TALES OF CYPRUS yani “Kıbrıs’tan Hikayeler” internet sayfasının kurucusu, değerli arkadaşımız, akademisyen-grafik sanatçısı Konstantinos Emmanuelle, Komikebirli (Büyükkonuk) Andromahi Violaris’in hayat hikayesini kaleme aldı.
TALES OF CYPRUS’un kurucusu Konstantinos Emmanuelle’in yazdığına göre, Komikebirli Andromahi Violaris, 1935 yılında Theoharis Anggelas ve Vasiliki Vasili’nin tek evladı olarak dünyaya gelmiş…
Bu değerli yazıyı okurlarımız için özetle derleyip Türkçeleştirdik. Konstantinos Emmanuelle şöyle yazıyor:
*** Andromahi Violaris (doğumdaki soyadı Theohoridi) Komikebir köyünde, 25 Şubat 1935’te dünyaya geldi. Theoharis Anggelas ve Vasiliki Vassili’nin tek çocuğuydu. “Annem çok güzel bir kadındı” diye anlatıyor Andromahi. “Çok güzel, iri, koyu renk gözleri vardı. Aristokrat bir aileden geliyordu ve hizmetkarların bulunduğu bir evde yaşıyordu. Komikebirli köylüler annemlerin evinden “Konak” diye sözederlerdi çünkü büyük ve gösterişli bir evdi” diyor.
*** Vasiliki’nin ailesi zengin bir aileydi ve aile bireyleri de yüksek tahsil yaparak avukat, hekim ve öğretmen olmuşlardı. Aslında Vasili’nin babası Vassilis İlias Liasi, Yorgos Vasos Vassiliu’yla akrabaydı – Vasiliu 1988 ile 1993 yılları arasında Kıbrıs Cumhurbaşkanı olacaktı…
*** Andromahi’nin babası Theoharis, 1898 yılında Leonarisso (şimdiki adı Ziyamet – S.U.) köyünde dünyaya gelmişti. “Babamın ailesi çok fakirdi” diye anlatıyor Andromahi. “Kasaptı ve cambazlık yapıyordu (hayvan alım satımı). Bölgede çeşitli çiftçilerden hayvan satın alıyor ve bunları Maraş’taki alıcılara satıyordu. Annem Vasiliki ise 1915 yılında dünyaya gelmişti. Ben dünyaya geldiğimde, annem 20 yaşındaydı…”
*** “Annenle baban nasıl tanışmıştı?” diye soruyorum Andromahi’ye. “Bu güzel bir hikayedir” diyor gülerek… “Babam, Komikebir’deki bir yeğenini ziyarete gittiğinde, yeğeni ona annemin peşine düşmesini söylemiş. Yeğeni ona demiş ki annem “iyi bir av” olduğunu söylemiş çünkü çok parası olduğunu ve zengin olduğunu anlatmış. Ancak annem henüz ergenlik yaşlarındaymış ve babamı tanıyan ailesi, kızlarının onunla evlenmesini istememişler. Kızları henüz 15 yaşında, çok küçükmüş ve babam da ondan tam 18 yaş büyükmüş ve fakir bir aileden geliyormuş. Ancak babam gizli gizli annemin peşine düşmüş, ta ki annem ona aşık oluncaya kadar. Birbirleriyle bakışarak birbirlerine aşık olmuşlar. Yalnızca uzaktan görüyorlarmış birbirlerini. Günlerden bir gün, annemi evinden, bisikletiyle kaçırmaya karar vermiş. Herhalde birisinden ödünç almıştı velesbiti çünkü dediğim gibi, ailesi çok fakirdi. Annem de onunla seve seve gitmiş. Onunla birlikte olmak istiyormuş. Ailesi bu durumu öğrenince ve babamın onu kaçırdığını anlayınca çok sinirlenmişler. Komikebir’de bulabildikleri araçlara atlayıp onları aramaya çıkmışlar. Çok gitmeden köyden birkaç mil uzakta onları bulmuşlar, velesbitle giderlerken. Babam polis karakoluna götürülmüş, tutuklanmış ve kendisine dava okunmuş. İngiliz yasaları altında genç bir kızı – kızın onayı olsa dahi – kaçırmak bir suçmuş, böylece babam hapse girmiş…”
*** Andromahi anlatmaya devam ediyor: “Babam altı ay sonra hapisten çıkınca, annemi bir kez daha kaçırmış. Birbirlerine aşıkmışlar ancak annemin ailesinden hiç kimse babamı istemediği için, ona kavuşmanın tek yolu buymuş. Nihayetinde evlenmelerine izin verilmiş. Komikebir’deki Ayyorgi Kilisesi’nde evlenmişler. Tarihi tam olarak hatırlamıyorum ancak ben 5-5.5 yaşlarında falandım onlar evlendiklerinde…”
