Kiriakos Cambazis: “Hasan Yalkut, çocuklara sevgiyi ve barışı öğretiyordu...”

Sevgül Uludağ

Çok değerli arkadaşımız, Kıbrıslırum araştırmacı-yazar Kiriakos Cambazis, yakın arkadaşlarından Hasan Yalkut’un beşinci ölüm yıldönümünde “Hasan Yalkutsuz geçen beş yıl”ı yazdı... 
Kiriakos Cambazis’in “Hasan Yalkutsuz geçen beş yıl” başlıklı 1 Mayıs 2025’te kaleme aldığı değerli yazısını okurlarımız için Türkçeleştirdik:

“KIBRIS’I ÇOK SEVİYORDU...”
“Bugün Aysimyo (Avtepe) köyünden arkadaşım Hasan Yalkut’un beşinci ölüm yıldönümünü anma törenine katıldım. Hasan, Kıbrıs’ı çok seven bir insandı, burası onun yurduydu ve “yurt” olarak başka herhangi bir ülkeyi tanımıyordu...
Dili, dini, milliyeti ne olursa olsun, tüm Kıbrıslılar’ı seviyordu... Kıbrıs’ın ve Kıbrıs halkının yeniden birleştirilmesi mücadelesinde elinden gelen en iyi şekilde yer alıyor, katkıda bulunuyordu...”

“BABASINI KIBRISLIRUM ASKERLER ÖLDÜRMÜŞTÜ...”
“Kıbrıslırum Milli Muhafız askerleri, köyünü işgal ettikleri zaman babasını öldürmüşlerdi, babasını kaybetmenin acısını bir yana koymuştu... Bana her zaman eğer öldürmelere, cinayetlere ve şiddete saplanıp kalırsak Kıbrıs’ın yok olacağını ve bizlerin de Kıbrıslıtürkler, Kıbrıslırumlar ve Maronitler olarak Kıbrıs’la birlikte yok olacağımızı söylüyordu. Bu yüzden görevimizin yurdumuz için, evlatlarımız ve torunlarımız için mücadele etmek olduğunu anlatmaktaydı...”

“BİRLİKTE FİLMLER YAPTIK...”
“Değerli arkadaşımız Andonis Kursumba’nın yardımlarıyla, Rumca öğrenen öğrenciler için filmler yaptık, ayrıca Kıbrıs’ın “çatistaları”nın filmini yaptık. Pek çok etkinliğe birlikte katıldık ve bu etkinliklerde Hasan, her iki dilde de (Türkçe-Rumca) çeviri yapmaktaydı...”

“BARIŞ VE İNSANİYET, HAYAT BİÇİMİYDİ...”
“Bir ilkokul öğretmeni ve müdürü olarak çocuklara tüm dünyayı sevmelerini ve barışı öğretmekteydi... Yurdumuzun yeniden birleştirilmesi için mücadele edenlerin pek çoğu, onun sınıfında bunları dinleyerek yetişti... Barış ve insaniyet arkadaşım Hasan’ın hayat deneyimi, hayat biçimiydi... Kıbrıslıtürkler’e Rumca öğretiyordu... Eğer birbirimizin lisanını öğrenebilirsek, pek çok sorunun üstesinden gelebileceğimize inanmaktaydı...
Benim pek çok makalemi Türkçe’ye çevirerek o günlerin Ortam gazetesinde yayımlamaktaydı, böylece Kıbrıslıtürkler’in, yurdumuzun yeniden birleştirilmesine destek olan Kıbrıslırumlar’ın görüşlerini öğrenmesini istiyordu...”

“DERİN DOSTLUĞUMUZU HİÇ UNUTMAYACAĞIM...”
“Birlikte Atina’ya gittik, bu seyahatten çok memnun kalmıştı... Birlikte İzmir ve İstanbul’a gitmeyi planladık ancak ne yazık ki bunu başaramadık... Ne yazık ki çok erken ayrıldı aramızdan...
Arkadaşım, anın sonsuza dek yaşayacak... Bizi birleştiren aramızdaki derin dostluğu hiç unutmayacağım...”

