Gahbe teknoloji, nelere kadirsin!
Sabahın köründe nereden aklıma geldiyse, “Yok hükmünde olmak ne demektir?” sorusu aklıma geldi!
-*-*-
Açtım bilgisayarı, arama motoruna sordum, “Türk Dili” adlı yayın organında Hamza Zülfikar adlı birinin şu tanımı karşıma çıktı:
“... Akla, mantığa, gerçeğe, insani değerlere, uluslararası anlayışa, teamüllere, kanun maddesine dayanmayan, sakat, eksik her türlü karar, işlem yok hükmünde terimiyle nitelendiriliyor. Uluslararası ilişkilerde arada bir aleyhimize verilmiş kararlardan söz edilirken kararın reddedilmesi, tanınmaması ‘yük hükmünde’ terimiyle adlandırılıyor...”
-*-*-
Kıbrıslı Türklerin özellikle erkek çoğunluğuna bir televizyon programı çekiminde deseler ki; “hayatta en sevdiklerinizi sıralayın”; herhalde Galatasaray ve Fenerbahçe, neredeyse “aile” gibi en başta gelecektir...
-*-*-
Galatasaray ve Fenerbahçe, “Süper Kupa” diye bir cins kupanın finalinde karşı karşıya gelecek...
Futbol maçı...
-*-*-
Bu maç nerede yapılacak?
Suudi Arabistan’da!
Peki neden?
-*-*-
Mutlaka nedenleri vardır...
Biz de haberleri izliyoruz, okuyoruz, dinliyoruz ve diyorlar ki; “para için!”...
Suudiler, Türkiye’ye bu maç için ciddi para ödeyecek, kulüp de kazanacak, mutlaka federasyon da kazanacak ve ayıptır söylemesi, “eminim bazı rüşvetimsi ilişkiler de yok değildir...”
-*-*-
Tabii ki haliyle bizim bir çok kardeşimiz; “... bu maç keşke KKTC’de oynansa!” gibi çıkışlar yapıyor!
Hani spor ambargosuydu, izolasyonlardı; anavatan edebiyatının gerçekçi olması haliydi falan...
-*-*-
KKTC yandaşları, “bu maç bizde oynansa” talebini fazla dile getiremiyor çünkü bu sınıftaki herkes, Türkiye’den gelecek her emre, her ricaya, her talimata “tereddütsüz ve itirazsız” uyar; asla sorgulamaz çünkü kıç korkusu denen ve bir başka yazımızda bunu da açıklamayı çok arzuladığım fobiyadan muzdariptir!
-*-*-
Mesela adı Ersin, soyadı Tatar olan milli karakterimiz veya Malkoçoğlu olarak da bilinen gerilla dışişleri bakanımız; “bu maç KKTC’de oynanmalı” diyemez!
İster mi bu maçın burada oynanmasını?
Özellikle Tahsin Malkoçoğlu abim kesinlikle ister ama “gık” diyemez!
Neden?
Abi, biat, itaat, bornzo işleri tabii ki!
Sıkar mı Tayyip Erdoğan’ın “bareasına” diklenme sayılabilecek duruş sergilemek?
Sıkmaz!
-*-*-
Neyse!
Konuyu dağıtmayalım!
Zaten, bu iki takımın top oynayabileceği bir adet “gereken standartta” sahamız da olmadığı ayrı bir acı ve utanılacak gerçektir!
-*-*-
Ama, atıp tutmalar, KKTC tanınacak, üç devlet bir millet, Sakarya, vatan, millet, ezan susmaz gibi kavramlar bağlamında ve ışığında; bu maçın KKTC’de oynanması, bir “gerçeklilik” veya “gereklilik” olmalıdır!
Bu kadar laf ediyorsunuz, haydi bu maçı “Lefkoşe’ye” alın!
Lefkoşa değil, Lefkoşe!
-*-*-
Eminim, uluslararası siyaset anlamda çok güçlü bir “tanıyın ulan” mesajı olur!
Hatta bundan daha büyük bir mesaj olmaz!
Yalancıktan Azerbaycan, mahsusçuktan Özbekistan, kandırmaca Kazakistan değil bu konu!
-*-*-
Haaa gerçekler mi?
Gerçekler acıdır tabii ki!
Fenerbahçe, Galatasaray ve Türkiye Futbol Federasyonu, Suudi ülkesinde bu maçı yaparsa para kazanır; KKTC’de yaparsa ceza bile alır!
