KOLTUKLARINIZ SİZİN OLSUN ÇOCUKLARA GÜZEL BİR GELECEK VERİN

Onur Olguner

Her 23 Nisan’da yaşadığımız bir olaydır: Çocuklar makamlara bir günlüğüne oturtulur ve sanki bunun sayesinde 364 günde yapılmayanlar affedilmiş olur.

364 günde yaşadığı toprakların tarihini öğrenmesi, sanatsal olarak gelişmesi, kültürünü benimsemesi ve bilim konusunda ilerlemesi için imkânlar sunmayan çocuklarımıza devlet bir günlüğüne ‘makam’ verir.

Bu devlet bugün 40 yaşındadır.

Bu 40 yılda büyük bir arkeoloji müzesi kurmayı başaramamış ve depolarında tarihi eserleri çürümeye mahkûm etmiş bir devletten bahsediyoruz.

Hâlbuki bir de Atatürk’ün Türkiye’sine bakalım:  Kurtuluş Savaşı’ndan çıkmış ve darmadağın halde olan bir ülkede Atatürk hemen 22 tane müze kurmuş.

Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi-1921, Antalya Müzesi 1922, Sivas Müzesi-1923, Adana Müzesi-1924, Bergama Müzesi-1924, Topkapı sarayı Müzesi-3 Nisan 1924, İzmir Müzesi-1925, Edirne Müzesi-1925, Ankara Etnoğrafya Müzesi-1925,Tokat Müzesi-1926,Konya Müzesi-1926,Amasya Müzesi-1926,Sinop Müzesi-1932,İzmir Müzesi-1925, Kayseri Müzesi-1929,Efes Müzesi-1930,Afyon Müzesi-1931, Van Müzesi-1932,Ayasofya Müzesi-1934,Diyarbakır Müzesi-1934,Manisa Müzesi-1935,Tire Müzesi-1935, Çanakkale Müzesi-1936,Niğde Müzesi-1936, Tire Müzesi-1936, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi-1937.

Kururken de hiç kimsenin “Şimdi müzenin zamanı mı paşam?”, “Ülke borç altında, müze önceliğimiz değil!” veya “Bizde kimse müzeye gitmez.” söylemlerini dinlememiş. Aksine müzeler yapmayı önem listesinden hep en yukarılarda tutmuş


Tabi bu durum sadece Atatürk ile ilgili değil, mademki Türk Devrimi sonrası kurulan müzeleri yazdık, bir de orijinal Fransız Devrimi’ne bakalım isterseniz:

Devrimden önce de mevcut olan, sonrasında da devam eden Salon Kültürü Fransız Sanatı’nda önemli bir yer taşıyor.

Sanatçılar eserlerini hatırladıklarında buraya sunuyorlar. Fransız Sanat Dünyası sürekli olarak buluşarak bu eserleri eleştiriyor ve bazen de yerden yere vuruyor.

Bu değerlendirmeler sonrası ise kraliyet ailesi bu eserlerin değerli bulunanlarını satın alarak koleksiyonuna ekliyor.

Fransız devrimi yeni bitmiş durumdayken, giyotinler çalışırken, güç boşluğunun nasıl doldurulacağı henüz belli değilken ve daha Napolyon fırsatı bulup iktidarı ele geçirmemişken devrimciler endişe duymaya başlıyor.

Bu eserlerin çalınmasından korkan devrimciler HEMEN BİR MÜZE YAPMALIYIZ diye karar alıyorlar.

Yani bizim 40 yılda alamadığımız kararı Fransızlar daha devrimin ertesi günlerinde hemen alıyor.

Kısa süre içinde Orsay Tren Garı üzerinde çalışmalar başlıyor ve buranın bir Müze olarak yeniden düzenlenmesine karar veriliyor.

Bugün Paris’e gidersiniz Orsay Müzesinde Millet’in tabloları dibine oturmuş çocukların merak ile sanat bilgilerini öğretmenlerinden dinlediklerine şahit olabilir ve siz de benim gibi önümüzdeki yüzyıla Fransız çocukların damgasını vuracaklarını düşünebilirsiniz.