Kiriakos Cambazis (sağda) beş yıl önce kaybettiğimiz Hasan Yalkut ile (solda)...


***  BASINDAN GÜNCEL...

“Başörtüsü meselesi, dinle değil, siyasetle ilgili...”

Pambos Haralmbus/ALITHIA

Kıbrıslıtürkler’in, reşit olmayan kız öğrencilerin işgal altındaki kuzeydeki okullarda başörtüsü takmasına izin veren yeni düzenlemelere karşı devam eden kitlesel protestoları, dini eğilimleri olan bir çatışma şeklinde yanlış yorumlanmamalıdır. Aksine, önemli bir tarihi, kültürel ve jeopolitik ağırlığı olan derin bir siyasi direniş eylemini temsil etmektedir ki bu da Kıbrıslırumlar’ın açıkça anlaması gereken bir mesajdır.

Kıbrıslıtürkler’in başörtüsü politikasına karşı ayaklanması münferit bir olay değildir. Türkiye’nin işgal altındaki kuzeye kültürel ve siyasi olarak sızmasına karşı uzun süredir devam eden direnişin ifadesidir. Düzinelerce sivil toplum örgütünün yanı sıra öğretmen sendikaları da sokaklara dökülmüş ve asıl meselenin başörtüsünün bir inanç sembolü değil, dış siyasi gündemin bir kontrol ve dayatma aracı olduğunu vurgulayan sloganlar atmışlardır. Kıbrıslırum akranları gibi yaşlı Kıbrıslıtürk kadınların da yakın zamana kadar kendi ahlaki nedenleriyle başörtüsü taktıklarını ve bazılarının hala taktığını belirtmek gerekir.

“Yobazlar, ellerinizi çocuklarımızdan çekin” ya da “Ankara, elini üzerimizden çek” yazılı pankartlar, Kıbrıslıtürkler’in başörtüsünün kendisine değil, siyasi araç olarak kullanılmasına tepki gösterdiğini ortaya koyuyor. Bu önlem, eğitimle ilgili gerçek bir ihtiyaca cevap vermiyor; aksine, temel çocuk haklarını dahi atlayarak keyfi bir şekilde dayatılıyor. Aktivist Deniz Düzgün’ün (“Politis” gazetesine) özellikle ifade ettiği gibi, “Kıbrıslıtürkler’i sokaklara döken şey başörtüsünün ötesinde bir şeydir; dayatmadır.”

Bu tepki -ya da küçük devrim- Türkiye’deki daha geniş siyasi dinamiklerden bağımsız değildir. Erdoğan’ın, özellikle de karşı karşıya olduğu seçim zorlukları ışığında, İslamcı gündemini güçlendirme çabaları “siyasal İslam” modelinin Kıbrıslıtürk toplumunun büyük bir kesiminin seküler karakteriyle çatıştığı işgal altındaki topraklara da yansımaktadır. Türkiye’nin başına uzun süredir dert olan geleneksel Kemalizm-İslamcılık çatışması, yerel özelliklerle birlikte Kıbrıs’a da taşınıyor.

Gerçeklikten kopuk yorumlar yapmak ve başörtüsü sorununu kendi tarafımızda da gündeme getirmek yerine bu gelişmeyi doğru yorumlamalıyız. Bu, diğer insanları etkileyen bir iç “dini” anlaşmazlık değildir. Bu, Kıbrıslıtürkler’i eşit ortaklar olarak değil, bir sömürge olarak gören Ankara’ya karşı kültür, direniş ve kendi kaderini tayin hakkının savunulmasına dair siyasi bir mesajdır.