*** “Ama bir dakika!” diyorum Andromahi’ye, “Yani sen, annenle baban evlenmeden önce mi dünyaya gelmiştin?”
“Evet, doğrudur bu” diyor. “O günler için bu hiç de alışılmış bir şey değildi” diyor. “Şunu söyleyebilirim ki annem, hamile kalmakta çok zorlanmış. Ama sonra bir mucize olmuş. Bir gün eşeciğiyle tarlalarda çalışan işçilere yiyecek götürürken yolda bir yılan çıkmış ortaya. Eşek çok korkmuş ve geri geri giderek annemin karnını tekmelemiş, annem yere düşmüş, bir süre hareketsiz kalmış. Tarlalarda çalışan işçiler ise annem öğlen yemeklerini götürmeyince kaygılanıp onu aramaya başlamışlar. Baygın vaziyette yerde yatır halde bulmuşlar onu. Hemen köye götürmüşler, bir otomobil bulmuşlar ve Maraş’taki en yakın hastaneye götürmüşler – mesafe 28 mil imiş… Çok şükür hekimler annemin hayatını kurtarmışlar ve bundan kısa süre sonra da hamile kalmış annem. Herhalde sarsıntıdan rahmi yerinden oynamış ve böylece annem hamile kalabilmiş. Ben tek çocuklarıydım” diyor.
*** Andromahi 9 yaşına geldiğinde, annesiyle babası boşanmışlar. “Gidip babamla yaşamak zorundaydım” diye anlatıyor. “1944 yılındaki yasalara göre, kız çocuğu, babasıyla yaşamalıydı. Annem de babama çocuk için nafaka ödemek zorundaydı. Sanırım ona 7 bin Lira ödemişti…”
“Annenle baban neden ayrılmıştı?” diye soruyorum.
“Babam çok kıskanç bir adamdı” diye anlatıyor Andromahi. “Annem ise çok güzeldi, babam onu çok seviyordu fakat duyguları sorun oluyordu, ayrılmaları her ikisi için daha iyiydi. Babam, annemle tanışmadan önce çok fakirdi. Annem ona yardım edip onun bir prens gibi olmasını sağlamıştı. Köyümüzde herkes onu Bay Theoharis olarak biliyordu… Komikebir’den Vasiliki ile evlendiği için ünlenmiş ve hayatı iyileşmişti…”
*** Andromahi ilkokulu Komikebir’de bitirdikten sonra, Leymosun’da kızlara yönelik saygın bir ortaokula gitmiş. Şöyle anlatıyor:
“1948 yılında annemle babam beni Leymosun’da “Athenidio” adında yatılı bir okula gönderdiler. 13 yaşındaydım. O günlerde kızınızı yatılı bir okula göndermek çok pahalıydı. Kıbrıs’ta özellikle savaş sonrasında pek çok aile fakirdi. Bu okulda İngilizce ve Fransızca öğretiyorlardı. Okulun sahibi Bayan Athenais Lanidu idi. Neoklis Lanidis’in kızkardeşiydi. Yunanistan’dan gelen ve adı Nafsika olan bir diğer öğretmeni de hatırlarım. Ona “Despinis kukla” (“Bayan Taşbebek”) diyordum çünkü bir bebek gibi güzeldi. Matmazel Jarne adlı bir de Fransız öğretmenimiz vardı. Yatılı okulun müdiresiydi ve o da okul tesislerinde yaşıyordu. Hiçbir zaman evlenmemişti. Hatırlarım da çok sert birisiydi. O günlerde ana-babanın izni olmaksızın öğrenciler, okuldan ayrılamazdı. Yalnızca Noel’de köylerimize gitmemize izin veriyorlardı. Leymosun’dan Maraş’a giden KEM otobüsüne biniyor, Maraş’ta babamla buluşuyor, onunla Komikebir’e dönüyordum.”