-*-*-
Fazla söze gerek yoktur!
KKTC, Türkiye dış siyaseti açısından sadece “çözümsüz kalsın, böyle dursun” felsefesiyle yönetilmektedir...
Tanınmaymış, tanıtmaymış, hikaye!
KKTC, Türkiye için de “yok hükmünde”dir!
-*-*-
Bol bol süslü laf!
O kadar!
Laf ile peynir gemisi yürür mü?
Mümkün değil!
-*-*-
KKTC, sadece uluslararası hukukta değil; gerçekte, fiziki dünyada, elle tutulur siyasette “yok hükmündedir...”
-*-*-
Elbette Fenerbahçe ve Galatasaray gibi iki dünya devi kulübü eleştirecek ya da suçlayacak değilim!
Yok öyle bir şey!
Türkiye devletini, futbol federasyonunu falan da suçladığım yok; ben bahsettiğim kulüplerin ya da federasyonun yöneticisi olsam, kesinlikle mevcut dünya koşullarında “para”ya bakardım!
Bunun ayıbı yok!
Veya ayıbı olsa bile; beni ilgilendirmez!
-*-*-
Peki derdim nedir?
Derdim şudur:
KKTC’de yaşayan işbirlikçi ve yalan makinesi – gronkçu güruhun gitmesi lazım!
Türkiye’nin çözümsüzlük siyasetinden maddi – manevi nemalanan bu güruh, Kıbrıs’ı vatan bilmeyen ve soyulacak bir ganimet olarak görenlerin desteğiyle oturdukları şu andaki koltuklarını terk etmelidirler...
-*-*-
Evet etmeyeceklerdir!
Evet, destekçileri ile birlikte ben ve benim gibileri hain ilan etmeye, aç bırakmaya, kovmaya, kaçırmaya çalışacaklardır; hatta kim bilir belki daha da kötüsü!
-*-*-
Ama ne yaparlarsa yapsınlar; gerçek ortadadır!
KKTC, uluslararası hukuk açısından “yok hükmündedir”...
KKTC diye bir devlet; adıyla istediğiniz kadar oynayın, Türkiye için de “yok hükmündedir”...
-*-*-
KKTC, akla, mantığa, gerçeğe, insani değerlere, uluslararası anlayışa, teamüllere, kanun maddesine dayanmamaktadır...
Bilmem anlatabildim mi?
-*-*-
Haaa, önümüzdeki üç – dört gün, Avrupa’nın iki başkentinden biri olan, Fransa’nın Strazburg kentinde olacağım...
Avrupa Parlamentosu’nda bazı oturumları, bazı tartışmaları, bazı konuşmaları izleyeceğim; dinleyeceğim...
Yerinde!
Ve izlenimlerimi, belki söyleşilerimi de sizlerle paylaşacağım...
-*-*-
Marks and Spencer mağazası bulursam mı?
Ersin Tatar’ın tek yaptığı uluslararası temas modeline uygun olarak, en azından bir don alacağım!
O çok alıyor çünkü parasını yok hükmündeki devletin parasından yani cevizcinin torbasından harcıyor!
-*-*-
Bu arada, televizyonu da satmış!
Türkiye ile uyum sağlamazsa, bırakır televizyona döner falan demişti ya!
Şimdi dönecek yeri de kalmadı!
Allah’a şükür Türkiye ile ilişkileri de sağlam!
Şimdilik!
-*-*-
Bir de şeyi çok merak ediyorum; bu sene vergi rekortmeni olacak mı?
Çünkü satıştan elde edilen gelir, sadece insanın ağız dudaklarını değil, vücuttaki tüm dudakları uçuklatacak büyüklükte!
(Dedikodu tabii ki...)
Evet, Maliye Bakanı Özdemir Berova’dan da bu konuda yani Tatar’ın ödeyeceği vergi ile alakalı açıklama beklediğimi belirtir, Larnaka Havaalanı’ndan, Atina’dan, Strasburg’tan sizlere sevgilerimi sunarım...
Fenerbahçe – Galatasaray Süper Kupa Finali nerede oynansın? Bana soracak olursanız, fotoğraftaki sahayı öneririm... Taksim Sahası! Lefkoşe’de canım... Lefkoşe’de... Hem ne güzel olur; yine sorun çıkar, yine şiro, dozer ne bulursak Barış Gücü’nün üzerine sürer, sonra ceddin dedem, neslin babam açıklamalarla “bizim maçı” idare ederiz! Hoş olur!