Kıbrıs sorununun çözümünün uzak bir hayal gibi göründüğü bir dönemde, bu tür toplumsal patlamalar Kıbrıslıtürkler arasında Türkiye’ye asimile olmak istemeyen, bağımsızlık ve kendi kaderini tayin hakkı için mücadele eden canlı bir kesimin (belki de bugün çoğunlukta olan) varlığını teyit etmektedir... Kıbrıslırumlar’ın, ülkemizin ortak yönetiminde talep ettikleri olumlu oyu düşünürken, aşırı şüphecilik yerine işbirliği ruhuyla göz önünde bulundurmaları gereken Kıbrıslıtürkler bunlardır.

(ALITHIA’da Pambos Haralambus imzasıyla 23.4.2025’te yayımlanan yazı PENNA tarafından Türkçeleştirildi).


“İsrail Ordusu'nda Gazze savaşına karşı sesler yükseliyor...”

Paul Adams/BBC

İsrail'in Gazze'deki saldırıları devam ederken ülke içinde savaşa muhalefet büyüyor.
Geçen haftalarda, ordunun tüm birimlerinden binlerce İsrailli yedek asker, Başbakan Benjamin Netanyahu hükümetinden çatışmaları durdurmasını ve bunun yerine Hamas'ın elinde kalan 59 rehineyi geri getirmek için bir anlaşmaya varmaya odaklanmasını talep eden mektuplar imzaladı.
18 ay önce çok az İsrailli savaşın amaçlarından şüphe duyuyordu: Hamas'ı yenmek ve rehineleri geri getirmek.
Birçokları için Ocak ayındaki ateşkes ve ardından 30'dan fazla rehinenin geri dönmesi savaşın yakında sona ereceğine dair umutları artırdı.
Fakat İsrail'in Mart ortasında ateşkesi bozup, savaşa geri dönmesiyle bu umutlar suya düştü.
İstihbarat teşkilatı Mossad'ın eski başkanlarından Danny Yatom "İsrail'in çok kötü bir yere gittiği sonucuna vardık" diyor:
"Netanyahu'nun asıl ilgilendiği şeyin kendi çıkarları olduğunu anlıyoruz.
"Ve öncelikler listesinde rehineler değil, kendi çıkarları ve hükümetin istikrarlı olması ilk sırada yer alıyor."
Son mektupları imzalayanların çoğu, Yatom gibi uzun zamandır başbakana karşı çıkanlar.
Bazıları 7 Ekim 2023'te savaşın patlak vermesinden önceki hükümet karşıtı protestolara katılmıştı.
Ancak Yatom, sesini yükseltmeye karar vermesinin nedeninin bu olmadığını söylüyor.
"İmzamı attım ve gösterilere herhangi bir siyasi sebepten dolayı değil, ulusal bir sebepten dolayı katılıyorum" diyor.
"Ülkemin yönünü kaybedeceğinden büyük endişe duyuyorum."
Nisan ayı başında yayınlanan ilk açık mektup, 1.000 yedek hava kuvvetleri askerleri ve emeklileri tarafından imzalanmıştı.
"Savaşın devam etmesi, ilan edilen hedeflerin hiçbirine katkıda bulunmayacak ve rehinelerin ölümüne yol açacaktır" diye yazmışlardı.
İmzacılar, Gazze'de hala hayatta olduğu düşünülen 24 rehine için zaman dolmadan önce İsraillileri kendilerine destek olmaya çağırmıştı:
"Geçen her gün hayatlarını daha da riske atıyor. Tereddüt edilen her an, büyük bir utanç."
O tarihten bu yana, seçkin savaş ve istihbarat birlikleri de dahil olmak üzere ordunun hemen her biriminden ve bir dizi madalyalı komutandan benzer mektuplar geldi.
Bu mektuplarda 12 binden fazla imza yer aldı.
7 Ekim'den sonra yüz binlerce İsrailli yedek asker, hizmet etmeye hevesli bir şekilde ordudan gelen çağrıya cevap vermişti.