*** “Bu okulda çok eğleniyorduk. Okul gezilerine gitmeyi gerçekten çok seviyordum. Bir keresinde bir okul gezisiyle Platres’e, Prodromo köyüne gittiğimizi hatırlarım. Prodromo’da, Mısır Kralı Faruk’u görmüştük…”
Andromahi’ye göre Athenidio yatılı kızlar okulu üç katlı, kerpic bir binaymış ve denize yakın bir yerde, KEM otobüs garının karşısında yer alıyormuş. Öğrencilerin tümü de üçüncü katta kalıyormuş. Oğlanlar okulu ise bir sonraki sokağın köşesinde imiş…
*** “Üçüncü katta kaldığımız yer, bizim için bir hapishane gibiydi” diye anlatıyor Andromahi. “Kilitli tutuluyorduk. Sokaktaki oğlanlara baktığımızda, karınca gibi görünüyorlardı, o kadar yüksekteydik yani… Üniformamız lacivertti, daha açık mavi renginde bir yakası vardı. Şapkamıza “blikyo” deniyordu ve üstünde bir baykuşun işlenmiş olduğu sarı renkli bir amblemi vardı. Ancak ikindinleri saat 5’te Matmazel Jarna bizleri Leymosun Millet Bahçesi’nde yürüyüşe götürüyordu. On dakikalık mesafedeydi Millet Bahçesi. Parka giderken, gallurgezlerin (rahibelerin) yaşadığı binanın yanından geçiyorduk. Bir kez parka gidince kolkola girerek yürüyor, sohbet ediyor ve oynuyorduk. Hatırlarım da parkta kuruyemiş ve gannavuri tohumu satan bir Kıbrıslıtürk vardı. O günlerde gannavuri tohumu satın almak yasadışı değildi…”
*** 1951’in Eylül ayında Leymosun’daki Athenidio yatılı okulunda üç yıllık ortaokul öğrenimini tamamlayan Andromahi, Maraş’taki bir liseye girmek için sınavlara girecekti… “Ortaokulu bitirdiğimde 16 yaşındaydım” diyor gururla. “Leymosun’daki yatılı okuldan ayrılmak istememin nedeni, annemin Kıbrıs’tan ayrılarak Avustralya’ya gidecek olmasıydı” diyor.
“Annen neden Kıbrıs’tan ayrıldı?” diye soruyorum.
“Uzun bir hikayesi var” diyor Andromahi, başını sallayarak… “Annem Kıbrıs’tan Aralık 1951’de Korsika adlı bir gemiyle ayrıldı. O adadan ayrıldığında ben 16 yaşındaydım. Annem Avustralya’da yalnızca bir yıl kalmaya niyet etmişti ancak kader başka planlar kurmuştu” diyor.
