Köleliğin Modern Versiyonu: Kararnameyle Emek Sömürüsü, Ayrımcılık ve Yerel İşsizlik

Aslı Murat

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sadık Gardiyanoğlu, kamuoyuna yaptığı açıklamada “yabancı çalışanların konaklama ve yemek giderleri karşılanırsa, maaşlarından %40’a kadar kesinti yapılabileceğini” söyledi. Bununla da yetinmedi; “vatandaşları etkilemeyecek” bir düzenleme yapılacağını, bu çerçevede yabancılar için farklı asgari ücret belirleneceğini ve bunun yasa değil, yasa gücünde kararname ile hayata geçirileceğini duyurdu.

Kulağa çok teknik, çok düzenleyici bir reform gibi gelebilir. Ama değil. Bu açıklama, doğrudan doğruya hem hukuka hem de insan haklarına aykırı bir zihniyetin dışavurumudur. Daha açık söyleyelim: Bu, modern kölelik düzeninin bir tür devletleştirilmiş versiyonudur.

Eşit İşe Eşit Ücret İlkesi Çiğneniyor

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 100 No’lu “Eşit Ücret” ve 111 No’lu “Ayrımcılık” sözleşmeleri çok nettir: Eşit değerde işe eşit ücret ödenmeli; milliyet, etnik köken, cinsiyet gibi hiçbir ayrım gözetilmemelidir. Bu sözleşmelere taraf olduğunu iddia eden bir sistemin, “vatandaş – yabancı” ayrımı yaparak ücret politikasını şekillendirmesi açıkça uluslararası hukuka aykırıdır.

Ama mesele yalnızca ILO sözleşmeleriyle sınırlı değil. Bu açıklama, aynı zamanda KKTC Anayasası’ndaki eşitlik ilkesini, iş yasasını, asgarî ücretin tanımını, ve en temel anlamda insan onurunu çiğnemektedir.

Denetimsizlik ve Sömürü Kıskacında Barınma

İşin en çarpıcı yanı ise şu: Yıllardır ülkenin dört bir yanından gelen haberlerde, yabancı işçilerin insanlık dışı koşullarda barındırıldığını, yatacak yatağı, yiyecek yemeği olmayan insanların “çalıştırıldığını” gördük. Üstelik bu insanlık dışı barınma koşulları, devletin denetim görevini yerine getirmediği ortamlarda yaşandı.

Şimdi sormak gerekiyor: Bu koşullar denetlenmeden, bu kesintiler nasıl şeffaflaştırılacak? İşçinin “rızası” gerçekten olacak mı, yoksa güç dengesizliğinden kaynaklı mecburiyet mi yaşanacak? Çalışma Bakanlığı, geçmişte bile gözetemediği yaşam koşullarını şimdi nasıl güvence altına alacak?

Barınma ve yemek gibi ihtiyaçlar, insani bir sorumluluk olarak, ücret dışı ve şeffaf bir şekilde sağlanmalıdır. Ama bunu “maaşından %40 keserim” diyerek yapmak, barınmayı da, yemeği de bir baskı aracına çevirmektir.

Yasa Gücünde Kararname ile Meclis’i Bypass Etmek

Bu düzenlemenin yasa yerine yasa gücünde kararname ile çıkarılması planlanıyor. Bu ne anlama geliyor? Meclis’in iradesinin dışlanması, yasama organının devre dışı bırakılması, denetim mekanizmalarının baypas edilmesi. Yani mesele yalnızca bir ücret meselesi değil; hukuk devleti ilkesinin ortadan kaldırılması meselesidir. Yasama yetkisi halka aittir ve bunu yalnızca halkın seçtiği temsilciler kullanabilir. Kararnameyle yasa yapmak, bu yetkiyi tek elde toplamak demektir.

Yerli İşgücü de Tehdit Altında

Bu düzenleme sadece yabancı işçileri değil, yerli işçileri de tehdit ediyor. Çünkü düşük ücretle çalıştırılan yabancılar, yerli işçiler karşısında “ucuz emek” olarak kullanıldığında, yerli istihdam da değersizleşir. Ücret dengesi çöker, sendikalar zayıflar, toplu pazarlık kültürü yok olur. Kısa vadede işverenler kâr eder gibi görünür, ama uzun vadede hep birlikte daha güvencesiz, daha eşitsiz bir topluma uyanırız.

Ne Yapmalı?

Çözüm çok açık:

Tüm işçiler için eşit asgari ücret uygulanmalıdır. Barınma ve yemek gibi sosyal ihtiyaçlar, ücret dışında karşılanmalı; bu süreç denetlenmelidir. Yerli istihdamı güçlendirecek sektörel teşvikler oluşturulmalı, toplu iş sözleşmeleri yaygınlaştırılmalıdır.

Kararnamelerle değil, demokratik yasama süreçleriyle düzenleme yapılmalıdır. Çünkü asgari ücret, bir pazarlık konusu değil; insan onurunun asgari güvencesidir. Emeğin milliyeti olmaz. Yabancı işçiyi ikinci sınıf vatandaş gibi gören bir politika, sadece emeği ucuzlatmaz. Toplumu da, adaleti de, hukuku da boğar.