“Şimdi onlar büyük ülkedir, bizle ne alakası var?” diye sorabilirsiniz. Biz küçük bir ada ülkesiyiz değil mi? En nihayetinde ekonomimiz turistlerin ve üniversite öğrencilerinin ülkemize gelmeleri üzerine yapılanmış değil sonuçta.

Yoksa öyle mi? Bunu belki de ülkemizi yöneten ‘makamlardaki’ kişilere sormamız daha doğru olur.

Tamam, onlar büyük ülke oldukları için yapabildiler, kabul ettik. Peki ya Güney Kıbrıs?

Aynı adada, iki adım ötemizde olan komşularımızın müzeleri şu şekilde sıralanıyor:

Thalasa Belediye Müzesi (Ayia Napa), Tornaritis Pierides Deniz Müzesi (Ayia Napa), Larnaka Kalesi, Larnaka İlçe Müzesi, Belediye Sanat Galerisi (Larnaka), Lefkara Müzesi (Larnaka), Pieridis Müzesi (Larnaka), Limasol Arkeoloji Müzesi, Kıbrıs Ortaçağ Müzesi (Limasol), Kıbrıs Şarap Müzesi (Limasol), Limasol İlçe Müzesi, Lokal Kourion Müzesi (Limasol), Pieridis Müzesi (Limasol), Kıbrıs Tarih ve Klasik Motorlu Araçlar Müzesi (Limasol), Medflora Müzesi (Limasol), Louikia ve Mihael Zampelas Sanat Müzesi (Lefkoşa), Kıbrıs Klasik Motor Müzesi (Lefkoşa), Kıbrıs Müzesi (Lefkoşa), Kıbrıs Tarih Müzesi (Lefkoşa), Kıbrıs Polis Müzesi (Lefkoşa), Kıbrıs Posta Müzesi (Lefkoşa), Fikardou Köy ve Taşra Müzesi (Lefkoşa), Etnografya Müzesi (Lefkoşa), Leventio Müzesi (Lefkoşa), Antik Idalion Yerel Müzesi (Lefkoşa), Antik Bozuk Para Müzesi (Lefkoşa), Folklor Sanatları Müzesi (Baf), Marion Arsinoe Müzesi (Baf), Baf İlçe Müzesi, Baf Etnografya Müzesi

Bunların yanında Güney Kıbrıs’ın Ocak 2023 tarihinde 143.9 Milyon Euro’ya mal olacak Kıbrıs Müzesi’nin inşaatına başlamaya hazırlandığını biliyoruz.


Şimdi yeşil hattın diğer yanında kendi çocuklarına kültür ve sanatı benimsetmek için bu kadar çaba veren bir devleti gördükten sonra, sağ veya sol siyasetten bağımsız olarak, kendime şu soruyu sormadan edemiyorum:

Kendine merkezi bir arkeoloji müzesi yapma bile tenezzül etmemiş olan bizler, onlarca müzesi olan Kıbrıslı Rumların önüne oturup da ne yüzle “Biz de devletiz.” diyebiliyoruz?

Tamam, Kıbrıslı Rumlar ile karşılaştırılmayı sevmiyoruz, ya Fransızlar? Dünyaya demokrasiyi yayan bu ülkeden hiç mi iyi ödevler çıkartmıyoruz?

Peki, Fransızları da beğenmedik, tamam. Ya o her 10 Kasım günü gözyaşlarına boğulup paylaşımlar yaptığımız Atatürk’ü de mi örnek almıyoruz? Hiç mi nasihatlerini dinlemiyoruz? Hiç mi izinden gitmeyi düşünmüyoruz?


Bu 23 Nisan’da çocukları makamlara oturtarak pozlar veren siyasilerimize sesleniyorum:

Çocuklarımızı makamlara özendirmeyin!

Çocuklarımıza makam vereceğinize onlara SÖZ VERİN,

“Sizlere arkeoloji müzesi, bilim müzesi ve sanat müzesi yapacağım.” sözlerini verin,

Ve bu sözlerinizi bir sonraki ‘23 Nisan’a kadar gerçekleştireceğinizi temin edin.

Çünkü ancak bu şekilde çocuklarımızın bayramı bir gün değil, her gün olacaktır.