*** “Ne demek istiyorsun?” diye soruyorum Andromahi’ye.
“Olaylar o şekilde gelişti ki annem Korsika gemisinde Nikos Hristu (Yeorgiu) adlı bir adamla tanıştı” diye anlatıyor. “O, ikinci eşi olacaktı. Annem Nikos’la gemide tanıştığı zaman 36 yaşındaydı. Nikos ise ondan yedi yaş küçüktü. Nikos geminin aşevinde garson ve aşçı olarak çalışmaktaydı ve büyük olasılık, kamarasına yiyecek götürdüğü zaman tanışmışlardır” diyor. Korsika gemisinin Avustralya’nın Melburn kentine varması 52 gün gibi uzun bir süre tutacaktı. Kıbrıs’tan ayrılan çoğu göçmen gemisinden iki kat fazla bir süreydi bu… Andromahi, “Geminin batmış olduğunu düşünüyordum!” diye çığlık atıyor. “Aradan bir ay geçtiği halde annemden hiç haber alamıyorduk! En kötü ihitmali düşünüyorduk. Hepimiz öyle hissediyorduk. Geminin Avustralya’ya varabilmesi bile tam bir mucizeydi. En nihayet sağ salim Avustralya’ya vardığını yazdığı mektubu aldığımda, hiç durmadan ağlıyordum…”
*** Korsika gemisine 4 Şubat’ta Melburn Limanı’nda demir atma izni verildikten sonra Vasiliki ve Nikos kendi yollarına gitmişlerdi. “Annemin Nikos’un nereye gittiği ya da nerede kaldığı hakkında hiçbir fikri yoktu” diyor Andromahi. “Ancak birkaç ay sonra yeğeni Karkulu, kentteki “Kleftiko” adlı lokantaya annemi davet edecekti, Nikos da orada aşçı olarak çalışmaktaydı. Annem lokantaya gittiğinde Nikos onu tanımış ve şöyle demişti: “İşte buradasın! Her yerde seni arıyordum!” Böylece yeniden buluşmuşlar ve 1954 yılında da evlenmişler…”
*** Nikos Hristu, 1923 yılında Omorfo’da dünyaya gelmişti. 1930’lu yıllarda ailesi Lefkoşa’ya taşınmıştı. Babası Hristos Mavromadis kızılsaçlı bir Kıbrıslı’ydı ve azması (astım hastalığı) veya o tür bir solunum rahatsızlığı vardı, bu yüzden çalışamıyordu. Annesi Evdokia Zaftidis ise kardeşi Yannis’in Lefkoşa’daki lokantasında çalışmak zorunda kalmıştı, ailesini geçindirmek için. İkinci Dünya Savaşı esnasında Nikos da Yannis Dayısı’nın lokantasında çalışmaktaydı ancak savaştan sonra lokantanın işleri pek içaçıcı olmadığından Nikos da Avustralya’ya göçetmeye karar vermişti.
*** İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra Avustralya’ya göç ederek Avustralyalı bir kadınla evlenen Omorfolu Hristos Diomidis, Nikos’a sponsor olup ona davetiye gönderecekti. Diomidis, popüler Kıbrıs Kulübü ve kafesinin sahibiydi, bu kulüp üç katlı bir binadaydı Russell Sokağı’nda… Kulüpte yasadığı bir de kumarhane vardı ki pek çok göçmen işçi, haftalıklarını burada harcıyordu… Andromahi, “Diomidis çok iyi bir insandı, iyi kalpli bir kişiydi” diyor. “Aşçıydı ve Kıbrıs’tan yeni gelenleri yedirip içirmeye çok hevesliydi. Aslen Omorfolu olduğu için herkes ona “Morfidis” (“Omorfolu”) diyordu. Pek çok Kıbrıslı’nın mesleklerine ya da doğumyerlerine atfen lakapları olurdu. Örneğin Nikos’u herkes “Korsika” diye biliyordu. Bay Korsika’ya dönüştü çünkü o gemiyle gelmişti. Hangi Nikos’tan bahsettiğinizi belirtmek için “Korsikalı” demeniz gerekirdi, aksi halde kimse anlamazdı kimden bahsettiğinizi…”
(“TALES OF CYPRUS” (“KIBRIS’TAN HİKAYELER”) internet sitesinde yayımlanan Konstantinos Emmanuelle’in yazısını özetle derleyip çeviren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).
Andromahi'nin annesi Vasiliki Vassili'nin 1940'ta, Maraş'ta bir fotoğraf stüdyosunda çekilmiş resmi...
Dört yaşındaki Andromahi, annesi Vasiliki ile Maraş'ta, sene 1939
Violaris ailesi 1939'da Ağros köyünde...
(Devam edecek)