Kokunun Hikayesi

Serkan Soyalan

Yönetmenliğini Tom Tykwer’in yaptığı 2006 yapımı “Perfume: The Story of a Murderer” (Koku: Bir Katilin Hikayesi) filmini uzun zamanın ardından yeniden izledim.

Patrick Süskind'in Perfume isimli romanından uyarlanan sinema filminde, Ben Whishaw, Dustın Hoffman ve Alan Rickman oyunculuklarıyla göz dolduruyorlar.

***

"Perfume: The Story of a Murderer”, atmosferi ve görselliği ile 18. yüzyıl Fransa’sına götüren bir başyapıttır.

Jean-Baptiste Grenouille (Ben Whishaw), doğuştan gelen olağanüstü bir koku duyusuna sahiptir. Ancak bu özellik, onu toplumun dışına ve yalnızlığa itmektedir. Doğduğundan beri bir yerden bir yere satılarak sonunda deneyimleyebileceği ve çalışabileceği kadar koku bulunan bir parfüm dükkanında çalışmaya başlar.

Grenouille, yeteneğini kullanarak benzersiz parfümler yaratır, fakat aynı zamanda sapkın bir yola da sapar. Yanında çalıştığı patronu, Grenouille’nin sapkınlıklarını gerçekleştirebilmesi için binlerce çiçek bulunan ve olağanüstü parfümlerin bulunduğu Grasse adlı kente gitmesi gerektiğini söyler. Bu kentte isteklerini yerine getirerek amacına ulaşmaya çalışır fakat bu yolda katil ilan edilir.

Sonunda ulaştığı amacı, Grenouille’ye tanrısal bir güç verir. Film, insan doğasının karanlık yönlerine ve arzuların ne kadar tehlikeli olabileceğine dair derinlemesine bir bakış sunar.

***

Grenouille'nin kadınların kokusunu mükemmel parfüme dönüştürme saplantısı, onun tüm insan ilişkilerini yok eder.

 “Perfume: The Story of a Murderer”, yalnızca bir seri katilin öyküsü değil, aynı zamanda insan doğasına, estetiğe ve kimliğe dair güçlü bir alegoridir.

***

Filmi izlerken aklım birkaç ay önce İstanbul’da Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde ziyaret ettiğim “Antik Çağdan Günümüze Koku Kültürü” sergisine kaydı.

***

"Antik Çağdan Günümüze Koku Kültürü" sergisi, kokunun tarih boyunca farklı medeniyetlerdeki yerini ve önemini ele alırken, antik dönemlerden günümüze Anadolu ve İstanbul'un koku mirasını da gezebilme şansımız oldu.

***

Sergi, antik medeniyetlerin koku yapım tekniklerini, kullanılan ham maddeleri ve bu medeniyetlerin kokuya dair ritüellerini yapay zeka ve arkeolojik buluntularla bir araya getirerek sundu.

Eski Mısır, Mezopotamya, Roma ve Osmanlı İmparatorluğu'ndan günümüze ulaşan koku formülleri ve yapım teknikleriyle sergilendi.

***

Arkeologların buldukları el yazmalarından elde edinilen bilgiler, çağımızda teknolojinin gelişmesiyle birlikte yapay zeka ile işlenerek, binlerce yıl öncesine götürdü bizleri. Ve bizler binlerce yıl önce insanları mest eden parfümlerin kokuları arasında gezinirken bulduk kendimizi.

***

Pek çok kaynakta, güzel koku kullanımının ve üretiminin Eski Mısır’da başladığı kabul edilmektedir.

Rahipler her gün tanrıların heykellerimi güzel kokulu merhemlerle ovar, tütsülerle kokulandırır, tanrılara sabah reçine, öğlen mür, akşamları ise Kyphi sunarlardı. Parfümler tapınaklarda rahipler tarafından büyük bir gizlilik içinde üretilirdi. Edfu tapınağında bulunan laboratuvarın duvarındaki binlerce parfüm reçetesinin arasında yer alan ve bilinen en eski parfüm reçetelerinden biri olan Kyphi, hem tütsü hem de ilaç olarak şaraba katılmak suretiyle kullanılırdı.

