KIŞLA, CAMİ

Ferdi Sabit Soyer

 

Türkiye'de seçimler bitti. Gergin ve oldukça öfkeli bir ortamda geçen bu seçim dönemini Türkiye, belli bazı üzücü olaylara rağmen çok kırılmadan geçmiştir.
7 Haziran seçim sonuçlarının en önemli yanı, çok partili demokratik süreçte, TBMM'de ilk defa çok yönlü ve geniş bir temsiliyet oluşmasıdır.
7 Haziran sonrasında, Gizlenmiş siyasi kimlikler, dinsel ve etnik özellikler, her düşünce ve inanç açık temsiliyetle  TBMM çatısı altındadır.

HDP ve TARİHİ AŞMAK…

HDP'nin parti olarak, bu temel doğrultusunda seçime girmesi, yalnız ona yeni bir özellik vermedi.
Bu adım, ayni zamanda CHP, AK Parti ve MHP'ye de yeni bir özellik verdi.
Özellikle CHP ve AK Partinin Ermeni, Romen, Alevi ve diğer kimlik sahiplerine ve liberal, demokrat, hatta soldan neşet alan insanlara da listelerinde temsiliyet vermelerini bu  geliştirdi..
Bu seçim sürecinde sokakta MHP farklı bir tavır gösterdi. Evet, söylemlerinde sert ve milliyetçi radikaldi. Ama oldukça dikkatli bir tavır geliştirdi.
Şimdi seçimlerle ortaya çıkan bu ortamı değerlendirmek gerekmektedir.
Çünkü seçimlerle TBMM oluşan yeni siyasi aritmetik, yeni demokratik gelişmeyi daha ileriye taşımaya dönük ciddi bir şansı içinde taşımaktadır…
Özellikle ekonomik gelişmelerin ciddi olumsuz sinyaller verdiğini de düşünürsek, demokrasiyi geliştirme konusu önem kazanmaktadır.
Türkiye'de tarihsel temelde siyasi yaşamda, "Kışla-Cami" temelinde, konjüktüre göre farklılaşan, ama Türkiye'nin dününü ve bugününü etkileyen, ama özü değişmeyen  bir çelişki vardır…

KIŞLA - CAMİ

19. yüzyılın son çeyreğinde, Osmanlı İmparatorluğunda başlayan modernleşme adımları, hem o dönem, hem de 20. Yüzyılın bütünü içinde, günümüze kadar süren çelişki ve ilişkileri oluşturmuştur.
Bu modernleşme çabaları sonuç itibarı ile siyasi gelişmeleri, " kışla, cami" ekseninde şekillendirmiştir.
Bu iki ana akım, Ulusal Kurtuluş savaşında bir sentez yapsalar da savaşın kazanılması ile bu sentez sarsılmış ve bu iki ana akım, geleceğin Türkiye'sine kendi okumalarına göre şekil verme çabasında ciddi kırılmaları Türkiye'de yaşatmıştır.
Modernleşmeyi öne alan Kemalist kadrolar, haliyle dinsel zeminden temel alan muhafazakâr kesimlerle ciddi bir çatışma içine girmişlerdi.
Bu yapı, ayni zamanda ulus devlet inşası sürecinde, farklı ulusal kimlikleri tekleştirme çabası ile genişleyen ciddi siyasi çatışmaları da üretmiştir.
Buna, bu süreçte gelişen kapitalist ilişkilerin ortaya çıkarttığı yeni güç sahipleri olan burjuva sınıfı  ile bu ilişkinin ezdiği emekçi kesimlerin çelişkisi de eklendi.
Dolayısı ile kapitalist ilişkinin ezdiği kesimler ile modernleşme  çalışmasının dışladığı inanç sahipleri ve ulus devlet oluşturma sürecinde, "Türkleştirme" çabası ile  ulusal kimliklerinin ezilmesine yol açılan tüm kesimlerin tepkileri ve bunları kontrol altına alma çabaları, Türkiye siyasi yaşamına yön vermeye başladı.

DİN

Kapitalizmin  gelişmesi ile ezilen insanlar için Marks'ın ifade ettiği gibi din, yoksullar ve ezilenler için adalet arayışının ve isyanın sığınağıdır.
Ama din, ayni zamanda, egemen güçlerinde dayandığı bir temelidir.
Bu nedenle, gelişen kapitalist ilişkiler içinde yükselen burjuvazinin, kendi gelişmesini tıkayan ve keyfi yönetime de dönen Kemalist devlet aygıtı ve bürokrasisinden kurtulmak ve bürokratik devlet yapılanmasını sarsmak için kitlelerle buluşup, destek almasının da önemli bir unsuru oldu, Din...
Bu yüzden DP, 1950 seçimlerinde demokratik talepler programıyla Kemalist aygıtın dışladığı tüm kesimlerin desteğini alan bir konuma ulaştı.. AP, ANAP bu anlayışın sürdürücüsü oldu.
Sonrasında da bu tarihsel ana damarların  çelişkisi, Türkiye'de  siyasi yaşamı  hep etkiledi.