Ancak şimdi, giderek daha fazlası reddediyor ve yedek katılımın yüzde 50-60'a kadar düştüğünü söyleyen haberler var.
Büyük ölçüde yedek askerlere bağımlı olan bir ordu için bu İsrail'in 1982'deki ilk Lübnan savaşından bu yana görülmemiş ölçekte bir kriz.
Kudüs'te bir parkta, kimliğinin açıklanmasını istemeyen bir piyade yedek subayı "Yoav" (gerçek adı değil) ile buluşuyorum.
Yoav geçen yaz Gazze'de görev yaptı ama bunu bir daha yapmayacağını söylüyor.
"Kardeşlerime yardım etmek için gitmem gerektiğini hissettim" diyor bana:
"İyi bir şey yaptığıma inanıyordum. Karmaşık ama iyi. Ama artık bunu aynı şekilde göremiyorum."
Yoav, rehineler Gazze'deki tünellerde ölüm riskiyle karşı karşıyayken hükümetin Hamas'la savaşmaya devam etme kararlılığının yersiz olduğunu söylüyor:
"Biz çok güçlüyüz ve Hamas'ı yenebiliriz ama mesele Hamas'ı yenmek değil.
"Bu, ülkemizi kaybetme meselesi."
Yoav Gazze'de geçirdiği süre boyunca "bir insanın olabileceği en iyi ahlaklı asker" olmaya çalıştığını da savunuyor.
Fakat hükümet karşıtlarına göre savaş uzadıkça, İsrail'in ordusunun dünyanın en ahlaklı ordusu olduğunu iddia etmesi de zorlaşıyor.
Emekli General Amiram Levin, merkezin soldaki Haaretz gazetesindeki son köşe yazısında, askerlerin -üst düzey komutanlardan başlayarak- emirlere itaatsizlik konusunda düşünmelerinin zamanının geldiğini söylüyor:
"Savaş suçlarına sürüklenme ve İsrail Savunma Kuvvetlerine ve toplumsal ahlakımıza ölümcül bir darbe vurma riski, bir şey yapmadan seyirci kalmayı imkansız hale getiriyor".
Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı nezdinde dava açanlar da dahil olmak üzere, İsrail'e karşı çıkanların bir kısmı bu sınırların çoktan aşıldığını savunuyor.
Netanyahu ise protestoculara ateş püskürürken, dile getirdikleri endişeleri "bir avuç aşırı unsur - gürültücü, anarşist ve çoğu yıllardır askerlik yapmamış, yaşamdan kopmuş emekliler" tarafından yayılan "propaganda yalanları" olarak nitelendiriyor.
Ancak anketler, protesto mektuplarının kamuoyunda giderek büyüyen bir inancı yansıttığını gösteriyor: Kalan rehinelerin serbest bırakılması her şeyden önce gelmeli.
Bir yılı aşkın süredir savaş karşıtı gösterilerin düzenlendiği Tel Aviv'de rehinelerin resimleri havada kaldırılırken, diğer protestocular savaş sırasında öldürülen Filistinli çocukların resimlerini kucaklayarak yolda oturuyor.
20 Nisan'da polis protestoculara "soykırım" veya "etnik temizlik" kelimelerini içeren posterlerin yanı sıra "Gazze'den çocuk veya bebek resimlerine" de izin verilmeyeceğini söyledi.
Eylemcilerin öfkelerini dile getirmesinin ardından polis hızla geri adım attı.
Başbakan Netanyahu, Hamas'ı yenme konusundaki kararlılığından söz etmeye devam ediyor. Netanyahu, askeri baskının rehineleri eve getirmenin tek yolu olduğu konusundaki ısrarını sürdürüyor.

İsrail'de ateşkes çağrısı yapılan savaş karşıtı gösterilerden biri...

Mossad'ın eski başkanlarından Danny Yatom, Gazze'de savaşın bitmesi gerektiğini düşünen binlerce imzacı arasında yer alıyor...

(BBC – Paul Adams - 1.5.2025)