***

M.Ö. 3000’lerde Mısırlıların saçlarını ve tenlerini; yağlar, merhemler ve parfümler ile yumuşattıkları bilinmektedir. Sabun henüz bilinmediği için, Mısırlılar kokulu yağ ve merhemleri temizlik için de kullanırlardı. Ter kokusunu engellemek ve parazitleri uzak tutmak için ise vücutlarını akgünlük bazlı merhemlerle ovarlardı.

***

Eski Mısır’da güzel koku; çiçek ya da kokulu reçineler sıvı ya da katı yağ içerisinde uzun süre bekletilerek üretiliyordu. Parfüm bileşenlerinde; süsen, lotus, zambak, portakal çiçeği, Çin sümbülü gibi çiçekler, mür (mürrüsafi), amber, misk, akgünlük, sedir ağacı, kakule, aselbent, kastı otu ve Çin tarçını gibi maddeler bulunuyordu.

***

Ruhun ölümsüzlüğüne ve bedenin tekrar hayat bulacağına inanılan Mısır’da güzel kokular ve tütsüler mumyalamada da kullanılmaktaydı.

***

Koku üretimi için Arabistan, Hindistan ve Çin’den de hammaddeler ithal ediliyor; Asurlular, Babilliler, Giritliler ve Persler’le ticaret yapılıyor, bazı maddeler için ise kaynağı olan güneye, yani Afika’nın içlerine askeri seferler düzenleniyordu.

***

M.Ö. I. y.y.’da Mısır hala parfümeride önemli bir yere sahipti ve İskenderiye Limanı üzerinden, diğer ülkelere kokulu materyal ihraç ediliyordu.

***

Çok tanrılı ve tek tanrılı dinlerde, ateşe güzel kokulu maddeler bırakmak veya sular serpmek - yani tütsü/buhur yapmak - önemli dini ritüellerin ve ayinlerin olmazsa olmazıydı.

Günlük ağacı reçinesinin, toz haline getirilmiş çiçekler ve kokulu yağlarla karıştırılarak yakılması, tarih boyunca büyünün ve dini ritüellerin önemli bir parçasıydı

***

Arkeolojik buluntu ve belgelerden; Çin, Hint, İran, Mısır, Mezopotamya, Anadolu, Yunan, Roma, Aztek ve İnka gibi medeniyetlerde, tütsü yakmanın manevi temizlenme ve tanrılara yaklaşma aracı olarak da kabul edildiği; bu ritüellerinin melekleri ve iyi ruhları toplarken, iblisleri ve kötü ruhları uzaklaştırdığına inanıldığı anlaşılmaktadır.

***

Tıbbın babası olarak kabul edilen Hipokrates, kirli havayı hastalığın birincil nedeni olarak görüyor...

İlk botanikçilerden Theophrastus’un verdiği bilgilere göre Yunan parfümleri arasında tıpkı Mısır parfümleri gibi değişik bileşenler kullanılarak özel olarak tasarlanan parfümler vardı. Parfümler; çiçekler, yapraklar, sürgünler, kökler, ağaç kabukları, meyve ve zamklar gibi farklı malzemeler karıştırılarak üretiliyordu.

Kokuların diğer kullanım alanı ise dini törenlerdi. Kurbanlar akgünlük ve şarap ile birlikte yakılıyordu.  Törenler sırasında cenazenin yakıldığı odun yığını üzerine akgünlük serpiliyor, şarap dökülüyor ve ardından kemikler şarapla yıkanarak, kokulu merhemlerle karıştırıldıktan sonra saklanıyordu.

Antikçağ’da Arap Yarımadası’nın güneyi kokulu maddelerin ana vatanı olarak bilinmekteydi. Herodot, Arap Yarımadası’ndan bahsederken “tütsü, mür, casia, tarçın ve laden çıkaran tek ülke burasıdır” der. Strabon ise bu bölgeyi güzel kokular ve ıtriyat ülkesi olarak tanıtır.