AK PARTİ

Sonuçta, bu ana akımlardan  birinden süzülen AK Parti, 2002'de demokratik taleplerle ve dönüşüm hedefleri ile yol aldı.
Güçlü halk desteği ile iktidar oldu.
Bu iktidar oluşa "kışla" çok uzun zaman, halktan kopuk, karşıtlıklar oluşturmaya çalıştı.
Ama AK Partinin bu demokratik dönüşüm adımlarına, Kürtler, Aleviler, sol ve demokratik kesimler de büyük destek verdi.
Gelişen kapitalizmin yıkıp geçtiği en geniş emekçi kesimler de, adalet arayışının bir unsuru olarak sığındıkları, dinin, ahlaki ve manevi değerleri kapsamında, AK Parti ile bu süreçte etkili olarak buluştu.
Bu süreçte,  CHP'nin ve kimi sol kesimlerin; AK PARTİ'nin geliştirdiği AB süreçleri demokratik dönüşüm, Kıbrıs ve Kürt sorularının çözümüne dönük attığı adımlara, eski reflekslerle karşı çıkması, onların kitlelerle buluşmasının engeli oldu.
Çeşitli gelgitlerden  sonra AK Parti, özellikle 2011 seçimlerinden sonra ulaştığı güçle, demokrat dinamiğinden uzaklaşıp, kendi merkezli bir yapıyı, eski Türkiye'nin devlet yapılanmasından referans alan anlayışlarla  gündeme getirmesi ile bugünkü seçim sonuçlarının oluşması gelişti.

HDP GERÇEĞİ

Ancak burada önemli bir nokta daha var.
Sayın Abdullah Öcalan’ın basına yansıyan çeşitli açıklama ve mektuplarından da gördüğümüz gibi, Türkiye'nin bu tarihsel yapısını okuması ile gelişimine katkı yaptığı HDP oluşumu, bu yeni sürecin düşünsel ve moral besi yeri oldu.
Bu gelişme ve yeni okuma yalnız, HDP'yi belirlemedi.
CHP de demokratik eksende hareket motivasyonu geliştirdi.
Ancak  bu yeni gelişme, bence,  AK Parti'de, kendine hayat veren temel demokratik dinamiklerin durgunluğa girmesine yol açtı.
Çünkü erki koruma güdüsü ağır bastı. Ancak hala özünde demokratik dönüşüm isteği olduğu da bir gerçektir.

TÜRKİYE'Yİ 21. YÜZYILA GÖTÜRECEK DİNAMİK.

Türkiye'yi ekonomide ve toplum yaşamında  orta gelir tuzağından çıkartacak olan, insan odaklı demokratik hukuk devleti ilkelerinin geri dönülmez şekilde yerleşmesi  olacaktır.
Tüm bu tarih boyunca, Kürtler, tüm kimlikler ve inançlar üzerinde oluşan devlet baskısını çözmek, bu işin önemli geçit noktasıdır.
AB demokratik normları ve evrensel hukuk ilkeleri zemininde, demokratik hukuk devleti temelinde yeniden yapılanmak geleceğin güçlü temelini oluşturmak demektir.
Türkiye'nin, " ayağına Paranga" olan Kıbrıs sorununun, Ortak Belge temelinde çözümüne destek olmak. Türkiye'yi AB üyeliği yapısına ulaştırmak. 
Gelir dağılımını, sosyal adalet eksenli şekillendirmek...
Bunlarda, yol almak için, Halkların kardeşliği ve demokratik temelde insan odaklı bir Anayasal ve demokratik yapı gereklidir...
Bir buçuk asra yakın, Türkiye siyasi yaşamını şekillendiren " kışla - cami " dediğimiz iki ana damardan neşet alan, AK Parti ile CHP'nin demokratik bir dönüşüm programı temelinde, seçim öncesinde ve sırasında oluşan gerginlikleri, bu hedefler doğrultusunda yumuşatmaları, bu gelişme için çok önemlidir.
Bu nedenle her ikisine de önemli bir  tarihsel görev düşmektedir.
Bu işbirliği, diyalog veya bu hedefleri öne alacak bir koalisyon oluşumu önemlidir. Buna, demokratik dönüşümler için eleştirileri, önerleri, destekleri ile  motivasyon sağlayacak olan,  HDP'nin yapıcı ve geliştirici muhalefeti olacaktır.
Yoksa kısır  siyasi çıkar için erken seçime oynamak, ya da AK Parti, MHP koalisyonunu zorlamak, bence yeniden geriye gidişin başlangıcıdır.
Üstelik kendini his ettiren ciddi ekonomik sıkıntıların, siyasi belirsizlikler ve tarihsel bu çelişkinin üzerinden etkili olarak yaşanması, sonuç itibarı ile Türkiye'de her kesimin acısını yaşadığı "zinde" güçlere, başka yeni ve etkili  zeminler sağlar...
Kısır  parti çıkarlarının ötesinde, 7 Haziran seçimlerinde,  Türkiye halkının iradesinin belirlediği yeni  siyasi dinamikler temelinde, bu tarihsel çelişkiden neşet alan ana akımların, demokratik işbirlikleri ve diyalogları, demokratik gelişmeyi ileriye taşır…