DAÜ

Cenk Mutluyakalı

Doğu Akdeniz Üniversitesi'ni yazmak artık bana "korkutucu" geliyor.
Korkuyorum.
Çünkü öylesine bir psikolojik etki yığılıyor ki üzerinize...
Siyasetten...
Sendikadan...
Akademisyenden…
Eziliyorsunuz altında...

*  *  *

"Siyaset dışarı" dedikleri üniversitede “sendika ile siyaset” genelde dirsek teması yapıyor.
Rektörler böyle geliyor.
Rektörler böyle gidiyor.

Hep bir “iktidar yarışı” var.
Hep bir “paylaşım kavgası…

*  *  *

DAÜ "bilim üretmek" anlamında en gözde yerimizdir.
Hatta "üniversiteler ülkesi" dedikleri yerde, gerçekten üniversiteye benzer birkaç örnekten biridir.
Yüz akıdır belki...
Umut köprüsüdür...
Onca akademisyenin yuvası, onca emeğin ve entelektüel birikimin kalbidir.
Sanattır, felsefedir.

*  *  *
Elbette şöyle de bir gerçek var.
Özerkliğin olmadığı yerde kaypaklık vardır.
Bir de riyakarlık!

*  *  *

Bilmiyorum, kim haklı, kim haksız…
En acısı da şu a dostlar, kime inanacağımdan da emin değilim.
Tek derdim var, Doğu Akdeniz Üniversitesi çökmesin, çökertilmesin, kimselerin başka başka hesaplarının kurbanı olmasın, iktidar savaşları arasında bir yıkım yaşamasın.

*  *  *

Keşke 'bağımsız bir soruşturma heyeti' oluşturulsa da 'zaman sınırlı' bir süreçte üniversiteyi tepeden tırnağa denetlese...
Tüm 'çamaşırlar' dökülse ortaya birer birer...
Ama gerçekten ‘bağımsız’ bir komisyon…
Hükümetten de bağımsız, siyasetten de…
Sendikadan da bağımsız üniversitenin içindeki menfaat elitlerinden de…

*  *  *

Olur mu?
Sanmam!
Çünkü genelde “bağımlılar” çizer rotayı, “kurulu düzen” kendi oyununu oynar, her birkaç senede bir aynı film yeniden ve yeniden vizyona girer.

*  *  *

Albert Einstein, “Dahiliğin mutlak bir sınırı vardır, aptallığın asla” der.
Bir de…
“Farklı sonuçlar beklemeyin çünkü delilik, aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir."

*  *  *

Pirincin ayıklayacak taşı kalmadı sanırım…
Ya da hepsi taş, pirinç kalmadı.
Neyse…